Beni bir hikâyenin ortasına bırakıp
sonunu okumadan gittiler.
Yastığımın altına saklanan kelimeler,
geceleri hıçkırarak büyüdü.
Rüyalarımı yamalayan annem,
bir gün iğnesini ipliğinden koparıp gitti.
Bir ıhlamur ağacının gölgesinde,
oyuncaklarımı toprağa gömdüm.
Bir teneke araba, tekerleğinde unutulmuş bir yarış,
bir kurşun asker, paslanmış bir veda.
Ve en dipte,
lacivert pantolonlu bir kukla,
gözlerini her kırptığında kaybolan bir çocukluk.
Mutfakta bir soba vardı,
ateşiyle ekmek kızartan,
ve bazen dudaklarımdan düşen kelimeleri de yakan.
Annem çay demlerdi,
buğusunda eski şarkılar titrerdi.
Babama benzeyen bir adam,
hiçbir zaman içeri girmedi.
Kapı eşiğinde unutulmuş bir baba gölgesi,
bazen rüzgâr estikçe içeri süzülürdü.
Bir gün,
kravatımı boynumdan çözüp uçurtma yaptım,
ama rüzgâr hep ters esti.
Büyümek, uçurtmaları yanlış rüzgârlara kaptırmakmış meğer.
Bunu öğrendiğimde,
oyuncaklarımın mezar taşlarını süsledim.
Bir tahta atın sırtında,
gidip gelmeyen bir mektup gibi kaldım.
Şimdi odamın duvarlarında
kırık oyuncakların fısıltıları var.
Bir masalın içinde unutulmuş bir çocuk,
uykusu hiç tamamlanmayan bir gece.
Ve biz hep kaybolan tarafındaydık
oyunların?
Hatem Çetinkaya
Kayıt Tarihi : 20.3.2025 21:35:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!