—Kim demiş eşyaların sesi duyulmaz diye? Ne kadar da onları cansız varlıklar olarak bilsek de, onları sadece kullanmaya layık görsek de... Bizlerse farkında değiliz; onlara eşya oluruz, bir ayna misali. Bu aynaların arkasında görünmeyen sırla, yansıtırız onlara kâinatta her ne varsa, ne kadar bencil olsak da. Bizden yansıyan laftan kıymetli sözlerimizin, düşten kıymetli düşüncelerimi-zin, kalpten kıymetli gönüllerimizin kırıntıları zerre miktarı da olsa, aslında biz olur çıkarız işin sonunda. Öyleyse kulak verelim eşya âlemine, bakmayalım - görelim, işitmeyelim – dinleyelim! İyice açalım gözümüzü, kulağımızı. Gözümüz göz, kulağımız kulak olsun. Bakın, bakın! Sesleri duyulmaya başladı inceden, inceden. Dinleyene, duyabilene aşk olsun vesselam.
Diyorlar ki Yunusça: Çünkü o çok konuştu onlarla.
“Bilmeyen ne bilsin bizi, bilenlere selam olsun,
Görüp, duyanlara dize dizenlere selam olsun.
Kuşların gülücüğü eksilmesin yüzünden
Kar yağsada bu sessiz vadiye, gün bitmesin
Yapraklar üşüse de, çiçekler üşümesin