Darmaduman olmanın sırası mı şimdi kuru ağaç?
Bağrımızı yakan ormanlardan uzak,
Büyüdüğün yanlız ve kurak toprağın hakimi değil miydin?
Gölgenin düştüğü yerde ayaklarım ısınırdı,
Su ferahlığı akardı yapraksız dallarından,
Elma çiçeklerini koparırdım, saçlarımın arasına kimi zaman,
Kimi zaman dudağıma sürerdim kirazının rengini,
Sen öğretmedin mi, dik ve tek fidan olmayı,
Darmaduman olmanın sırası mı şimdi kuru ağaç?
Dövmeli insanlar zılgıtları asarken ,tacına
Kopuyorum yedi yerimden yerle gök arası,
Dilek yerine tutulmuş köstekli saatin parmak uçlarından,
Kabukların dökülüyor avuçlarının arasından,
Uğultulu ses bitiriyor, bir nefesimden bin nefesi,
Son vaktin zahiri sıyrılıyor yeşil gözlerimden ağır ağır,
Nedametsiz bigane tamah def çalıyor bana inat,
Başı boş bir himayeymiş benimkisi örssüz ve çekiçsiz,
Bıçkınlığımın keskin tarafını körertiyor,
Bir dünya insana,
Bre Moskof, bu nasıl hakikat diyesim geliyor.
Darmaduman olmanın sırası mı şimdi kuru ağaç?
Celladın merhametsizliği basıyor.. Kırk basar gibi,
Günde kırk öğün ha dün ha bugün kirpiklerimi çekiştiriyor,
İki yakası düğümlenmez gömleği,
Bir deliden ödünç almışım sanki...
Ne geceyi beklemiş ne karanlık yalnızlığı,
Müteber dağa, pervasız duvarlar örülüyor,
Dimağlar körleşmiş diller sağır mı sağır.
Ben sana koşuyordum sevdiğim atlar gibi,
Yalın ayak yelelerim darma dağın,
Darmaduman olmanın sırası mı şimdi kuru ağaç?
Kızıl Meydanı dolanıyor tağuta benzer tabut,
Önemsizleşiyor övgülerim, sözümde ki Harput,
Yıkılıyor temelinden koca şehir, yağmalanıyor birbir
Kalanı, senden doğma tahta bavula doldurup,
Kapatıyorum üzerini sımsıkı örtüyorum geceyi.
Çiviler çakıyorum pejmürde hayatların her birine,
Ayrı ayrı şakak terlerine, benzeşen ne varsa,
Cebimde kaç çivi kaldıysa,
Alın terine değil bilakis, keyfin kahyasına vuruyorum.
Bir daha çiviliyorum zahirin çarşaf yüzünü,
Dânâ kokan can havline dokunmadan, onu mezarıma gömüyorum.
Bir dünya insana diyesim geliyor, gayrısı kime ne?
Bre Moskof, hakikat bunun neresinde ?
Darmaduman olmanın sırası mıydı şimdi kuru ağaç?
Akşamın bu vaktinde köklerini topluyorum,
Üç beş bilinmez tepeden nereyi istersen iste,
Derin çukurlar kazıyorum içine elma çiçeklerini bırakıp,
Köklerine sarılmış bile yeni toprağın,
Yeniden yeşer demeden filize durmuşsun bile.
Okyanusun yolunu tıkayıp, deli çayları çeviriyorum arkalarına,
Çınar ağacı dikiyorum yanı başına gölgesi sana yetecek,
Kendime ocak yakıyorum sandukamdan fidelerimi tutuşturup,
Ellerimi ısıtıyorum ateşin ortasına tutup,
Darmaduman olmanın sırasıymış kuru ağaç,
Bağrını dört mevsimden hangisine açarsan aç.
Bugünden sonrası senin...
Yaprakların yeşile dursun kuruma, kuru ağaç...
Songül Canbaz Kaya
11.06.2025
Kayıt Tarihi : 12.6.2025 18:06:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!