Aklımda, yüreğimde hep sen varsın; aralıksız seni düşünüyorum kuşluk vaktine kadar… Onca uykusuz, onca yorgun olmama rağmen uykumda sensiz geçen zamanın verdiği rahatsızlıktan, sanki seni uykuyla aldatmışım ve sanki sana ihanet emişim gibi bir iç hesaplaşmayla uyanıyorum her sabaha… Üzgünüm, bunu sana yaptığım için beni affeder misin sevdiğim… 
İtiraf ediyorum; bazen beni yüreğinle sevmediğini sırf benim üzülmemi istemediğin için acıyarak; bana yazıyor, beni arıyor, halimi hatırımı soruyorsun diye düşünüyorum… Çok insani, çok ince ve çok yüce bir davranış, sağ ol… Ama nedense bu beni mutlu etmiyor. Nedense bu daha çok içimi yakıyor… Biliyorum çok iyisin nankörlük ediyorum belki… Ama itiraf ediyorum; bu iyiliğinin altında kaldığımı, ezildiğimi hissediyorum bazen… Affet beni…
Denizin sakin ve sessiz dalgaları gibi bir gidip bir geliyorsun. Bense kıyında bir çakıl taşı misali; dalgalarının her sürükleyişinde biraz daha küçülüyorum…
Zifiri karanlıklar içinde göremiyorum bazen seni. Kaybolup gidiyorsun sisler, bulutlar içinde beni bırakıp… Gizemli bir tarafın var. Sanki benden bir şey saklıyorsun. Nedir o seni bu hale getiren şey ya da şeyler? Sanki kurtulmak istiyorsun gibi benden. Nasıl bir çaresizliktesin bilemiyorum… Belki çaresizlikte değil bu bir tercih… Belki yaşadığın bir kararsızlık… Bir şeyler var biliyorum ama “şu” diyemiyorum… Yalan söylediğini ya da söylemek zorunda olduğunu düşünüyorum, elimde değil… Benim incinip üzüleceğimden korkuyorsun belki ama tarifsiz, tespitsiz bu halin daha çok üzüyor, kahrediyor beni… Böyle düşündüğüm için ne olur affet beni…
 
Aşkta yarın yoktur sevgili. Zaman ileri doğru değil, içeri, yüreklere, derinlere doğru işlemeye başlar, bilgeleşir. Hiç bilmediği sezgileriyle buluşur. Yükü çok ağırdır, kendiyle buluşmuştur. Hem dışındadır dünyanın, hem de ortasında.
Hindistan'da Ganj Nehri'nin kıyısında yakılan yoksul adamın hissettikleri de onunladır, yitirdikleri de... Newyork'ta, bir sokakta, o kartondan kulübesinde yaşayan kadının çıplak yalnızlığı da. Her şey onunladır, ona emanettir sanki, ama o, çıldırtıcı bir yalnızlık içindedir yine de...
Aşkın kültürlü olmakla, bilgili olmakla da ilgisi yoktur sevgili, kanımıza karışan ilkel acı, o yaban ağrıyla hiçbir kitabın yazmadığı hakikatlere daha yakınızdır, inan...
Kim demişti hatırlamıyorum, aşk varlığın değil, yokluğun acısıdır diye. Belki de bu yüzden ilk gençliğimde, o yoğun aşık olduğum yıllarda, gözüme uyku girmez, dudağımda bir ıslıkla bütün gece şehri, o karanlık, o hüzünlü sokakları dolaşır, insanları uykularından uyandırmak isterdim. Uyanıp, içimde derin bir sızıyla uyanan o derin sancının acısına ortak olsunlar diye...
Aşk çok eski bir şeydir sevgili. Onun içinden o çileli çocukluğumuz geçer. Sevdiğimiz insanların çocuklukları da... Oradan üvey anneler, eksik babalar, parasız yatılılar geçer. Ve sonra aşk bütün bunları alır, daha da eskilere gider, hep o ilkel acıya, o yaban ağrıya...




Ben yaşadıkça ölüm yok; ölüm geldiğinde de ben yokum. Bu bakımdan ölümden korkmadım. Ne var ki yaşarken hissediliyor acılar. Zamanı acımasızca tüketen sensin… Böyle de düşündüğüm için de ne olur affet beni…
tebrikler...
Bu şiir ile ilgili 1 tane yorum bulunmakta