Söyleyecek o kadar çok şey var ki,
Bi düğümlenmese boğazım.
Bi dolu dolu çıksa çığlıklarım,
Haykırışlarım çarpa çarpa yüzüne.
Anlatabilsem yaşadıklarımı,
Yaşayamadıklarımı,
Fena bi aşktı bizimkisi,
Öyle normal yaşananlardan değil.
Çığ gibi büyüdü,
Volkan gibi patladı.
Ölümüne,
İnadına.
Benim şiirlerim,
Beni anlatmıyorsa,
Seni anlatıyodur.
Seni anlatmıyorsa,
Bizi anlatıyodur.
Bizi anlatmıyorsa,
Bir sahil kasabasına gidip te,
Rakı içelim birgün seninle.
Peynirle kavun söyleyelim yanında.
Belki birer tane de lüfer; ızgarada.
Kimbilir belki kadehleri tokuştururken,
Sonra bir kuytuda ölürüm ben.
Öyle herkes gibi ölmem,
Sana ölürüm.
Adam gibi ölürüm.
Sevgime benzer benim ölümüm.
Adam gibi sever,
Aşık ta olamıyoruz artık,
Taksimde vurulan çocukların hüznü yüreklerimizde.
Acıdan sevgiye yer kalmamış belli ki.
Bu hissettiklerimiz aşk değil.
Düpedüz seks yapmak için birlikteliklerimiz.
Bir anlık zevkler için harcanan zamanlar,
Okyanusa düşmüş bir yağmur damlasıyım şimdi,
Koskocaman bir yalnızlığın tam ortasında.
Kupkuru bir yürekle kucaklaşmış sırılsıklam bir aşktın sen,
Sevdamı kurutup kalbimi kanla ıslatıp ta gittin.
En görkemli şehirdi Ankara; şimdi sade bir başkent gözümde.
Hatırlarmısın o geceyi? yanakların pembeleşmişti Ankara'nın ayazında,
Polyanna olamadığımız hayatlarımızda,
Isıtamadık sevgiyle yüreklerimizi.
Neredeyse boşvermişken artık bedenlerimize,
Acılarla yoğrulmuşluğumuza inat,
Renklerin içinden atıverdik siyahı elele......
Sen başkasının olduğun da,
Ben hala bize içiyor olacağım.
Kadehimi bize kaldırdığım da,
Yüreğim içime kanayacak.
Ellerin başka sıcaklığa alışamazki,
Hem nefesini dinlemek için yatmıyacak ki yanında.
Aşk bazen Ankarada otogarda,
Bazen Kuşadasında sahilde bir bankta,
Gazeteciler Cemiyetinde bir duble rakıda,
Baharda yeşil erik dişini kamaştırdığın da,
Kurumuş iki tek gonca gülde,
Mavi bir matruşka gibi,
Atila bey merhaba. Size bir sorum olacaktı. "Babamız" isimli ve "Baba evin direği, bizle çarpar yüreği" dizeleriyle başlayan şiir size mi ait acaba?