Dokuz yaşında düştü yola, kundağından sökük,
Kül rengi İstanbul, sırtında kocaman bir çuval.
Çocuk avuçlarıyla ördü annenin örtüğü,
Her taş, bir Bektaşi sırrı, her adım "Ya Hak!" bir nidal.
Aslan postu omzunda, yokluk soğuğunda ince,
Hünkâr Hacı Bektaş'ın gülü, solmuş cebinde saklı.
Çerağ ışığı söndü sandın karanlık gecede,
O, dara durdu sessiz, yükü dem ile çakılı.
Bir sema döndü ömür, ayaklar çarık, yırtık,
Meydan dediler betona, erkân dediler işe.
Kurşuni bulutlardan süzüldü bir tespih boncuk,
Çocuk gözleri kaldı, cam boncuk gibi şişe.
Kanser, bir düşkün alma oldu kapı eşiğinde,
Gülbang sustu, nefes kesti, aşk ateşi söndü sandın.
Ama bak, sürreal bir rüya: Kırklar Meydanı'nda,
Dokuz yaşında bir çocuk, elinde şeker, oyuncak, kandın.
Turna oldu kuş oldu, Hızır'ın elinden tuttu,
Erenler dizildi halka, gülüyor masumiyeti.
Dem oldu şerbet oldu, acı bal a dönüştü,
Kırk dokuz yıl yol dedik, şimdi hakikât evi.
Çocukluğu geri verdi Hak, o ilk masum tebessüm,
Sırtındaki çuval boşaldı, taşlar şekere döndü.
Semah döner şimdi kuşlar eşliğinde, ışık içinde,
Dokuzdan kırk dokuza, aşk ile ördüğü örtü, huzur ile örtündü.
Kemter Abdal
Kayıt Tarihi : 18.6.2025 10:38:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!