sokakta yalnız kalmış evsizin zihninde dönen tilkiler
ve kargalar anlaşma yapabilmek üzere tilkileri beklemekte
çare yok, düştün mü tilkinin eline sahip çıkacasın diline
yoksa bu kurnazlar süründürür bakmaz göz yaşına
neyse bırakın şimdi kargayı tilkiyi akşam nevalesi çıktı
yoldan geçenlerden aldığımız 3 kuruş şarap parası
Bir kelebeğin kanat çırpışıyla başladı her şey,
gözlerdeki küçük fırtınadan
içime devrilen koca kıyametlere kadar…
Bir bakış, evrenin matematik defterine
çizilmiş kara bir eğri gibiydi,
neredeyse silinecek sandım
Bir aşkı sığdırdım kalbimin kırık dökük ceplerine,
İçinde lavanta vardı,
Biraz da geçmişin çürümüş tahta kokusu.
Senin adını,
Babamın alet kutusundaki vidalar gibi sakladım.
Dokunsam batacak,
Hey çocuk sen bilir misin bizim oraları?
Fırat'ın kıyısında köşe bucak yaşanan sevdalığı
Diclenin haykırışında özgürlük ve barış naralarını
Munzurdan kana kana içerken kanamamaya çalışmayı
Güneşle aynı gün doğmuş kadim Mezopotamya'yı bilir misin?
Hey çocuk sen bilir misin bizim oraları?
Yarından bir şeyler beklerken bana dünden ne getirdin?
Yok sayıp evveli zamanı affettim. Peki, bugünün getirileri neydi?
Bir avuç pistanthrophobia ve bir tutam şüpheden ibaret,
Asılsız bugünde asparagas figüranlar ve palavra bir senaryo
Ama atiden beklentiler bir o kadar hülya, ne güzel dünya
Hilaftan ibaret olmasına karşın epey şirin görünen düzmece lügat
Bir kahve lekesi kadar yerim var dünyada,
bir de bükülmüş, unutulmuş şiir defterlerinde
adımı yanlış yazan ellerin izi.
Albümün eski anılarına sarılıyorum bazen,
gözyaşlarım naftalin kokuyor.
Şehrin sesini kısıp,
Ben seni en çok
gelemediğin günlerde sevdim.
Sarı ampuller titrerken,
kaldırımlarda başkaldırının ayak sesleri susmuşken…
Yani yalnızken.
Yani sen yokken.
Bir çay demledim sana,
içinde yokluğun var.
İçtim…
Bir yudum,
boğazımda seninle yandım.
Beni unut, dediğin yerde
saçlarına gizlediğim intihar pususunu
söküp atamadım.
Ağzımda bir gül yarası gibi
suskunluğun kanıyordu.
Senin ritminde atan bir kalp emanet ettim, sevgilim.
Sarıp sarmalayıp ne güzel bakmıştın o vakit.
Sen sardıkça mutlu oldun ben mutlu olmanı izleyip huzur buldum.
Sonra geçti o pespembe günler,
ve sen, ihtiraslar denizinde boğulup dibe çöktün.
Ben senin için karanlıkta yanan ufacık bir mum olmaktan öteye geçemedim.



Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!