Sen yıldızlara bakarken,
Ben yıldızlarını sayarım;
İçlerinden en parlağını seçer,
Daha da parlatırım
Ona senin adını koyar, onu;
Güneşin ayın rakibi yaparım.
Ne kadar saklasak da derdimizi,
Gölgeli yüzümüz gelir dile
Gizlemek, saklamak nafile,
Yüzümüz verir bizi ele.
Paylaşılmakla azalırmı bilemem;
Sana gelen yollarda,
Gözle… hep beni gözle
Bulutlarım gölgem olsun
Yağmurlarım can suyun.
“Hayalmi, gerçekmi,” diye
Bir boşluktan kurtulup,
Bir başkasına düşer gibi,
Amansız sendelemeler soluk keser,
Başlar yaşamın deli – dolu rüzgarları,
Sendelemelere yandaş onlar da ölçüsüz eser.
Toplumsal yaşamın zor zamanlarıdır:
Hep özenirdin kuşlara,
Onlar gibi olmak isterdin;
Pamuk kümesi bulutlara
Ulaşmak için, uçtuğunu sanırdın;
Koyu yeşil ormanlarda
Ağaç tepelerine konar gibi.
Balangıçta sakin, serbest,
Ama tedirgin bir gonca gibisin;
Yer, gök, dünya ve üstünde insanlar
Sense yavrucuğum, umutlar yükleneceksin.
Yüreğin yavrucuğum, yüregin öylesine saf,
Öylesine temiz'ki, Umutla titremektesin.
Türban, kafalarında gizli bir gündemi olanların dini bir simgesidir. Onlar konuyu hep canlı tutarak magduriyet oyunu oynarlar. Çözüp bu işi bitirmek asla işlerine gelmez. Çünkü ozaman magdur rolü oynayamazlar, onun nemalarından yararlanamaz ve önemli saydıkları bu mağduriyet aracını ellerinden kaçırmış olurlar. Bu konunun Tarikat ve cemaat mensupları tarafından da desteklendiği yazılı ve görsel medyalarda sürekli canlı tutulmağa çalışıldığı görülüyor. Türbanın diğer devletlerce de yasaklanmsı sonucu, şimdilerde Türkiye de BAŞ ÖRTÜSÜ sorunu adı altında dillendirilmeğe başlandı.
Oysa adı Türban da olsa, baş örtüsü de olsa, Bunun 'KAMU ALANLARINDA' takılıp kullanılmasının yasalarımıza aykırı olduğunu, bu konuyu sürekli mağduriyet ve sömürü aracı yapanlar kuşkusuz biliyorlar. Bunu kaşıya - kaşıya azgın bir yara haline getirdiler. Aslında baş örtüsü takanlara hiç bir kimse karşı çıkıp, laf etmemektedir. Buradaki sorun: ' Ben baş örtüsüyle, evimde ve sokaktaki gibi takıp kamu Ünüversitelerinde, okullarda okuacak ve Tüm kamu alanlarında da çalışıp, icrai sanat edeceğim' demelerinden ve bunun insan ve inanç özgürlüğünün vazgeçilmez bir gereği olduğunu idia etmelerinden kaynaklanıyor.
Oysa böylesi bir düşüncenin doğruluğu çok tartışmalıdır ve bu tarz bir eğlem CUMHURİYET yasalarına aykırıdır, 'KAMU ALANI' söz konusu olunca. ÇÜNKÜ BU AYNI ZAMANDA LAİK DEVLET YAPISININ, 'Korunsun mu? korunmasın mı? ' tartışmasının açılmasınına da neden olur.
Yasalarımızda gereken değişiklikleri yapar, anayasamıza koyacagınız hükümlerle devleti laik yapısından kurtarır ve de bu değişikiği halk oylamasından çoğunlukla onaylatırsanız, size o taktirde hiç kimsenin lafedip, söz söylemeğe hakkı olmaz. İşin en akılcı hal yolu budur. Dövüşsüz - kavgasız, gürültüsüz - patırtısız bu konuyu suhuletle çözmüş olursunuz. Bu toplumu, bu necip halkı bukadar gerip, bölüp, birbirlerine düşman etmeğe hiç kimsenin hakkı yoktur. Bu ülke, bu vatan, bu topraklar kolay kazanılmadı. Sorunları çözmek için Yüce Yaratan, biz insanlara en mükemmel araç ve zenginlik olan aklı vermiştir. Aklın yolu birdir. Onu anlamsız bağnazlıklara tutsak etmemek de, insan olarak hepimizin görevidir.
Tarlamın üzerinde buket gibisin başağım.
Sen'ki buğdaylarımı öyüten,
Coşkun sularımla dönen değirmenim,
Gonca gülümn, sümbülüm, çakır dikenim.
Sen! çayırlarımda'ki kemerli mantarım;
Karanlığın bastığı gecelerde
Çimenlerin üstüne uzanırım
Gökyüzüne bakarım ve de
Başlarım saymağa yıldızları.
Hepside ışıl, ışıl, parlak
Sayarım, sayarım, bitmez
Canım gibi sevdiğim,
Onlarla gülüp eğlendiğim
Ekmeğini paylaştığım...
İnsanlara merhaba.
Minik elleriyle çiçek toplayan,
Arı sütü kadar saf ve temiz;
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!