Bir çocuğun uykusunda yankılanır bazen,
alın teriyle karışmış bir türkü gibi.
Kaldırım kenarında unutulmuş
soğuk bir sabahın
kırık dökük duası olur isyan.
Ellerimiz nasır,
ama nasırlı değil yüreğimiz.
Çünkü biz hâlâ
ağlamıyoruz kendimize.
Saklıyoruz içimize,
kusmasın diye halk umudunu.
Kimseler bilmez,
ama biz sokak lambalarının altında değil,
yanıp sönen öfkenin ucunda ısınırız.
Bir işçinin gözlerinde sabah ezanı,
bir annenin bileğinde yıllık izin,
bir öğrencinin cebinde
yırtık bir beslenme kâğıdıyla başlar bazen
devrim.
Tarih kitaplarında geçmez.
Ama o gün,
bir çocuk ilk kez karşılık verir
polisin bakışına.
Bir kadın, süt yerine
direniş taşır poşetinde.
Ve biz,
o sokaklarda
yalnız yürümeyiz hiçbir zaman.
Yoldaşlık, en çok susarken belli olur.
Ve susanlar,
bir gün,
yırtar suskunluğun ağzını.
Kayıt Tarihi : 17.8.2025 16:09:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Yağmurlu bir akşam, metro çıkışında beklerken duvara iliştirilmiş bir kâğıt gördüm. Kimisi alışveriş fişi sandı, kimisi afişin parçası. Yaklaştım: eğri büğrü harflerle yazılmıştı. “Bir gün susanlar, yırtacak suskunluğun ağzını.” Altında imza yoktu. Belki bir çocuk yazmıştı, belki bir kadın, belki de nasırlı elleri titreyen bir işçi. Kâğıt ıslanmış, mürekkep dağılmıştı. Ama cümle hâlâ oradaydı. Kalabalık yanından geçip gidiyordu. Kimse durmadı. Ama ben o cümlede bir yüz gördüm. Kimsesizlerin yüzüydü bu. Tarih kitaplarına girmeyecek ama sokak duvarlarına yazılacak olan yüz. Ve o an anladım: devrim bazen büyük meydanlarda başlamaz. Bazen, bir metro çıkışında, kâğıda dökülmüş tek bir cümlede saklıdır.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!