İmanlar artık efsanelere tutsak
Hep korku hep tehdit hep ceza hep yasak
Allah'a çok ibadet ederiz amma
Ne ruhlar temiz,ne vicdanlar pirüpak
..
Şanlı bir faniliktir almış başın gidiyor,
Ne iman var ne de korku,
Korkulacak son geliyor...
..
İçimde bir korku, içimi yiyen
Seninle savaşan beni kazanan
Rüzgar ki boşluğu zırh diye giyen
İçimde bir çığlık sonsuza varan!
..
Uzak tutma beni mahkumum aşka
korku bi efkar durmuyo dünya
Sensizlik bana ölüm gibi be
yaşamam için ihtiyacım war sana
..
Düşünmek, en büyük hüneridir
İnsan denilen bilmecenin
Ve korku en büyük düşmanı
Kendini aşamayan düşüncenin
..
Hayat soru işaretlerinden ibarettir...
Birine takıldığında ünlemlerle de tanışırsın...
Ve bir bilinmezliktir başlar; korku ve hiçe doğru.....
Sonra mı? Sonrası yok... Sonrasız.....!
..
Benliğin çöküşünü izleyebilmek kor tanesi gözlerde. Üşüyen sevdalara yelken açarken geceler, düşlerimin gevreyen dudaklarında, acıları içerek yarım bir şarkının melodisinde, acı bir çığlık olarak boşaldım hayata. Sözlerimin yankısında siyah bir sitemdir gece. Korku tahterevallisinde sallasın düşler, ağlasın gülüşler. Eski bir masalın sonunda kalleşliğin göğsünü çepeçevre sökmek tırnaklarımla. Söylenmez sözlerin arifesinde, benlik prangalarının ruhuma saplanışını görebilmek gecelerde. Yorgunluk şarkılarında yine hiç bitmeyecek eski bir matem havasını kalbimden gelen sesle söyleyebilmek. Söylesene ey! Acıların anlatamadığı kurşun yüklü gövdem, hangi düş kırıntısında ölümün soğuk halini yüzüme maskelettin. Acı gövdemden başlayıp bedenimi makaslarken hangi acı söz düşmedi ki dilimden. Ruhumun kırılgan köklerinde hangi kış boranını içimde taşıdım da bir kuşun gölgesinde paralayıp geceleri yalnızlığı içime atmadım ki… Acıların istilasıyla yüzümü maskeletmek düşlerde, kim bilir hangi acılanın beti benzi sararmış halini içinde taşır. Konuşsana kalbime atılmış pranga, senin verdiğin acı, düşlerimin bir toz parçası kadar büyük mü? Yine dünyayı siyah renklere boyatıyorum, her şey ürpertili bir hale bürünüyor. Kalpsizler kalp oyununu oynamaya başladıklarında birdenbire korkunç bir ruh haliyle, katılaşmış bedenimle dönüyorum hayata. Artık herkes karanlığı yüzlerine takmış da mutluluk nağmelerini söylerken; acılarımı omuzları yükleyip de karanlık, acı bir bestenin gölgesinde yürüyorum hayata. Ah! Bu şarkıların gözü kör olsun. Annem seccadesine düşlerini koyuyor an be an. Sus! Kimseler duymasın ama itiraf ediyorum ben yanmışım galiba. Akşam olunca içime, gözlerime, kalbime, ruhuma kısacası bütün bedenime sinen yalnızlığın matem havası.Öyle bir hale girdim ki yalnızlığıma yalnızlık sinmiş. Kalbime sinen bu çetrefil duyguları içimden atabilmek için neleri feda etmezdim ki… Örneğin; her şeyin üstüme çökmesi, kalbimin yırtılırcasına sessiz bir nağmenin içinde bedenimi un ufak etmesi, yok oluşu her nefesimde içime çekişim… Kalbimde bir boşluk nasıl da kaybolmuşum. Bir müzisyenin ezgili bir biçimde bir besteyi çalarkenki ruh halinin içime sinişini gözyaşlarımda saklıyorum. Yırtılırcasına acılara gömülmek, of! Tükeniyorum. Hoşça kal gökyüzü adım adım ölümün içimde tırpanlaşıp bedenimi biçtiğini hissediyorum hoşça kal.
Yalnızlığın puslu yüzü: Fatih ATAŞÇİ
..
İçimizi, dışımızı, yaşadıklarımızı getiren, götüren, bizi sevgilisiz, dostsuz, arkadaşsız bırakan yollar, yürüdükçe kaybeder miyiz, kazanır mıyız? Boşluklarımızı dolduran mısın, yoksa bizlere tek armağan mısın? Eksikliğin ihtiyaç olur, kayıp olur, gitmeleri getiren sen olsan da, sensizliği düşünemem. Gecenin yarısından sabaha uzanan, sokaklardan kar serpiştiren dağları bulan, mezarlıktan geçerken korku salan, âşıklar yürüyünce zevk olan, buluşmalarda kalp çarpıntılarına mekan olan, ince rüzgarları karlı akşamlara savuran, yaz güneşinde kor gibi kavrulan yollar, ne ayak sesleri yükselir ne tekerlekler döner üstünde, dünyanın gamını kederini taşırsın, bir gün yol olma da tüm gözler şaşırsın. Neden mi; çünkü gitmeler biter diyeceğim ama sen gelenleri de getirensin, yerine göre aşkları da bitirensin. Sen büyülü bir dünyasın. Sen yaşadığım sokaksın, caddesin adın üstünde yolsun. Kilometresin, uzaklıksın, yakınlıksın, bir sigara içimi, ya da günler boyu gidilensin. Kapıların önüne getirensin. Kışları karla dolan, ilkbaharda ıslanan, yazları ateşlenip yanan, hazanlarda yaprak dolansın. Hangi yöne desem gidilensin. Ardından bakılansın, arabalar ardından sular dökülensin, adına türküler yakılansın. Girilmez levhaları çakılansın. Bitmez tükenmezsin, yokuşsun, inişsin. Kaçışların ortağısın. Sen ülkelerin ağısın. Sen demirsin, sen karasın, sen denizsin, sen havasın, seni içime çekmek geliyor.
Sen kaybedilensin, kader mahkûmları seni hep kaybeder, o insanlar ki yaşam boyu hep derbeder. Rengi yoluna can verilen gözsün, sen sevdalara uzanan özsün. Hayatın film şeritleri geçer üzerinden, üzerindeki çukurluklar, tümsekler ondan mıdır bilinmez. Sırları taşısan da sesin çıkmaz, tüm ağırlıklar üstünden geçse de bilirim bıkmaz, yaşlar birikse de bir damla akmaz, sen yolsun, sen gidilensin, sen ırakları yakın edensin. Zamanın önünde savrulan kuru bir yapraksın.
..
Yaşar Kemal, birçok yapıtında olduğu gibi Çukurova’daki yozlaşmayı, bozulmayı, değişimi ve feodal Türkmen düzeninin özellikle 1950’lerde belirginleşen kapitalist üretim ilişkileri karşısında çöküşünü işler, Demirciler Çarşısı Cinayeti adlı romanında. Berna Moran, bunun -başka romanlarında da görülen- “yozlaşma mitosu” diye tanımlanabilecek bir “ana-tema” olduğunu söyler.
Bilindiği gibi roman “O iyi insanlar, o güzel atlara bindiler çekip gittiler” diye başlar; ve törelerin, geleneklerin yitimi doğanın değişimiyle birlikte, Sarılar ile Akyollu aşiretleri arasındaki çatışma (kan davası) ekseninde destansı (epik) bir biçimde sürüp gider.
Büyük Dönüşümün Tanıklığı
..
Kırmızı rujunu, çatlak dudaklarına sürerken kadın..
Taşırdığı kısmı sildi sakince, eliyle..
Ve 'hayat ' dedi bir palyaçodur.
Büyük bir gürültü ile yüzüne bir korku patlatır.'
Sonra ojesi çıkmış tırnakları ile bir sigara yaktı
Hakkı vardı..
..
Canlar korku içinde, endişeleniyorlar,
Ruhlar yenik düşmekte, yarın ağlayacaklar…
Biz ki kınanacağız, ta ötelere kadar,
Akıllanamayacağız, uyarılana kadar…
(2013)
..
O da ne!
Korku ile Sevinç!
Dost olmuşlar içerimdeler;
Daha da üzüyorlar beni, git gide…
(Eski Şiirlerimden:1989)
..
İç içe yaşıyoruz bu mevsim,
Coşku ve korku iki duyguyu.
Çabuk kandık zamansız bahara,
Rüzgara kendimizi erken bıraktık.
****
Bir beklenti yok mu yüreğinizde,
Kendinden geçme isteği mi yok.
..
Bu korku bir sigorta,
Yani bir emniyettir,
Bâtıldan uzaklaşıp,
Rab'be teslimiyettir…
(1995)
..
Rahmetine güvenir,
Yine emin değildir,
Korku, içerisinde,
Ümitsiz hiç değildir…
(1996)
..
Bir korku var ki! ruhumun derinliğinde
Bir korku var ki! yüreğimde
Yenilebilmesi güçleşti,devleştikçe devleşti
Bu yalnızlık korkusu benimle bütünleşti.
Esir almış dünyayı
Tehdit eder yıldızları
Sar sevgi dolu kollarını anneciğim
..
Kızılay meydanında kar var.
Karda insanların izi var.
İnsanların yüzünde korku var.
Korkununsa ecele faydası yok.
..
Kıldığın namazların, Rab garantisindedir,
İmtihan başlamıştır, sabahın tescillidir…
Gören bir Rab var iken, korku kalmaz ruhlarda,
4 rekât namaz ile ALLÂH(c. c.) ’ın huzurunda…
…
..