Kimsenin uykusundan feragat ettiği yok,
sabaha yanaştı saatler
Üçü elli sekiz geçiyor,
dimağım esen rüzgar ile kayboluyor
Lavanta kokmuyor yatağım,
ne de seccadem gül
Sabah beşleri bilir misin?
Ben çok iyi bilirim.
Tam ağıt yakılacak,
diz dövüp, pişmanlık tozutacak,
Rabbe yakarıp,
sen
Ah ediyorum duvarlara karşı
Bedduam, inletiyor dağı taşı
Sabah beşte kafamda biten acı
Günün devri bitmeden nüksediyor
Esrik kalbim hep aklıma yavşıyor
Fani bir dünyadır ki bu esiridir şehvetin
Yitirilmiş aklın sinesinde hayallerin
Durmuş kalbin, son atışıdır sözlerin
Ruh ebedidir, ruhunda sakla beni
Geceler vardır ki suretin göklerde
Acı nedir bilmezsin.
Kuytu bakışların sersem caddenin kaldırımlarında kalmış
Her gece taşa sızıp, sabahına rüyama ayıkırsın
Ayyaşsın.
İşte
İşte sen:
Serseri kalbimin en itaatsiz şarkısı
ve bir daha yazılmamak üzere kapanan defterimdeki son satır yarası...
Saygımdan unutamadığım,
aklımla, kalbimle tutuklu kaldığım,
Sen her lahza iştiyakla tüttün burnumda
Yıllardır ben, tüttürmemişimdir bu kadar sigara
İçmiyorum artık dedim ama
seni özlediğim anlar dışında...
Adımlarken vehimli yollarda,
Saymadım kaç sözcük eridi kalemimin ucunda. Yazdım, sildim.
Hunharca ve defalarca...
Kaç saat geçti üstünden, belki kaç ömür?
Sadece şiirlerim şahit.
Ne kalem tutan elim, ne de yüreğim...
Küçük defterim ve kalemim,
Dilarâm değildir bu gönül-i diyarımdaki yara.
Beyhude ızdırap çeker,
beyhude sevgili için mahzun-i dila.
Tevekkül etmez ise kişi oğlu, olmaz ki dila.
Ademin ilac-ı saadeti ancak budur,
mecnun olması gerekir bu dünyada...
Sis çökmüş koca şehrin bağrına bu isnatta.
Benimse ciğerlerim sızmış,
nüksetmiş bir taş üstüne.
Tütün vurmuş, et kusmuşum.
Bu saatte doymuş akrep yelkovana
Ve ben utanç içmişim...
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!