Artık gidiyorsun
Başın önünde,
Baygın ve mahzun gözlerin yerde,
Bir kış sabahının buzlu sessizliğinde
Yüzünde yorgun mevsimlerle
Yaz yağmurundan yetim ıslak çiçeklerle
Ve bağrımda akmayı unutmuş şelalelerle
Loş bir aşkın kırık vitrayından
Ömrün küle dönen hazanından
Gözyaşlarıyla kapıya yürüyorsun
Adımların kopuyor bestemizin notalarından
Uzaklaşıyor gönlümün sisli patikalarından
Bende eski gülüşlerimizin sessiz kırıkları
Unuttuğumuz baharların soluk yaprakları
Yıldızları dökülen semanın boğuk hıçkırıkları
Bu son geceydi,
dalgalı füsunkar saçların göğsümdeydi
başın omzumda, ılık solukların tenimdeydi
kapı koluna uzanan zarif ve bîtap elinde
titriyor bir ömrün bütün buruk hatıraları
Dün deniz çekildiğinde kimsesiz kıyıda gezindim
Dalgaların bıraktığı midye kabuklarını seyrettim
Küçük bir ayna parçası buldum kıyıda
Belki bir tramvay camından kopmuştu dalgalarda
Hepsi yanlış her şey yalandı bu ayna parçasında
Camın camgöbeği rengi olduğu çağlarda
Demek gidiyorsun
Oysa bütün çiçeklerden ruhlar topladım ikimize biliyorsun
Şimdi sevgi mabedimizin anahtarı kayıp, arıyorsun
Kroton’a giden gizli yolda kayıp sevgilerle salınıyorsun
Sen sislerin gözlerden sakladığı uzak bir mevhibesin
Sanki bir şey kaçırmaktan korkar gibi hayatın önündesin
Artık bütün nehirler sarardı, akış durmakta
Ve küçük bir çocuk arkamdan bakmakta
Gecenin süveydasında suskun bir göl aynasını kaldırmakta
Ve yine sabah olursa nereye akacağını fısıldamakta
Sanki zamanın tüllerinden ve suların masum ruhundan
Bin senelik ecdadı soru sormuşçasına sana bakmakta
Yazık gidiyorsun
Ölü bir ağzın üstünde dolaşan bedensiz bir ruhla
Sanrılı uyku sözleri ve maverâî bir solukla
Patiska kadar beyaz bir yüzle arkana baka baka
Geçen mor yılların saffetine pervasız dokunmakla
Gidiyorsun solmuş menekşelerin rengindeki
Kanı çekilmiş solgun ve suskun dudaklarla
Ve gözlerinde bir türlü boğamadığın yaşlarla
İşte gidiyorsun
Sen sessiz masumiyetimin sensiz mahkûmiyetisin
Sen ki tufanın önünden kaçıp gidecek son gemisin
Ayışığının gümüşünde açılan hayretfeşan mezarları
Ve geçmişin puslu koyaklarında yatanları tanıyabilir misin?
Ardı meçhul yokuşlarda soluk ve titrek ışıklar
Aydınlığa karşı duran granitten karanlıklar,
Ve gerçeklerde donup kalmış romanesk âşıklar
Ay parçasını doğurmak için koşuşan neşeli bulutlar
Kol kola hüzünlendiğimiz leylaklardan korular
Ve aslından farklı manalarla mühürlü kavramlar
Bunları unutup yeni ufuklara yelken açabilir misin?
Benzer anların benzersiz akışını unutabilir misin?
Şimdi gidiyorsun
Bir ömrün gecesinden bana sesleniyorsun
O muhkem o haşin cesaretime ne oldu?
Nereye sürükleniyorum, neler diyorsun?
Sen yalnız bende yaşadın bende gerçeksin,
Sen ki en yıldızlı asuman ve en ışıltılı rüyam
Unutmanın çiçek dolu masum çayırı,
uğultular içinde melal ve sakin dünyam
Son bir defa içeyim gözlerinden ey ebediyet kıvılcımı
Ötelerde bir saray, dalgın bahçeler,
sisler içinde harap kimsesizler rıhtımı
Hissettiğim sancılı hasret varlığımın özüne sızdı
Yıllar yılı bir dua gibi sayıkladım aşkımı
Ellerin kayıtsızlığın mermerden kaidesi,
sözlerin reddedişin arabesk nakışlı camı
Yaptıkların ise vazgeçişin nişanesi ve hiçliğin ihtişamı
Her yanımda gölgeler ve elemlerle taşıdım bu yaşamı
Anladım gidiyorsun
Taşıyamadığın hayat ve sevgi yükünden ezilmişçesine
Hislerin ve melekelerin yarı uykuda
Mecalsiz ve iki büklüm ayaklarını sürüyen adımlarla
Ve gözlerinde yanıp sönen şûleler ve alazlarla
Ve girintili çıkıntılı çehrende ışık-gölge oyunlarıyla
Uzaklarda kaybolan daracık sokaklar ve sevda yollarıyla
Evet gidiyorsun
Yaşayan fanilere yapılmış taş sıraların ölü ve diri zarafetiyle
Yerlere saçılmış cam boncukların müphem huşunetiyle
Sönen ihtişamların ve mağlup kalplerin hıçkırık ve hüzünleriyle
Aşkımızın ülkesi olan o parktaki beyaz güllerin özlemleriyle
Gidiyorsun beni ardında yalnız koyarak,
geride ruhumuzu,
geride yavrumuzu,
geride umudumuzu boynu bükük bırakarak,
gidiyorsun geride seni sevmekten yorulmamış bir kalp koyarak
Elveda ışık hevenklerinin Madonna’sı,
Elveda küskün dudakların,
Elveda gözyaşlarımın şafağı
Ve ruhumun emsalsiz ocağı
Elveda mia donna,
Elveda ey ferdâ-yı garâm
Gittiğin topraklarda mutlu ol, rüzgârlarda gülümse
Bizden uzaklarda meçhul iklimlerde gerçekleri benimse
Rüzgârlar gözyaşlarını bana elbet getirir seninse
Belki bir gün bulurum seni başka zamanlarda
İşte o visal sahnesinde cebimden bir ayna çıkarıp
Yüzüne bir günışığı düşürürüm eğer kaderimse
Gültekin Avcı
İzmir, 2019
Kayıt Tarihi : 20.11.2025 19:37:00
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.




Yazdıklarınızı okumak bana iyi geliyor hayatıma bakış açıma yeni şeyler katıyor Rabbim den sizin için sağlık sıhhat afiyet diliyorum.
TÜM YORUMLAR (2)