Kırık kanatlı bir kuş ökçelerinden vurulmuş.
Kalbi kırık dünyanın kızıla boyanmış yerinden tutuyorum, dar kalıplar içinde sıkışıp kalan kalbimin kırılan yerinden acılara sesleniyorum.
Sevgisizliğimi yükleyip omuzlarıma, imgesel varlıkların arasına dalıyorum bodoslama.
Katil kervanlar geçiyor önümden,
Tuzaklanmış tahta köprüler kurulmuş derin uçurumlara.
Dar tekerlekli talikalara koşulmus atlar kan revan.
Hepsinde gemi azıya almanın öfkesi.
Belleğimde ne varsa resetliyorm.
Dünyadan izole, dünyayla arama koyduğum kalın cam ardında boğuyorum kendimi.
Ötelediğim ne kadar utanç varsa ayaklarım ardında.
Günahların başını bir bir eziyorum.
Köpekler uluyor ardımdan.
Ben, çırılçıplak geceye aba altından sopa gösterme çabasında.
Yaz sıcağına inat, utancın elbisesiyle dolaşıyorum.
Benliğim tüm alıntılarıyla algı denizinde boşa kürek çekmenin telaşında.
Sıcak yaz gecesinin siyaha bürünmüş çöllerinde serabın haşmetine bir bardak su döküyorum.
Sürüngenler ülkesinde ilkesiz yaşamın kuralsız kaldırımlarında zehirli yılanların bakışları altında eziliyorum.
Sonsuzluğa uzanan demir raylar arasına sıkışmış bir kaplumbağa sessizliği benimki.
Çaresizliğe yakarışı sessiz cümleler çığlığına evirerek, kaplumbağa çaresizliğinde güneşin kavurduğu kabuğumun içinde acıya gülümsüyorum.
Mutluluk oyunu geliyor aklıma.
Çingene çadırının önünde bağdaş kurmuş bir kadının başına taktığı bir gülde mutluluğun anlamını görüyorum.
Kirli dişleriyle bana gülümsediğinde,
Tüm günahlarımı cehennemin son gününe erteliyorum.
Yalan dünyanın üzerinde gerçeklerin acısıyla kâbustan uyanıyorum.
Kayıt Tarihi : 11.7.2025 13:18:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!