Berrak, pırıltılı güneşe inat kar yağsın, yüreklerin, bedenlerin bütün günahlarını temizlesin, mümkünse eriyen karlar yeryüzünü iyilikle yıkasın, yapabiliyorsa hepimizi şefkatle sevgisizliğin koyu bencilliğinden arındırsın diye dua ediyorum. Gecenin laciverdi sessizliğinde epeydir görmek istediğim bir filmi izlemek için henüz boşluğuna alışamadığım kanepeden kalkıp bir sigara yakıyorum. Film o muhteşem kar sahnesiyle açılıyor. Onu çağırdığımı duymuş gibi. O anda kendine Kosmos diyen Battal’la buluşmak ve varlığımın izlerini beyaz satenden bir kumaş gibi parlayan kar örtüsünün üzerine bırakmak istiyorum. Ufuk çizgisinin incecik sonsuzluğuna doğru ağlayarak koşmak, bir sarmal halinde bizi bekleyen tuzaklardan uzaklaşabilmek için bilinmeyen bir yere, bilinmeyen bir zamana doğru tuhaf bir yolculuğa çıkıyorum.
Bazen öyle olur, daralan göğüs kafesinde çırpınan kuşların kanat hışırtısı kulaklarınızı sağır eder, gözleriniz bakar ama gördüğünü anlamaz. Sizi tutsak eden sıkıntının ağırlığıyla inançlarınız kırılır, beklentileriniz hiçleşiverir. İçinizin nasıl öyle bir anda yağmur yüklü bulutlar gibi boşalıverdiğini de pek anlamazsınız. O vakit Kosmos gibi kimsenin sizi anlamayacağını bilerek, başkalarının sahte sandığı hakiki karanlığınızda bir meczup misali sayıklamaya başlarsınız...
Ben de Kosmos gibi ‘zamansız’ bir şehre gidip orada hiç tanımadığım insanların dertlerine deva olabilmek için kendimi bir süre kaybetmeyi istedim o gece. İnsanın acıyı, çaresizliğinin koyu sıkıntısını tevekkülle kabullenebilmesinin sırrı belki bir süre kendinden uzaklaşıp aklın iradesini, imkânlarını unutmasıyla mümkün. Kalple akıl arasındaki bağlantıyı kuramayanlar Kosmos gibi yabani, anlaşılmaz, deli sanıyorlar bizi. Sıkıntılı bir hayatın kıyısında durup bazen hayatı basitleştirerek idrak edebildiğimizi anlamıyorlar. Bilmiyorum, belki başka bir zaman seyretsem, insanın ‘biricikliğini’ neredeyse yeryüzünden kazır gibi görünen filmin şifresini çözemeyebilirdim ama sanırım o gece Kosmos’un umutsuzluğa haykırışını bütün çıplaklığıyla duymaya ihtiyacım vardı.
Başımıza gelenler aynı mı?
Sen nerdesin, ey sevgili, yaz günleri nerde!
Dağlar agarırken konuşmuştuk tepelerde,
Sen nerde o fecrin agaran daglari nerde!
Akşam, güneş artık deniz ufkunda silindi,
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta