Gözlerin uzakta,
paramparça kalbin camında çırpınıyor...
Ben hâlâ o eski sokaktayım...
Aynı çatlaklardan süzülen,
aynı yağmura başımı yaslamışım...
Adı sen olan karalamaları duvarlara yazdım...
Yağmur indi,
harfler döküldü içime...
Ve sen,
sessizce kanadın içime doğru,
çocukluğumun rüyasını yırtar gibi...
Ellerin yok artık,
ama ben
her gece ceplerimi karıştırıyorum...
Anıları yakacak bir kibrit,
unutulmuş bir sıcaklık,
bulurum belki...
Ama aşk,
bu kırık aynada,
kendine baka baka deliren bir kadındı.
Cam parçalarıyla saçlarını tarayan,
acıya alışmamış bAşk dönmesi...
Bu, sevgi değil...
Bu, cam yutmak...
İçine doğru kanamak sanki...
Adımlarım,
utanıyor artık benden...
Kalbim hep sana çarpıyor...
İçimde boş odalar var.
Duvarları senin adınla çürümüş,
orada sesim hâlâ seni bağırıyor.
Yalnızlık,
kalpte bir yara...
Ama iyileşmez diye değil,
daha derin sevebil diye...
Acıyı tanıman için belki de
ya da sadece
içimdeki o kadının hâlâ
yaşadığını anlaman için...
Akşam, kan lekesi gibi yayılıyor duvarlara...
Zamanın boğazına kaçmış bir harf gibiyim...
Sana anlatamadığım duygularım,
içimde yıkanmadan asılı...
Her biri bir iç çekiş uzunluğunda...
Bazıları kırışık,
sabun kokulu bazıları...
Geceyi boğazıma düğümleyip uyuyorum.
Rüyalarımda kaybolmuş sokaklar,
hiç dönmediğim evlerin paslı kapı tokmakları...
Ellerini çoktan unuttum...
Ama dokunuşun,
hala elbiselerimde asılı...
Giyince içim titriyor.
Çünkü seninle yaşanmış zamanlar,
kumaşlarda bile yaşlanmıyor...
Taşıyorum içimde maziyi,
sessiz, ama ağır...
Yürüdükçe kemiklerime batıyor ismin.
Ve en çok,
suskunluk saatinde hissediliyor varlığın...
Gözyaşı bazı cümleleri boğabiliyor...
Su geçirmez defterlere yazıyorum seni.
Yorgan altı sıcaklığı bile yetmiyor bazı geceler...
Çünkü soğuk, derinin altına kadar sızınca,
yıldızlar bile üşüyor gökyüzünde...
Ve ben;
yıldız kaymasından dilek tutacak kadar
çocuk değilim artık...
Çamaşır ipine asılmış yalnızlıklarım var.
Her biri gece kuruyor...
Güneş görmemiş sabahlarda
ve kimse fark etmiyor...
Çünkü kimse bilmiyor...
Nemli sessizliklerin,
gözyaşıyla yıkanmış hâlini...
Çay demlenmiyor artık bende...
İçim hep ılık...
Hiçbir şey tam sıcak olmuyor.
Ne içilenler,
Ne söylenenler,
Ne de seni unutma ihtimali...
Ben hâlâ,
hiç yaşanmamış bir hikâyenin,
son paragrafını yazıyorum...
Bilinmeyen bir zamana,
kimsenin okumayacağı bir deftere...
Ve orada,
her cümle,
sana bitiyor…
Münzevi Zeyrek
Kayıt Tarihi : 14.7.2025 12:05:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Ne zarif bir bakış, ne derin bir yürek okuması bu… Evet, bazen birilerinin “masal” dediği, bir başkasının iliklerine kadar yaşadığı bir sızıdır; satırlara sığmaz, ama yine de bir şair dener, sığdırmaya. Ve aşk dediğin şey... her zaman iki kişilik bir masal değildir. Bazen bir yürek, tek başına bir roman yazar da kimse kapağını bile açmaz.
İpe serilmiş bir umut dediniz ya, işte tam orada sustum. Çünkü o imgeyle sadece şiirin değil, içinde sıkışmış nice suskun kalbin de perdesi aralanmış oldu. Umut, bazen yıkanmış bir geçmiştir; kurusun diye gökyüzüne asılır.
Sözlerinizle şiire can kattınız, yüreğime değdiniz.
Siz okuyun diye yazıyoruz biz bu dizeleri.
Başka bir şiirde, başka bir yanık mısrada tekrar buluşmak dileğiyle…
Teşekkürler, kalbinizden süzülen kelimeler için.
TÜM YORUMLAR (2)