Leylim (rüya) Şiiri - Murat Bekir Alpars

Murat Bekir Alpars
103

ŞİİR


31

TAKİPÇİ

Leylim (rüya)

Leylim, bu gece rüyama gelip
bir deniz kenarında güneşe sırt dönüp
bir elini omzuma koyarak
bana gülümsüyordun,
gözlerin gökyüzünü kıskandırıyordu.

ve o an sular,
güneşin yankısıyla titriyor,
karanlık çağlardan kalma,
bir hatırayla,
ıssızlığın çocukları
arşı titreten bir feryadı haykırıyorlardı:
“bir zamanlar yalnızca
sonsuzluğu taşıyanlar sevilmişti böyle.”diye
sana sesleniyorlardı…

Leylim,
ayak izlerine antik bir efsane serpildi sonra,
bulutların gölgeleri düştü yanaklarına,
bir kral diz çöktü, önünde.
Ve gök, gözlerinin içinde
kendi doğumunu izliyordu yeniden.
Taşlar?
Taşlardan bir uğultu...
Kulaklarım,
patlıyor gibi
Beynim,
çatlıyor gibi...
Kayboldun...
Göremiyorum!!!
Göremiyorum....

Sonra bir sessizlik...
güneş başının üzerinde
ve yalnızca
yüzün var ışığın ortasında
başka hiç bir nesne yok
kolumu alnıma götürüp
gözlerimi kısarak bakabiliyorum sana...
Sonra sesinden sorular
yağmur gibi iniyordu üstüme:
"nedir zaman,
nedir insan,
nedir bir kadının gözlerinin içinde kayboluş?"
Dedin ve hiç bir cevap beklemeden sustun.
Çünkü biliyordun,
cevaplar her zaman acıyla gelir,
ve aşk,
her çağda şairler için bir felakettir.

Ve suskunluğunla başlıyordu yeni bir çağ,
zamanın ilk harfleri yeniden yazıldı gözlerinden,
bir kuşun kanadında taşıdın geçmişi
ölümsüzlükten sürgün edilmiş
bir meleğin yalnızlığını taşıyordun .
Yüzünde bir merhamet beliriyordu sonra...
Bir kuş omzuna konuyor
Bir kuş dudaklarından su içiyordu…

O an rüyam,
cennetin bir köşesinde,
huzuru 'başörtüne' gizleyen
bütün geleceğimi gömleğinle, 'sözleyen'
bir yeminin içine çekiyordu beni…

Gömleğinin düğmeleri arasından yankılandı
kalbinin sesi:

“ben, varoluşun en eski yasıyım;
güzelliğin en trajik suretinde doğdum.”

Ve yıldızlar,
birer birer gözlerinden düştü karanlığa,
tıpkı yıkılmış şairlerin
adresini hiç bulmamış şiirleri gibi...
Leylim, seninle yürüdüğümüz o sahil
Artur’un kayıp adalarına açılıyordu belki de
ya da unutulmuş bir şiirin
unutulmuş bir dizesinin içinde kayboluyorduk,
kim bilir?

Bir çocuğun masumiyetiyle baktım sana
ama bir ihtiyarın kederi vardı yüreğimde.
Sanki yüzyıllardır bekliyordun orada
ve ben gecikmiş bir kehanet gibiydim
oysa sana ulaşmaya an kala…

Rüzgarın taşıdığı kelimelerle
Adonis’in ve Orpheus’un acılarını işittim.
Her birinin acısı senin gözlerinde beliriyordu…
Öyle umutsuz…
Öyle bahtsız…
Öyle yoksun…
Bir deniz kabuğu gibi fısıldadı sonra
ayak izlerini bilen taşlar:

"onu gördüğün an, kendini unutacaksın."

Ve öyle oldu
ben kendimi unuttum,
adımı,
zamanımı,
tüm geçmişimi…
ve hatta geleceğimi…
Sadece seni hatırlıyorum artık,
rüyada bile ulaşamadığım o halini,
sadece gülümsediğin anı,
gökyüzünü kıskandıran gözlerini.

Ve sonra...
birden,
rüyadan düştüm
sanki gökyüzünden kovulan bir yıldız gibi
uyandım; yeryüzüne…
ama hâlâ
omzumda dokunuşunun izleri,
o inanılmaz hissi…
Sanki zamanı bir an için kandırmıştım,
ama evren unutmamıştı
ve hatırlattı;

"her rüya, hakikatin en kederli parodisidir."

Şu otel odasının tavanında,
Hades’in gözleri gibi karanlık bir boşluk vardı.
ışık sızmıyordu.
çünkü sen gitmiştin, Leylim.

ve gidişinle birlikte
ben kayboldum yeniden,
yine gölgemin içinde gölgemi
her aynada yine kendi suretimi arıyorum...
Bir Olympos hatırası gibi silikleşti yüzün,
ama kokun miski amber gibi
yastığımda kalmıştı.

Gözlerim açıkken gördüğüm her şey
rüyadakinden daha gerçek değildi artık:
aynalar bana yalanlar söylemeye başlamıştı,
çünkü ben, hayaline tutunmuş bir
Sisifos’tum.
Her gece seni tekrar görmek için
"geceyi",
kalbimin yokuşuna adım adım
sürükleyen bir mahkûmdum...

Bir gün daha başladı,
ama gün,
seni barındırmayan bir zamandı.
ışık vardı,
ama sıcaklık yok.
gök maviydi,
ama gözlerin yok.

Doğruldum
bir yanım kırık,
bir yüzüm yanık,
üzerimde sadece senin eksikliğin duruyordu.
sokağa çıktım,
her yüz seninkine benzesin diye
gökyüzüne bakmadan yürüdüm
ama gölgeler bile sırtını sana çevirmişti.

Çünkü artık biliyorum:
hakikat kendi tersini giydiriyordu aklıma,
akıl melekemi yitiriyordum..
Seni düşünmek gündüzleri gece,
geceleri cennet kılıyordu..
Uykuyu sevmeyen ben
artık uykuya;
Sırf seni görmek umuduyla
Sığınıyordum…

Leylim…
sen artık bir cisim değil,
beni her sabah yokluğunla uyandıran
sonsuz bir şiirsin.

Murat Bekir Alpars
Kayıt Tarihi : 16.7.2025 21:46:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!