Yâr, kara gözleriyle üzgün bakınca,
Ellerim tutmaz olur, kollarım düşer,
Yanağından bir damla, yaş bırakınca,
Dillerim sus pus olur, yollarım şaşar.
Yitirip umudunu boynun bükünce,
Yaşamakla ölmek arasındaki fark, sadece,
Henüz yaşıyor olmamdır...
Yaşamak, bir beyaz kelebeğin,
Bir haziran gecesine direnişidir bence...
Akıntıya karşı kürek çekmektir,
İçime çekiyorum kokusunu mahallemin,
Ne kadar da özlemişim,
Yağmur yağarken çinko damlı evde uyumayı,
Sabah kalkınca,
Gökkuşağından renk tutmayı...
En çok yeşili severim.
Dalından ayrı düşen yaprak misâli,
Öğrendim ki bu dünya bir koca yalan...
Nerede o verilen sözler, vaâtler,
Bir kaç damla gözyaşı geride kalan,
Yalanmış hep bu dünya, sen ve ben yalan...
Mesafe metreyle, arşınla değil,
Hasretle bilenen gözle ölçülür.
Yiğitlik hançerle, kurşunla değil,
Kalbini dağlayan közle ölçülür.
Ardına bakmadan çekip giderken,
Perişan halime taşlar ağladı.
Tunç olsa erirdi kalbinin harcı,
Umutla bekleşen kuşlar ağladı.
Bir tatlı söz bana bin yıl yeterdi,
Bak şimdi nasıl da biliyorsun kıymetimi
Nasıl arıyorsun, nasıl özlüyorsun,
Nasıl gözlüyorsun yollarımı ümitle...
Demiştim ben sana böyle olacağını,
Hadi durma, itiraf et...
Eskiyen her ayakkabının
Hesabını verebilmeli insan,
Yaşadığı şehrin tüm
Sokaklarına...
Borçlu kalınmamalı,
Başımı yastığa her koyuşumda,
Seni düşünürüm, bil köylü kızı!
Çemberin ucundan sarkmış zülfünü,
Sal, getirsin bana yel, köylü kızı!
Pınarlardan mı taşırsın suyunu,
Her insan, doğduğu günde ölürmüş!
Pazar doğduysa pazar, salı doğduysa salı...
Tesadüf der buna da zevât-ı akl-ı evvel,
Bu sırrın esbâb-ı mûcibesi elbet olmalı...



Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!