İşte İstanbul ben geldim
İçimde yükselen dalgaların üstünde
Sığmıyor zihnime hayallerim
Sen; her şeyi görmüş yaşlı bir bilge
Ben; daha beni bile bulamamış kelle
Bugün de ölmemeye
Fakat
Ölene kadar yaşamaya
Karar verdik...
Yavaş yavaş
Kendinden kaçarak.
Kusura bakma sait amca
Dükkanın önünü senden o çaldı
İçimdeki minik girişimci
İlk ipliğini işte orada sattı.
Tüccarım sanki ezelden beri
Siyah bir piyano vardı inönü de
Grand tuvalet karşımda
Siyah beyaz parmakları kulağıma fısıldıyor
Çok davetkar sanki bir gizem var sandığında
Açılsa kapakları süzüleceğim biliyorum
Tekerlekli üç kat sehpanın
Her rafına sığışmış kardeşlerim vardı.
Hayalimizdeki minibüstü ev diyarında
Sıra bende inecek vardı
İşte gidilecek bir yol daha oyunumuzda
Yoksa umut!
Çoktan sönmüş bir yıldızdan
Arda kalan
Evrene hapsolan
Serseri kurşun gibi
Fırlamış namludan
Düşünüyorum
Necip miyim Fazıl mıyım?
Kaldırımlara çakılmış
Çilelerde sarsılmış
Çorak benliklerden farksız mıyım?
Hava puslu
Her şey gri...
Patlıyor yağmur damlaları
Alemin boynu bükük ensesinde
Rüyasından uyandım hayatın...
Umutsuzluk
Bir zehir selidir.
Sızar zihinlere oluk oluk.
Umut
Kader sandığın
Yenibosna' da
Bir sokak arasında girdin hayatıma
Bahçende açtı ilk kırmızı gülüm
Pencerende daldı gözlerim sevdalara
Hakikatlerde içten içe yanan közdüm…



Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!