Perilerin yonttuğu bacalar,
ince işçilik misali dizilir sıra sıra;
bir tarla gibi sivrilir kayalar,
göğe uzanan bir dua gibi.
Bazıları şapkasını takmış,
karşılar meraklı kalabalığı;
tabiatın yarattığı tarih fısıldar,
taşın içinden yükselen bir sesle.
Mistisizmin kayıp tınısı
çınlar kulaklarda derinden;
yüzyılların ağırlığı çöker
bu şehrin omuzlarına sessizce.
Gölgelerin bile eridiği
eski diyarlarda yaşanır aşklar;
Ihlara Vadisi’nde ruhum saklı,
Narlıgöl’de atar kalbimin nabzı.
Göreme’de sergilenir bedenim,
Derinkuyu’da saklıdır sırlarım;
Üç Güzeller ardımdan koşsa da,
benim gönlüm başka bir diyarda.
Bir güvercin olur, uçarım
vadinin serin rüzgârında;
kuş bakışı görürüm uzaklardan,
Hacı Bektaş-ı Veli’nin ışığını.
Sen kadim toprak, ey
tarihin bile silemediği iz!
Zamanın üzerinde duran şehir:
Kapadokya’nın kendisi…
Ve ben, her taşında yankılanan
sonsuzluğun hikâyesiyim.
Mesut Yüksel
Kayıt Tarihi : 6.12.2025 23:12:00
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.




Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!