Zaman çekirdeğini bölüp de bana,
Gül üstü gönlünü açan sevgili
Sana yürüyorum ülkemin sokaklarından
Her yanım zehir kesilmiş duramam
Sular gözlerinin kumaşını arıyor
nev-baharda saçlarına yuva yapsın turnalar
sırtımızı ısıtan güneş
her sabah gülsün göğsümüzde
ıssız bir koyda yıkanan yaralı serçem
sedef gaganı yakma bahtına
İnce bir izdir önümde, yollar
İnerken aklımın oymaklarına akşam
Kal, git; gitmek bir tutkudur
Bilinmez bir ölümü evetler
Her şey aslında hazan sarısıdır
Yollar bile...
ahşap fırınları süsleyen ateş topu
taşırım ellerini esnek bir zamana
gümüş tenli yıldızlar kuşatmış seni, uzaksın
ellerimde kalır hicran müsveddeleri
dökülür sensizliğe yalnızlığım, garip
gömülür başım renkli saatlere, yoksun
Gideriz vay be vay
Onu vurdular bülbüle matem düştü
Yaralı bir sesti yüzlerimize çarpan
Yüzlerimiz soldu, onu vurdular
Bülbüle matem düştü
beyazca öptüğüm gülüşünden yana
baharlarda gül gelir beyaz ve kırmızı
yan yanı iki gün gelir biri sabah diğeri ikindi
belirmemiş ezgidir gözlerine söylediğim
her sabah yatağına güneş çalan kızların
Kalbim kalk gidelim...
Gelincik çiçeklerine değmeden yeller
Bize böyle kalmıştır kılıçları sevgilinin
Bülbül yarası bir gençlik aslolan benimkisi
Kalbim kalk gidelim...
Gelincik çiçeklerine değmeden yeller
Tutmayınca ellerini
Gönlüm üşür ayazlarda
Sanki bana gelmiş bahar
Şu gönlümün aylarından
Eteğini eteğini
gül yağmuru içmeye geldim
keskin akreplerin zehrinden korunayım diye
bana eğik bir hançer kaldı
öldürmem için, her şeyi
sesler birlik oldu, gök derinliklerinde
yağmurlar yağdı yağmurlar yağdı
Güneş eğlenmez gözlerinde
Sonra tutunursun dillerin gelmez
Islak ay ışıkları bürür sokaklarını
Sokulursun kahrına kalırsın öylece
Başlarsın saçlarını incitmeye
Kuşatılmış aynaları ve fenerleri kırar
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!