Kendi gölgeme soruyorum:
“Burada mısın hâlâ,
yoksa çoktan toprağın altında mı yürüyorsun?”
Gözlerimden değil,
kemiklerimden ağlıyorum artık.
Her nefes,
bir mezar taşı daha dikiyor içime.
Ölüm, bana en yakın dostum…
ama ona bile yorgunum.
Karanlık, içimde bir çukur açtı;
düştükçe bitmeyen,
tutundukça parmaklarımı kanatan.
Her dua birer taş gibi boğazımda,
her umut kurumuş bir yaprak gibi elimde dağılıyor.
Yaşamak, cezasını çoktan çektiğim bir suç artık.
Her günüm,
mahkûmiyetimin biraz daha uzatılması.
Ve ben ne beraat bekliyorum ne af;
sadece sessiz bir sabahın serinliğini.
İnsanlarla aramdaki bağlar çoktan koptu;
onlar konuşuyor, ben tablo gibi susuyorum.
Her yüz bana bir çürümenin habercisi,
her göz, içine bakıldığında karanlığı yansıtan bir ayna.
Geceler daha acımasız şimdi;
uyku bile bana sırtını dönüyor.
Kapatıyorum gözlerimi,
ama orada da bir kabir boşluğu büyüyor.
Kendi kendime fısıldıyorum:
“Yarın yok, dün yok, sen sadece tükenen bir hiçsin.”
Ve işte en ağır hakikat:
Ben artık ölümü bile istemiyorum.
Çünkü ölmek de bir son demektir,
bense sonsuz bir karanlığın içinde kaybolmak istiyorum
adı konmamış, hiçliği bile olmayan bir hiçlikte.
Kayıt Tarihi : 18.9.2025 23:55:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!