Yorgundum.
Boncuk boncuk terliyordum.
Hava sıcak mı sıcaktı.
Mecalim kalmamıştı.
Bitap düşmüştüm.
Ne yapacağımı bilmiyor şaşırıp kalmıştım.
O yâre sevdalı gözlerimin feri azalmıştı.
Sevmeyi şiar eden gönlümü gam ve kasavet kaplamıştı.
Karanlık ve çıkmaz sokaklardaydım sanki.
Yar firakı beni beni benden almıştı.
Nereye baksam, mahmur gözlerimin önüne onun nur cemali geliyordu.
Hangi güzeli görsem ona benzetiyordum.
Ona olan visalim, beni yerimde durduramıyordu.
Saf ve berrak düşüncelerim allak bullak olmuştu.
Genç gönlüm birden bire yaşlanmıştı.
Bülbül misali şakıyan dilim, bazen lal, bazen de kekeme oluyordu.
İki cümleyi bir araya getiremiyordum.
Yar firakını ilk yaşıyordum.
Firaklara alışkın değildim.
Şirin uykulara hasret kalmıştım.
Yâre olan visal özlemim, bana kendi sılamda, en uzak gurbeti yaşatıyordu.
Kalemi her elime aldığımda,
Havsalam karışıyordu.
Hiçbir şey yazamıyordum.
Kördüğüm olmuştu duygularım.
Yavrusunu kaybetmiş ceylan misali, çarnaçar olmuştum.
Hıçkıra, hıçkıra ağlamak istiyordum.
Ama ağlayamıyordum.
Halim hal değildi.
Keşke ağlayabilseydim...
Belki rahatlardım.
Attığım her adımda onu sayıklıyor,
Varlığını fellik fellik arıyordum.
Bulamayınca, üstünü başını yırtan deli gibi naralar atıyordum.
Beni tanıyan tanımayan, herkes bana bön bön bakıyordu.
Ben böyle değildim.
Başımı iki elimin arasına koyup, derinden düşündüm.
En manidar özlemin, yar özlemi olduğunu o an anlamıştım.
Tarifi en çok zor olan özlem bu imiş.
Kızgın kum çöllerinde, azığı ile birlikte bineğini kaybetmiş.
Bir seyyah misali olmuştum.
Çaresizdim ve o kadar da per perişandım.
Karadenizde, gemileri batmışlar gibi kara kara düşünüyordum.
Amma ve lakin, bir çıkar yol bulamıyordum.
Ben bana yabancı olmuştum.
Gönül ummanımda tusunamiler kopuyordu.
İçim, içime sığmıyordu.
Duaların en hayırlısı olan, Yüce Allah’ın selamını bile alıp vermek istemiyordum.
Canlı mahlûkatın, en şereflisi olan insanlardan tiksinmiştim.
Lokmalar boğazımda düğümleniyordu.
Ha bire, ellerimi ovuşturuyordum.
Hafızam silinmişti sanki.
Ekmeği elinden alınmış çocuk misali ne yapacağını bilemeyenlerden olmuştum.
Bakarken, görülmesi gerekeni göremeyen biriydim.
Kendi kendimle, konuşuyordum.
Ama ne konuştuğumu anlamıyordum.
Nereye baksam onu hatırlıyordum.
Özlemi ile en rahvan atına binmiş,
Aşkın meşakkatli yollarında, doludizgin yol alıyordum.
Yönlerim bile karışmıştı birbirine.
Hangi yöne gideceğime karar veremiyordum.
Ben bu çaresizlikler içinde çırpınıyorken,
Hararetimi gideren, terimi serinleten bir meltem esti.
İşte bu meltem, beni bana getiren, serinlikti.
Bir ooohhhh çektim derinden.
Kendime gelir gibi oldum.
Arkamdan bana doğru gelen, bir gölgenin varkına vardım.
Korkumdan, arkama bakamıyordum.
Duygu ve düşüncelerimin girdabında, boğuluyor gibiydim.
O gölge, visaliyle yanıp tutuştuğum, yârin gölgesine benziyordu.
Ardıma ani bir dönmeyle, karşımdakinin o olduğunu görünce,
Kendimden geçmiş konuşamaz olmuştum.
Evet bu gördüğüm serap değildi bu o’ydu.
Elimde olmadan, en tiz sevinç ve neşe narasını atmıştım.
Bu attığım nara, adını bilmediğim ve gorür görmez meftun olduğumdu yar içindi.
Birçok canlıyı korkutmuştu istemeden attığım naralar.
Onlar da beni temaşa ediyorlardı.
Birden bire güçlenmiş, kendime sonsuz güvenim gelmişti.
Evet vallahi de, billahi de, tallahi de bu o’ydu.
Var gücümle sarıldım beline, ayaklarını kestim yerden.
Dönderdim, dönderdim, dönderdim ha bire.
Çıkardım sevda motifli mendilimi cebimden,
O da boncuk boncuk terlemişti.
Mercanımsı terini usulce sildim.
Bağrıma bastım. Muhammedi gülü koklar gibi kokladım.
Çocuk olmuştum sanki.
Bakıştık, koklaştık kumrular gibi.
Doymak nedir bilemiyordum.
Veçhindeki nuranilik öylesine artmıştı ki...
Sanki yerin göğün sahibi şanı yüce yaradan, nurundan nur vermişti ona.
Veçhindeki nuranilik, gözlerimi kamaştırıyordu.
Karşılıklı oturduk. Birbirimizi aşk ve şevkle seyrettik uzunca.
Yavaş yavaş konuşuyordum artık.
Özüm özüme, yabancı değildi bundan sonra.
Elmamsı yanaklarını, öpmeye kıyamadım.
Pamuğumsu ellerini, öptüm defalarca.
O da sadece, gamzeli yanaklarıyla tebessüm ediyordu.
Her tebessüm ettiğinde, öylesine mutlu oluyordum ki...
Zira gamzeli yanaklarıyla, tebessüm etmek ona hem çok yakışıyor,
Hem de nadide güzelliğine bir başka güzellik katıyordu.
Böyle birini sevdiğim için çok mutluydum.
Hatta mutluluk yarışmalarına girsem, belki de birinci olurdum.
Şimdi Azrail as gelse emanetini almaya asla ve asla hiç hayıflanmazdım.
Zira beni ben eden,
Beni ayakta tutan,
Bana yaşama sevinci veren,
Beni hayata bağlayan o’ymuş.
Şimdi anladım ve çıktım sevda dağlarının doruğuna.
Dalgalandırdım vedud bayrağını.
Artık düzelmişti her şey.
Ben yine eski ben olmuştum.
Didelerimden ister istemez, sevinç ve mutluluk göz yaşları dökülüyordu.
Her zaman ki gibi gözü kara olmuş,
Ve hiçbir şeyden korkmuyordum artık.
Demek ki; işin kolayına kaçmadan, sevmişse insan birini,
Sevdiğinin visalinde bambaşka biri oluyormuş.
İyi ki sevmişim onu.
İyi ki ona giden yollara baş koymuşum.
Ve iyi ki her dua ve niyazımda, ömrümden ömür vermesi için,
Yüce Allah’a yalvarıp yakarmışım.
İyi ki; bu emanet canım bu bedenimde oldukça, ondan başkasını sevmeyeceğime dair,
Namusum ve şererfim üzerine and içmişim…
23/Haziran /2015
Kayıt Tarihi : 23.6.2015 12:26:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!