Ne zaman bir çan sesi duysam
Bir sokağın köşesinde,
Kapıların ardında yükselen engizisyon
Çığlıkları çınlar kulaklarımda
Ne zaman bir kilise çatısı görsem
Mahzenlerinde kurulan
İşkence tezgâhlarında ümitsiz
Acılarla kıvranan yüzler
Dökülür gözümün önüne.
Nerde İsa ve Meryem ikonları görsem
Masum vücutlara çakılan çiviler,
Parça parça yüzülen deriler
İşkence tezgâhında parçalanan uzuvlar
Sicilya boğalarının karnında
Böğürtülerek pişirilen canlar
Kıvranır zihnimde
Nefret tohumları yeşerir
Kanayan yüreğimde
Acılar allanıp pullanıp
Gömülse de tarihin derinliklerine.
Nerde bir tapınak görsem
Dünya’nın Güneş etrafında dönüşüne
Kurban edilen Galileo
Giyotinle başı gövdesinden koparılan
Antoine Lavoisier, yakılan Giordano Bruno
Baldıran otu zehri içirilen Büyük Socrates
Diri diri yakılan Michael Servetus
Taşlanarak yakılan İskenderiyeli Hypatia
Zehirlenerek öldürülen Ebû Hanîfe
Okuluyla yakılan Pisagor,
Taşlanarak öldürülen Hallac-ı Mansur
Tanrı adına yıkılan, yakılan Ayasofya
Çarmığa gerilen Meryem oğlu İsa
Diri diri derisi yüzülen Nesimi
Kafası kesilen Vecdi Efendi, İbn Mürahhim’i,
Kudüs, Lübnan, baştan sona Anadolu
Kanla gözyaşlarıyla yıkanan Ortadoğu
Acımasızca kıyılan milyonlarca can
Yakılan yıkılan Gazze, tutsak mescidi aksa
Şişe geçirilen çocuklar üşüşür aklıma.
Aklım, izanım durur, kanlı akar hep zaman
Zehre döner sütten ak baldan tatlı Kevser
Yaratılanların en şereflisi denir ya beşer
Eşrefi mahlûk olsa öldürür mü insanı insan.
İdris Akmetin
Kayıt Tarihi : 16.11.2020 16:26:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!