Bu fecr vakti İstanbul mü'min!
Minarelerden ezan sesi,çağıltısı bu dinin.
Uzak iklimlerin meltemidir,Eyyüp Ensari,
Biraz Fatih,biraz Beyazıt, biraz Süleyman,
Yedi tepeden selamlamakta ufukları.
Bu sabah İstanbul aç!
Bir balık hayaliyle kanat çırpar martılar,
Varoşlardan benzi soluk insan taşır dolmuşlar,
Dev iştahı kabaran kentin,
Sofrasının kıyısına ilişmekteler...
Bu gün İstanbul yorgun!
Fabrikalar kas işletir,beyin kemirir evraklar.
Bin telefon kablosu ucunda sinirler gergin,
Parlak ışıklar altında zoraki gülüşler,
Zenginliğe zenginlik,sıfırlara sıfır eklemekteler...
Bu gün İstanbul yalan!
Tezgah tezgah harfler dizili sayfalarda.
Ekranlarda maskeli balolardan görüntüler,
Gülen gözler ardında bin hinliktir saklanan.
Bin ah üzre yükselen ışıltılı gökdelenler...
Bu gün İstanbul şehvet!
Sarışın,esmer,kızıl kısraklar sokaklarda,
Vurup vurup kendilerini bulvarlara,vitrinlere,
Kanıma kızgın demirler saplamaktalar,
Bembeyaz örtüler saçılmış küpeştelere....
Bu gün İstanbul güzel!
Geçiyor boğazdan vapurlar,
Çamlıca'da şarap içer Yahya Kemal,
Sadabat'ta Nedim'den şarkılar.
Üsküdarı aldı bir yağmur,
Ruhumda bir diriliştir çiselenen...
Bu akşam İstanbul hüzün!
Taşıyor kalelerden,surlardan,
Kızıl akşamlardan arta kalan,
Eski zaman iç çekişleri...
Bu akşam İstanbul hayal!
Beton bloklar toprağa gömülmektedir.
Çil çil kubbelerle süslü kent resimleri,
Çınar ağaçları gibi, bir uçtan bir uca,
Bir ulu hünkar mührü gibi şehri süslemektedir....
Bu gece İstanbul cinnet!
Savrulur bulvarlara köylü bir rüzgar.
Hovarda,kuralsız itilmişleri,
Varoşların aç fareleri,
Kentin kokan ayaklarını kemirmektedir...
Bu gece İstanbul şenlik!
Yayılır Sulukule'den esmer nağmeler,
Karanlık mahzenlere savrulur körpe kızlar,
Karanlık dünyalara açılan kanlı perdeler,
Şarabın ve gecenin hüznünde buğulanmaktadır...
Bu gece İstanbul kabus!
Ağır demir külçeleri kalbinde yaşlıların.
Yitik rüyalarda deli taylardır koşuşturan,
Yitik hayatlar,beton duvarlar ardında debelenen...
Bu çağ İstanbul ayrılık!
Çelik dişliler emdi nal seslerini.
Bir kentin siluetindeki derinlik,
Kübik blokların buzlu yüzlerinde,
Ölü tenler gibi silinmektedir...
Bu çağ İstanbul köksüz!
Ana kucağında yetim,baba ocağında öksüz.
Bir kutsalın ilencine uğramış Nuh'un çocukları,
Ayrık otları gibi taş kentte çoğalmaktadır...
Ne han kubbelerinde gazelhanlar,
Ne sebillerden serinlik içimizde.
Yapay varlıklar dünyasında,
Yapay sevdalardır yaşadığımız.
Ey şehir-i şuara,ey yedi kandilli süreyya,
Hicranın hüzün,hüznünü mısra mısra ağladığımız,
Şiirin şehrini beklemekteyiz...
28.06.2002 /İstanbul
Kayıt Tarihi : 17.4.2006 11:41:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

TÜM YORUMLAR (1)