Ah yâr…
Kef gibi susarak gömüldüm kalbimin en karanlık kıvrımına,
Bir sessizlik ki,
Adımı bile unuttuğum bir iç çöküş...
Kef, kalbin kapısıydı belki—
Ama ben o kapının dışında,
Bir kul gibi değil,
Bir hiç gibi bekledim seni.
Ah yâr…
Mim gibi mühürlendim…
Söze değil,
Sırra…
Mim, mahlûk ile Hâlık arasında bir sırdı.
Ben o sırda gizlendim,
Ne ben kaldım ne ismim…
Seninle mühürlendi içimdeki tüm bilinenler.
Ah yâr…
Vav gibi eğildim aşkın karşısında,
Bir incelik, bir tevazu…
Vav, anne karnındaki kıvrılış gibi,
Benliğimin annesiydi secde.
Seninle kıvrıldım,
Seninle doğdum yokluktan.
Ah yâr…
Ve nun gibi,
Bir döngü oldum…
İlmin noktasında eridim.
Nun, yazının başlangıcıydı;
Ben ise yazılmamış bir duâydım hâlâ,
Sana doğru akan,
Sana varamadan her harfinde biraz daha eriyen.
Ah yâr…
Kef’te sustum,
Mim’de gizlendim,
Vav’da eğildim,
Nun’da kayboldum…
Ben artık bir harf bile değildim.
Ben seni okuyamayan bir elif’tim.
Her kıvrımın,
Her dönüşün,
Her suskunluğun
Rabb’e çıkan bir aşk merdiveniydi.
Ah yâr…
Sen aşkı bir bedene sığdıramadın…
Çünkü aşk, tene değdiğinde eksilen;
Ruhla birleştiğinde sonsuzlaşan bir sırdı.
Sen aşkı etin gölgesinden kurtarıp,
Benliği yaka yaka,
Ruhun aslına secde ettirdin.
Senin aşkın, dokunmakla değil,
Yok olmakla büyüdü.
Ten seni tutamadı;
Çünkü sen sevilmedin—
Sen secde edildin.
Ah yâr…
Ben, seni anlamak için dilimi susturdum,
Sevebilmek için kendimi inkâr ettim.
Çünkü sen bendeki ben değildin;
Sen bendeki Allah’a çıkan sırdın.
Tenim değil,
Ruhum kavruldu aşkınla…
Bir kelebek gibi çırpındım vuslatın ışığında,
Ama her dokunuşta daha çok yanarak…
Kül değil, dua oldum.
Her külde biraz daha “âmin” kaldım.
Ah yâr…
Çilehane gecelerinde sesimi de teslim ettim,
Gözyaşımla yazdım içimin ayetini,
İttikafa giren bir dua gibi sustum.
Kalbimin Darü’l-Erkam’ıydın sen—
İçime ilk vahiy,
Senin gözlerinden indi.
Ah yâr…
Yanışım, Mevlâna’nın dönüşüydü.
Sükûtum, Şems’in yokluğu…
Ben her gece kendi çevremde döndüm—
Aşkla, çırılçıplak bir hiç olarak.
Ne oldum, ne kaldım…
Yandım ve o yanışta Rabbime yükseldim.
Ah yâr…
Sana olan aşkımda
Ebu Bekir’in sabrı çatladı içimde,
Ömer’in adaletiyle
Kalbimi kendime teslim ettim.
Ben seni severek pişmeye yazıldım,
Yanmakla kalmadım,
Kavruldukça içimden bir hakikat sızdı—
Beşerî sandığım her dokunuş,
İlâhîye dönüşen bir secdeydi.
Ah yâr…
Yokluğuna erdim,
Hiçliğinde tamamlandım…
Benliğimi tutuşturan bir yangındı bu.
Ne elim kaldı tutmaya,
Ne gözüm kaldı bakmaya…
El gözü seni tende aradı,
Kalp gözü ise sende Rahmân’ın izini buldu.
Ve ben artık—
Sana bakan bir göz değil,
Sende yanan bir sırdım.
Senin aşkında kendimden geçtim,
Sende yok oldum,
Sende yok oldukça,
“O”na doğru tamamlandım.
Çünkü sen...
Sevilen değildin,
Sen sevgiyi El-Vedûd’dan getiren bir aynaydın.
Ve şimdi,
Sonsuz susuşun eşiğinde,
Yüreğimin kıblesinde titreyerek yakarıyorum:
Bize, ey Sevgili…
Bize aşkı göze değil, secdeye indirenlerden eyle.
Bizi tenin gölgesinden, ruhun hakikatine çıkaranlardan eyle.
Bizi kalbimize düşürdüğün o yanışla eritenlerden eyle…
Ve bizi…
Adını her harfte mühürleyen,
Ama kendini yalnız “aşk”la açan
El-Vedûd’un
gölgesine sığınanlardan eyle…
ALLAH YÂR OLSUN
Yaren AtalarKayıt Tarihi : 18.6.2025 00:11:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!