Üzülme çünkü yalancı bir yaygaraya
İnanır herkes sana inanmaktansa:
Hoş tut gönlünü, sevdalım -
Onurunu hiç lekeleyebilirler mi ki?
Bütün ağlayışlardan daha da kederliler;
Şimdi, tam şimdi, Eros’un tatlı ezgiler çıkardığı
Bu kahverengi toprağın üstünde
Dolanacağız ikimiz, el ele,
Eski dostluğumuz hürmetine sabırlıyız,
Güzelim sevdamızın böyle bitmesine
Yas tutmayacağız.
Ağız dil vermeyen gecede
Solgun yıldızların meşaleleri
Yalazlanıp yitiyor.
Vuruyor belirsizce minberin çinisine
Gökyüzünün uzak sınırlarından ruhun ışığı,
Gecenin günah karası kubbesine.
Bütün gün yağdı yağmur
Ah gel bana ladin ağaçlarının arasından.
İncecik örtmüş yapraklar
Yolunu belleğin.
Belleğin yolunda durur
Dönmekte alacakaranlık mor kuvars’a
Maviye ve laciverde,
Lambanın soluk yeşil parıltısı
Caddenin ağaçlarını örtmekte.
Çalar ağırbaşlıca eski piyano,
Öyle yakındı ki bana sesin
Canını yaktım O’nun,
Çünkü ellerimde buldum yeniden
Ellerini senin.
Söyleyecek söz yok artık
Ne de hoş bu tutsaklık
Ki gönlüm, can evim pek memnun -
Uysal kollar kur yapar bana yumuşayayım diye
Ve kur yapar alıkoymak için beni orada.
Ah, her daim tutsalar keşke beni orada,
Sevinçle kalırdım bir tutsak olarak.
Ne de serin ova şimdi
Ve gideceğiz oraya biz, ey sevgili
Bir zaman Eros’un gittiği yolda
Ötüyor aralıksız kuş sürüleri.
Ve duymuyor musun ardıç kuşlarının sesi,
Çağırmakta ikimizi?
Ah ile vah içinde rüzgârla çakıl,
Çılgın iskele inler de durur;
Balçıklı her taş bunaklaştırır
Denizin dalgalarını daha da bir.
Sıcacık sararım O’nu soğuğun çığlığına
Sevdanın dilini biliyorlar. Gıcırdatıyorlar
Onüç dişi de
Sırıtarak çiğnerken senin zarif etini. Kamçılıyorlar
Arzulu tenini ve yılgınlığını, çıplak oburluğunu etin.
Geçti artık sendeki aşkın demi, hem sözde hem sazda
Ki benzerdi hırçın kedinin solumasına
VEKiLLERE DUYURU
Kim çok verirse parayı,
Rakiple açar arayı,
Doldur bizim kumbarayı,
Kesinlikle kazanırsın,
**
Dolaş gezin kapı kapı,
Dört katlıdır benim yapı,
Gece kondu ver bir tapu,
Kesinlikle kazanırsın,
**
Güven kalmadı Fakı’ya,
Altın ...