İz'ah Şiiri - Onur Ömür Çağlar

Onur Ömür Çağlar
27

ŞİİR


22

TAKİPÇİ

İz'ah

Sen sevdamızı beş paralık edince
dolar kuruna takılan gözlerimdendir
kalbini ıskaladım
kalbini ıskaladım
kalbini ıskalamak şöyle dursun,
kalbini vurmak,
ve hatta
olanca merhametinle beni sev isterdim
isterdim mermiden hızlı,
bedlikten uzak bir duayla yanıma kadar ölmeni
ve nihayetinde yaşamanı yanı bucağımda
her nasıl olacaksa,
her nasıl kabul buyurursa tanrının oğlu olmayan İsa
nasıl söylüyorsa Barnabas'ta geleceği müjdelenen son nebi
belki biraz eksik ama yok fazla,
öyle gel isterdim.
Toprağından asitten yağmurla temizlenen köstebek nefesinin,
Yılandan bir iple neştersiz dikilen kurtlu yaraya damlayan terin,
ters döndüğünden beni evi bilen kaplumbağa pençesinin,
ve ölmeye and içmiş
petrol yüklü bir devenin hörgücünden su içiren serabın gerçekliğinin
beni yok etmediyse de
sen kadar
var etsin isterdim.

Ve yumrukla parçalanmayan atoma,
Seni içinde boğulmuş bulduğum boşluk dolu havuza,
Kıyamet kilise'sine akşamdan akşama kilit vuran müslümana,
suyun altında çakılmış bir kibritle nalı sabitleme sesine sahip kıymığa,
Hatta
-işaret parmağı yine yolunda-
bir şiirin ölümünden sonra kokmasını geciktiren kurtlara,
besinidir,
senin elinden mezarımın karnına güç bela dikilmiş,
bilinçle soldurulmuş çicekler.

Ve Göğüsler Köprüsü'nde fener tutmayan erkeklerin kaç vergiden muaf edildiğini,
Wolf'un cebindeki taşları saymakla mükellef Berlin yargıçlarının terazi seçimini,
Nuh'un gemisindeki katırın taşıdığı yükün hammaddesini,
Sıcak yatağından soğuk çıkarılmış ölmez denilen bir anneyi,
Ferdinand'ı bıçaklayıp dünyanın birinci savaşını başlatan hergeleyi,
Deve hendek ilişkisinde fikri yok sayılmış hendeği,
Michelengelo'nun göğsünü imzalamaktan utanç duyduğu Meryem'i

uca
uç uça bağladım.
bağladım senin ayak sürdüğün çimende yeniden yeşerecek otun, sana tapınmasın diye köklerini,

Ey içine sığamadığım mabedler,
ey bensiz de dünya olacak acun,
ne sitemdir ne hoşgörü,
ne sömürüyüm
ne düttürü;
Bir örümcek ağını Allah'sız açıklamanın vehametini,
Bordo bir ruju, bir revolverden ayıran makamı,
Abliyi kaçırmaktan şamar oğlanına dönen mustazafı,
Hübel ve Menat önünde edilen secdelerin hadesin magmada koşan atlarıyla yarışmasını giyindim.
Kendimden soyunup,
kendime bilendim.
ve pekala
bir tayı ayakta uyutmaya zorlayan itimatsız yazgı,
yarı açık gözlerine aman vermez sundurma,
ayağına çakılmış mıhları nal sesine karıştıkça yenilenen dirlik,
zülfü yüzüne düşer rüzgarın,
vakti Bağdat'a koşsa da
kanı,
yine -sana- deli değil mi ?

Çırıl bir nağme kaldı senden etimde,
etimi senli duvarlardan soyundurup
ensiz kaldırımlara vurdum, yalnız pişeyim diye.
Harflerdir hücreleri alfabenin, önce uzuv, sonra beden olurlar.
Ne kadar az sevgi görecekse aynadaki, o kadar uzun yaşarlar.
Sırıl bir göl kaldı çölünden etimde,
etimi senden yere düşürdüm;
yerden özür diledim,
sensiz boş bir yankıyım diye.

Ve Rabbena hakkına,
Türkan'ından öpülmeden ölen kadınların
öksüzleri aşkına,
Tek kişilik yatakların
İ k i d e n
tek kişiye
geniş gelmesi hatrına,
Şarkım ol,
Bağdat'ı arındırayım bombalarından,
Garbım ol,
Vatikan'a gemiler yürüsün karadan,
Benim ol,
Önünde baş eğdiğine secde etsin Kafiristan.

Onur Ömür Çağlar
Kayıt Tarihi : 24.12.2020 22:28:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Onur Ömür Çağlar