Içeri karanlık çökerdi,
duvarlar üstüme eğilir,
saatleri tutamazdı kimse.
Televizyonda bir ezan sesi,
camdan içeri süzülen yağ kokusu,
ama bizim payımıza
yalnızlığın buharı düşerdi.
Sokağın kalbi birden susunca anlardık,
herkes bir sofranın etrafında toplanmış,
bizim adımız o listede yok gibi.
Kapının kolu ağırlaşır,
anahtar sesi gecikirdikçe
kendi nefesimizi dinlerdik
bir yabancının evinde gibi.
Balkon, gökyüzüne çekilmiş bir salıncaktı,
iki küçük gölge,
aynı battaniyeye sığınmış
aynı soruyu düşünürdü:
“Buraya gerçekten ait miyiz?”
Yıldızlar başucumuza dizilir,
birinin bizi saymasını beklerdik,
hiç eksilmediğimizi
bir tek onlar bilirdi.
Yastıklarımız kuş seslerinden yapılmış sanırdık,
başımızı koydukça
içimizdeki çığlık hafiflesin diye.
Bir bina boşluğu kadar uzak
bir insan sesi,
bir asansör uğultusu,
“biraz daha dayan” diyen
görünmez bir el gibi dokunurdu omzumuza.
Ve her gece,
kilidi döndüren o ince sesle
dünya yerli yerine otururdu.
Kimsenin görmediği bir zaferdi bu:
İki çocuk,
korkusunu cebinde buruşturup
annesinin gülüşüne bırakan.
Ama yine de bilirlerdi içten içe,
bazı akşamlar
en kalabalık sofradan bile
daha kimsesiz olabildiğini
iki kişilik bir balkonda uyumanın.
Kayıt Tarihi : 26.11.2025 00:32:00
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.




Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!