1 ÖNSÖZ
Yıllardır yazılan bu şiirlerin hepsi bilgisayarda küçücük bir yer kaplıyor.umarım hayatınızda ve anlatılmaz aşklarınızın tarifinde bu şiirlerden istifade edersiniz.hepsi çocuklarım gibi sevdiğim,binbir emeklerle meydana gelen,benim için çok önemli olan bu şiirler, umarım sizede tutkulu aşklarınızın kapılarını açar.
Bu şiirlerin e-ortam(internet) dan okunması veya tanıdıklarınızla paylaşmanızda herhangi bir sakınca yoktur.şiirler alfabetik sıraya göre dizinlenmiştir göstermiş olduğunuz ilgi için şimdiden teşekkürler.
ÖNEMLİ NOT:burada yer alan tüm düşünce eserlerinin hepsi tarafımdan yazılmış olup,isim ve içerik de dahil olmak üzere T.C mersin 2.noterliğinden 7029 sicil numarası.ve T.C mersin 7.noterliğinden858 sicil numarası ile kayıt altına alınmış olup,ticari amaçlarla kullanılması ancak yazılı izin ile mümkün olabilmektedir.
Hakan inan.
e-posta:[email protected]
: [email protected]
ANLAYANA
Bir çığlıktır haykırışlarım
Anlayana beni mısralarımda.
anlayanadır yağmurların gözyaşlarım olduğunu,
giden katarlardaki yükün
aslında benim ızdıraplı yüreğim olduğunu
anlayanadır.
Ne kadar zordur bilirmisin
severken donuk gözlerle bakmak sana,
kaşlarımı tutmak çatık,
boşaltmak gözyaşlarımı içime..
bir hüzündür haykırışlarım
anlayabilene beni mısralarımda.
ARKADAŞLARIMA
Esen seher yeliyle dans eden ekinlerdeki başak
tanesinde gizlenmiş olan esrarengiz bilmeceler,
rüzgarın her mevsim yaptığı oyunlardır ki canım!
unutturacak mı sanırsın yüreğimdeki seni bana?
Sitemkarım elbet telihimin oynadığı oyunlara,
küskünüm yinede beni var eden dünyaya.
sıkma sen canını be yavrucağım.
Şansım dönerse ola ki gülerek bana;
ayağıma çelme atıp turap olanlardan da,
oynanan oyunlar ve dünya ile girdiğim kumardan da,
birgün galip olarak kalkacağım elbet bu masadan da!
AĞABEYİN DEĞİRMENLERİ
Memleketimi dolaşıyorum gah yürüyerek gah araçla
Ögleden sonra bir vakit
Kimi yerler bozkır,kimi, yeşil!
Yel değirmenleri her yerde.
Birer dev gibi sanki hepsi,feraceli.
Al yanaklı köylü fadik bacı gibi.
Ortadalar hepsi,bozkırda.
Rüzgar hepsini yalar.kimi döner,
kimide hala nazlı nazlı bekler,rüzgar yetmez
soruyorum,bunların burdalığı neden?
Neden demir ile sac? cevap yok.
Anama gösteriyorum değirmenleri,
Bak ana! memleketi bunlar doyuruyor.
Elektiriğide bunlar verir,suyuda.
Hatta tarladaki başağı,bahçedeki ıspanağı,
Sofrandaki kaşığı bunlarla doldurursun be ana.
Bazen yıldırım gibi düşünceler çakılır beynime ana!
Bu değirmenlerin tümü,alayı
Ya rüzgarla dans edemez,
Nazlı nazlı ufukta bir sağa bir sola dönemez
Kaybolur ise ufuktaki bozkırda.
Köylü mehmet bakınırsa hışımla!
El vermez ise ağabey mehmet ağaya,
Girmek lazım gelir artık mağaraya.
Vay o zaman halimize.
Değil tarladaki başak ve de ıspanak,
Zindan olur bizede,
bu dünyada aldanarak yaşamak
YONCANIN KERAMETİ
Eyy modern çağın entel yobazı.
Aklı derin vadideki karanlık sonda kalan,
Boşlukta dolu görünen ucube.
çataliğneyle tutturulmuş aklını yitiren
dilini eğen,gönlünü ezen semerli!
Keramet samandamı gizli
Yoksa yoncası mı çok kaçmış!
Değilmisin ki her fırsatta
Beşerden yakınan sızlanan.
avaz avaz bağıran,
bizleri yardıma çağıran
şaşarım semerini ahırda unutanlara,
gelde erkeksen yazma,
böğüren semerlileri duyma.
Yaz kardeşim yaz kulakları duysun.
duysunda kendisine dahada gülsün
keramet samanda değil
yoncada mirim.
ASİ VE TUALDEKİ FIRÇA
Rüzgarınla savrulduğum şu garip Cuma akşamı,
Dertlerimi yudum yudum içiyorum rakı niyetine
sen yoksun diye yanımda.
Tütün gibi için için yanıyorum
sarılıp halvet olalım gizlice,
içelim mutluluk pınarından sessizce.
birde gözlerindeki sertliği kırıp
çocuksu kalbini elde etmek istiyorum.
Densizce.birazda gafilce.
Maviliğinde kaybolan bedenim,
Seni arzuluyor benden gizllice.
kalp atışlarımı gizlemek için
elimi ısırıyorum kuvvetlice
yokluğunda üzülüp solan çiçekleri,
varlığında diriltiyorum bir fırça darbesiyle tualimde
ve sen biriciğim;
beni aşık eden gözlerine
gamsızlığını zerk ediyorsun bencilce.
AY IŞIĞINDAKİ TÜRKÜ
Yılların yorgunu kerpiç evin tahta kapısı
İnleyerek açtı ağzını.
Genç adam mırıldanarak koyulmuştu yola
Islık çalan rüzgar bile O’nu fazla etkilemiyordu.
Sabit bakışlar,dik omuzlar
Onun boyun eğmeyeceğini gösterir gibiydi
Rüzgarla dans eden ağaçlar O’na
Sevgiliye ne kadar hasret kaldığını hatırlattı.
Başladı ay ışığında umutsuzlukla türküsüne.
Nağmeler gökyüzünde çınlayıp ararken eşlerini
O’da arıyordu hasretini İstemeye istemeye,
Belki diyordu belkide..
AYNALAR
Cam bardaktan su içmesini çok severim
Saf,duru,berrak
Bazen sevdamı onunla selamlarım
Dudaklarımı onda bulurum
Bazen bir camdan bakışırız
Gözler yine onda karşılaşır
Onunla anlam bulur
Kendi ifadeni onda görürsün hep.
Seni senden iyi anlatır çoğu zaman
Şaşarsın.
Aynaya bakıp onunla konuşursun gizlice
iyi dosttur aynalar,hemde çok iyi dost
sırdaşım,ortağım,arkadaşım.
BEKLEYİŞ
Özlem yalnızca sensiz geçen yılların
Verdiği acı değildir eyy diğer yarım
Sensizliği buram buram çekiyorsam içime
Alarak yanına hasretide.
Bastığım toprak alev saçıyorsa,
Puslu gözlerle mutluluğumu çaldılar
Diye kızıyorsam ağlarken hasretle
Buda özlemdir elbet en katmerlisinden.
Ve eğer amaç diye birşey varsa bu;
Sana kavuşacağım günü bekleyişimdir
hiç gelmeyeceğini bilsemde
BEN BUNU HEP YAPIYORUM.
Bir oturup bir kalkıyorum.
Hop oturup pir kalkıyorum.
ben bunu hep yapıyorum.
Yüreğime adam olmayı,
Kalbime gizli aşkları öğretiyorum.
Bende herkesle birlikte aşkı ögreniyorum.
Nasıl söyleneceğini bilmesemde,
Biliyor gibi yapıp,gönlüme akıtıyorum.
Gönül mecralarımdan kopan taşları,
yürek değirmeninde ufatıyorum,
ufattığım bu taşları un yapıp,
hergün ögünlerce yiyorum.
Hasretine doyamadığım bu garip sevdayı
Gün be gün defalarca yaşıyorum.
sebebini bilmesemde
ben bunu hep yapıyorum.
BEŞ YAŞINDAKİ MELEK
Doldukça doluyorum ey toprak ey yaprak,
Şiştikçe şişiyorum.
Bileyleniyorum zalime.
Aslında bende zalimleşiyorum.
çıra gibi ağır,ağır yanıyorum
Yandıkçada bitiyor.
Öyle bir dünya istiyorum ki!
Ana kucağı kadar şefkatli,
Mücevher ustası gibi özenli,
Birazda düzenli.
Öyle bir güç istiyorum ki;
Beş yaşındaki meleklerin acılarını dindireyim,
Onlara gonca gonca mutluluklar verebileyim.
boğabileyim belanın sararmış olanını
akıttığım gözyaşı denizinde.
Gel melek koş sana açılan kollarıma.
yasla başını şu yorgun omzuma
gel beş yaşındaki melek gel.
BİR YAŞGÜNÜ DAHA
Bir yaşgünü daha,vede birdaha,
geçen zaman bitti,dönmez geri asla
sevdim güzeli,ben bende değilim
aldın beni benden,yıktın geçtin.
Nerden çıktın sen,kumral dilberim,
yıktın vurdun gittin,ettin divane.
vurdun gittin beni,ettin avare.
Keşke sevmez olaydım,Allahımdan bulaydım,
Sayfalara dökülen,şu aşkımın yanında.
İçimdeki nehir coşar taşar,
Deli atlar dört nala koşar,
Seni yine sevmez olaydım,
bir yaşgününde daha.
sana yine tapmaz olaydım,
bir yaşgününde daha.
BİLİYORUM
Yüreğimde açtığın yaranın
ne denli büyük olduğunu anlasaydın,
Beni benden çok severdin,.
Biliyorum!
Ne denli büyük sızılarla,
Izdıraplarla harmanlanmış
sayısız nöbetlerden geçtiğimi görseydin;
şefkatle öperdin dudaklarımdan,
saçımı okşardın hasretle,
kulağıma; geldim.seninim.derdin
biliyorum!
Bir zamanlar senin için
dikensiz gülleri açtırdığım şu yüreğimde
şimdi büyük yaralar açılıyor bebeğim,
hiç kapanmayan yaralar.
Elbetteki farkında değilsin.hissederdim.
Biliyorum!
Bense,hırpalanmış yara bereli yüreğimle,
tıpkı seneler önceki tutkulu pak hislerimle
yinede seni seviyorum,
biliyorum!
BİR ŞEHRE KÜSEN ADAM
Güneş ve denizin boğduğu,
palmiyelerin çanak tuttuğu bir şehir.
Asık yüzlere mi bulmalı sebebi,
binbir zorlukla alınabilen nefese mi?
İçimdeki coşkuya diyecek yok doğrusu,
hayat ne güzel.yaşamak,gülmek,
coşkuyla sevebilme herşeyi.
İnsanı sevebilmek ise sorun;
önce kendini sev bencilce
barış yüreğinle,aynalarla konuş.
Kendinide sevse,ademi bademide sevse
Çırpınıp takatide kesilse
El vermedi bu şehir adama.
Küstü şehire,herşeye
Birdaha bakmadan geriye
BIRAKIN,O’DA BANA KALSIN
Koca şehir uykuya dalmak üzere
İnsanlar mahmur ve uyuşuk
Günün getirdiği tatlı yorgunluklar ve,
Çalışkan dostum gün ağarıncaya kadar
sürecek olan işine bensiz gitti
ben ise kahrolası yalnızlıklarımlayım.
Toprak ana paltosunu silkeledi yine
Kazıklar boş,develer çoktan kaçmış
Eyvah! hapı çoktan yuttuk desem
Hepten ayvayı yiyeceğiz
Hemde ekmek ayvasını
Yol yok...
Su yok...
Hayat yok...
Dostumla birlikteyim
İnsanların bana vermediklerini
ben ona fazlasıyla veriyorum.
Laf aramızda hayatını bana borçlu.kıyamadım
Yaşam çabasına saygı duydum.efendim!
O kim mi? bırakın O’da bana kalsın!
BİR BUÇUK GÜNEŞ VAKTİ
Onyedi nisan akşamına doğru,
Henüz batıyor güneş yakamozlara göre.
Takım takım insanlar hep
Bakıyorlar aynı yere.
Denize.
Acaba aynı şeyler mi hep kafalarındakiler
Yoksa denizde onların hepsine dair
Birşeyler mi var esrarını henüz çözemediğim?
Martılar martı!
Gemiler gemi!
Deryalar deniz mi acaba! ?
Acaba.
Akşam oldu kordon doldu,
Kıyışeridi lambalara boğuldu.
uçan balonlu çocuk nede neşeli.
Babasının evi dayalı döşeli.
Demirlemiş sandaldaki balıkçı ali osmanın masası,
Şişeli.
Ali osman efkarlı yine,kafa dumanlı.
Yarımay olan geceyi,
Yakamoz hesabı yaparak dolunay diyecek
Kadar dumanlanmış yine ali osman.
Onun derdi sac ayağı gibi
Kendisi..deniz. ve Tanrı.
BU SANA SON ELVEDA
Diyorsun ki; affet beni zaman dönecek,
İhtiraslar engel bilmeyecek,
tutkular bizi hep yenecek
yüreğim sende son,bulsada artık.
Yüregim sende son olsada artık,
Her yerde kar,gökte dolunay,
Masada şişeler ile resmin yadiğar.
Hatırla sevgilim,dön o akşama,
biliyorum geç kaldım bende sonunda,,
gözlerim resminde sesin hatırımda...
Gece yarım ay,lapa lapa yağan kar.
Yalnız yıldızlar,yoldaş olsun sana,
Yoktum yanında son birkez daha,
biliyorum geç kaldım bende sonunda,,
gözlerim resminde sesin hatırımda...
Özleme beni dön git yoluna,
Uğurlar olsun,bu sana son elveda.
ÇATAL DAL
Kara karga,kara karga,bahtıda yaralı karga.
Çatal dala yaptığın çamur çalı yuvalı karga.
Tanyeriyle günübirlik gurbete çıkan karga.
Bilirim karasın vede kapkara,
Sesinde hoş gelmez burada
Ama gönül bu söz dinlemez.
gel yuvanı kur özgürce
içimde yeşerttiğim yemyeşil
ağacın en güzel çatallaşmış dalına.
BOĞAZLI KALE ÇANAKKALE
Boğazda lodoslu bir haziran günü
Denize barışık balıkçı sandalları
Yine fütursuzca sevişiyorlar denizle.
büyük gemilerse yükünü almış
lodosa yalvarıyorlar.malum geçim derdi,
Eceabatta bekleyenler var gemileri
Hasretle,özlemle..
yük bekleyen esnaflar,tüccarlar
malları yetiştirme telaşındaki kamyoncular.
Kordonda gezinen insanların dansı,
nede güzel olur haziranda!
İskelede sırasını bekleyen araçlar
Kokoreç köfte satan seyyarlar
sorarsanız neresi? niye?
söylerim dönerci şahinin büfesi diye,
geelll,geellll en leziz döner burada.
Acılı acısız,geelll vatandaş gel.
Muhabbet neşe gel vatandaş gel.
Deniz acıdı gemilere,sandallar mutlu.
martılarda uçuşup beklerken rızkını,
dalgıç ördekler çoktan almıştı azığını.
İzliyorum karşı tarafı.ne sakin ne engin.
Emperyalist barbarlara direnmiş
Zamana şahit savaş toplarıyla bezeli bir kale
İleride,ileride...
CEVİZ İLE SİNCABIN HİKAYESİ
1.BÖLÜM
Dağ ile yeksan olmuş şehirde
Tarihle harmanlanmış insanlar yaşıyor sessizce.
Bu şehirde evdeki bir sincap kafeste.
Camdan sızan güneşe bakıyor her gündoğumunda.
Bir zamanlar hür olduğu günleri anımsıyor,
İçi burkuluyor ama nafile,kafeste birkere.
rahat etsin diye yapılan koca kafes dar geliyor.
Fındık,fıstığında tadı yok.
Derken...birgün kafesin kapısı açılıyor kazara
Gözleri ışıldamaya başlıyor önce.
Kalbi deli gibi atıyor.işte fırsat! ne duruyorsun
Atıyor kendini açık pencereden dışarı.
Asfalta tutunamayıp kırılan tırnakları
Umurunda bile değil ki.
Telefon direkleri,elektrik telleri derken
Çıkıyor bir zmanlar hür olduğu dağlara
Ne kaçış ne büyük çabadır bu.
Soluk soluğa.paniğin verdiği,
özgürlüğün sevdiği yılmayan hırsla.
Ne parçalanan tırnaklarından sızan kan,
nede almakta zorlandığı nefesti derdi.
Özgürdü artık,yaşasın hürriyet!
Gördügü ilk ağaca tırmandı.zarif ti,naifti olmadı.
İkinci ağaca tırmandı.çok büyük ve tırnaklarını acıtıyordu
Üçüncü ağaca çıktı.önu istemeyecek kadar küstahtı.
Dördüncü ağaca çıktı.dalları yardımcı yaprakları berbattı.
Yuva yapacak birde kovuk vardı.
Güneş batıyor ufuktan yavaşça,
Yorgunluğunun farkına vardı usulca.
Bir denemeye daha fırsat yoktu.
Tırnaklarıysa fena sızlıyordu.
Dişiliğinin verdiği güdüyle
Yuva yaptı kovuğu bu tuhaf dürtüyle.
Kuyruğunu yastık mısali kıvırıp,
Başını üzerine koydu.üşümüyordu.
Şehri aydınlatan ışıklara uzaktan bakıyordu nihayet.
Maziyi ve kaçışını düşünüyordu
Yavaş yavaş dalarken tatlı uykusuna.
2.BÖLÜM
Ormanlarla kaplı alacalı dağa vuran güneşin ilk ışıkları
Gözlerini kamaştırdı.oğuşturdu,oğuşturdu.
Yuvasından çevreyi izledi uzun uzun.
Her yer kuş sesiyle inliyordu.
Birden yüreğini tarifsiz bir sevinç kapladı,
Coşkusuna diyecek yoktu doğrusu.karnıda acıkmıştı.
Ürküyordu yiyecek aramaya,yıllarca önüne konulmuştu.
Çevresini kolaçan etmeye başladı yavaşça,aradı,taradı...
Gökyüzündeki atmaca gözüne ilişti,korkusuda bir hayli pekişti.
Mucize de bunun ardından hemen yetişti.
Aman Allahım,biraz uzakta duran bir cevizdi.
Açlığıda korkusuyla pek çelişti.
İkinci kez gözleri parladı.atmacaya baktı,kuşlara baktı,
Hatta uykusundaki gelinciği bile atlamadı.
O cevizi mutlaka alacak! !
Cevize gelince;
‘’Önceki fırtınaların birinde uzağa savrulmuş.
Diğerleri kalmış,o! yinede savrulmuştu.
Tilkinin biri koklayıp bırakmış,
başka bir sincapsa kabuğu kıramamış vazgeçmişti.
Ceviz öylece kalakalmıştı yapayalnız.’’
Dönüş yoktu kararlıydı.
O cevizi mutlaka alacak! !
Birden fırlayarak koştu aşağı,aldı cevizi ağzına.
Atmaca bile yetişemedi onun hızına!
Tekrar kovuğundaydı cevizle birlikte.yaşasın! !
Bir hamle,olmadı.
İkinci hamle,buda olmadı.
Biraz durup düşündü,taşındı.
Bu ceviz başka ceviz diyerek.
Nihayet zarif ve akıllıca yapılan üçüncü hamle geldi.
Yaşasın! ceviz açıldı.sincap mutluydu,cevizde.
Onun tadını sincaptan iyi kim bilebilir bu devirde.
ÇIĞLIK
Mahşeri kalabalık toplandığı an,
Gömeceğim seni yüreğimin derinliklerine.
o kadar derinlerde olacaksın ki;
bağırsan bile çığlıklarını duymayacağım.
Sevmeyeceğim seni,
Tapmayacağım sana.
istesende asla ulaşamayacaksın artık
ben yokum sevgilim,sen yoksun.
Sevgi,aşk,tutku...hiçbirisi yok.
Sadece kırgın ve küskün
bir kalp var geride kalan.
Gitarların telleri bile başka
aşklar için çalacak birtanem.
Biz istesekte..istemesekte..
Mahşeri kalabalık dağıldı.
Geride birtek ben kaldım yalnız.
Çöldeki bir kaktüs gibi tek,
Ama gururla! !
ÇITIR EKMEK
Her taraf karanlık,her şey simsiyah
Allahım ebediyyen karanlık.
Caddeler,binalar,evler,bahçeler
her yer kapkaranlık
sokak lambaları bile siyahlatıyor.
İnsanlar bile karanlık
Tanımsız ve uyumsuz
Boşvermeli herşeyi sevmemeli,
Olmadımıydı kopuvermeli
Seni affetmeyeceğim sevi
Yutturduğun kazık ilk günki gibi
Taptazecik içimde.
Bir ekmek çıtırlığında,çelik sertliğinde
Balık ağı gibi yaygın
Ama ilk günki gibi taptazecik.çıtır.
DALLAR
Eyy yaşlı dağların genç ve yorgun yolcusu
Eyy ihtiyar dünyanın bile yetmediği güzel
Be hey yay kaşlarını neden çatarsın?
Soran olmadımı sana derdini ki,bu kadar hırçınsın.
Aslında biliyorum.kırdılar yeşillenen dallarını,
Döktüler zehiri toprağına,susuz bıraktılar.
Güneşi çok gördüler sana.
Elbet hepsinden haberdarım.
Yinede yaşamalı yaşatmalısın
Niye diye sorma!
Burada ancak seninle birlikte
yaşayabilen bir fidan daha var da ondan.
DELİ SEVGİSİ
Çok sular geçsede köprünün altından
Asla unutma sevgilim,asla
seni seven bir deli var karşında
neden,nedir,niçin diye sorma bana.
Söyleyemem seni sevdiğimi sana.
Çağlayan sular gibide olsa sevgim,
Tutkumun esiride olsa ezgim,
Her yanımı sarsada dört duvar,
Seni, unutmam,umutamam asla.
Zamanla herşey düzelecek aslında,
Aşkım konuşulsada bir müzik faslında,
Asla yenik düşmeyeceğim
Tut ellerimi bebek,geç kalsanda zamanında.
DENİZLE
Sahilde dalgaların eşliğinde,
Yürüyorum dolunaylı gecede
Eskiden buluştuğumuz yere.
denizin dansı ne güzel oluyor ay ile
raks eden yakamozların eşliğinde.
bir sağa bir sola,iki ileri bir geri
derken..bir balık zıplıyor yakamozların ortasına
bende mi balık olsam diyorum kendime.
Karanlıkta bulduğum her ışığa atlasam
Açlığımı unutmak için sabaha kadar.
Sessiz bir çabadır bu.
Denizin anladığı,balığın ise hergün yaşadığı.
Kalkıyorum kayanın üzerinden.
Gidiyorum sevinçle,
yarin gece tekrar buluşmak için denizle.
DÜŞÜNME
Odamdayım bu gece yine,
Hayalimde bulutsuzluk özlemim.
Yanıyor sobam kızılca
Aydınlatıyor odamı usanmadan
Yatağımdayım bu gece
Sarıldım eski dost yorgana yastığa,
Büründüm çarşafa ve mantığa.
Seni düşünüyorum lanet olası.
Evimdeyim bu gece yine
Kapı sarı,tavan beyaz
Halı ve perde yeşil.
Battaniyeyse siyah ve kedili.
Sensizim bu gece yine,
gökte dolunay ve sen.
Ürperiyorum o zaman birtanem.
İzleme beni bırak.
tutsak olan gönlümdeki
yitik anılarımla avunayım.
Ama sen yinede!
Düşünme beni başkasının kollarındayken! ,
kanımla yıkanmış hançerini takıyorsa da beline,
Düşünme beni birtanem,düşünme
başkasının kollarındayken yalnız kaldığında!
ELMANIN YARISI
Eyy doğarken acıyla doğan güzel.
Elbet seninde acıların dinecek,
Elbet sende mutluluğu tadacaksın.
Birgün.mutlaka.
Zamanı geldiğinde gözyaşların dinecek,
Yüzünde gülücükler açacak.
Diyeceksin o gün sende neşeyle; merhaba!
Taşacak için coşa coşa,patlatacaksın bir kahkaha,
bende o zaman diyeceğim ki hayata; merhaba.
Üzülmeyeceğim,elmanın diğer yarısı olsamda!
EBEDİ DOSTLUK
Alacakaranlıkta bir vakit!
Yerkürede zor oluşan bir an.
Önce bir bulut girdi camdan içeri
Yoğun,gri,büyük..
Dokundum.
Pamuk kadar yumuşak,ağ kadar sağlam.
Haydi gidiyoruz dedi.
bindim yavaş ve ürkekçe
başladık yükselmeye.
Korkuyor üşüyordum.
Birde baktım ki ne göreyim!
Ay ve güneş birlikte,
Merhaba dediler.
Merhaba.
Gecemi,gündüz mü kafam karışmıştı.
Güneş yakmamak için solmuş,
Ay ise görünmek için parlamıştı
Bulut ise yorgan gibi sarmalamıştı bedenimi.
Yalnız beşerdim göklerde.ama mutlu.
Dünyaya baktım bir an; masmavi
Anadalu semalarında evimi aradım.
Meğer eski dostum ay,
güneş ve buluta yalvarmış
birlikte olabilmek uğruna.
dostum içtenlikle gülümsüyordu göklerden
bir an sevdamı unutturabilmenin mutluluğuyla!
EVİM
Bir ev yapmaya çalışıyorum dostum.
Temelini saygı ve sevgiyle kurduğum bir ev.
Harcı gözyaşı,kan,tutku olan bir ev.
Duvarları düşünceden ve azimden inşa edilmiş,
Damı gurur,çatısıysa mertlik olan bir ev.
İşte dostum.ben böyle yapıyorum,ya sen?
EYLÜL EKİM ARASI
Eylüller hep böylemi olur!
insanlar haftasını geçmiş ekmek gibi,
yazdan kalma bayatlık,yorgunluk.
Muhasebe defterleri hep eylüldemi
tutulmaya başlar gönül mizanında! ?
Eylül zorlu kışın habercisimi,
Yoksa sevdaları bozan bir kara kedi mi?
Buhranlı vakitlerin yoğunlaştığı bir an,
Sevgiye hasret gönül kölesinin,
hürriyetten kaçmak için
Pranga anahtarını denizin derinliklerine
Attığı çalkantılı bir an.
Masum gönüllü,temiz kalpli
İsmi han gibi güzel cennet melekleri
Uğruna ser veren gönül hakanlarının kalbini
Nasılda acıtarak koparıyorlar eylülün son akşamında.
Eylül de güneş farklı mı doğar hep,
Benden öncede olduğu gibi?
Bunları bilemem ama,
Eylül ekim arası beni aldı..götürdü..
HABERSİZ
Öylesine önemli bir sırsın ki,
yalnızca gölgemin bildiği.
Öylesine derinlerdesin ki,
Yalnızca gönlümün yetişebildiği.
Öylesine önemli bir bilmecesin ki,
adını bile anmadığım.
Öylesine özelsin ki,
Yalnızca rüyalarımda sakladığım.
öylesine masumsun ki,
dokunmaya kıyamadığım.
Öylesine bir yarsın ki,
Sarılırken bile hasretimdin.
Tüm bu düşündüklerim için
hasret kaldığım gözlerinden öperek
Senden özür diliyorum,beni affet.
GURURSUZCA
Yaptığım olsada gurursuzluk
Etsemde bir fütırsuzluk
Sensiz çeksemde çok susuzluk
Bilki vardır olan birşeyler.
Vursada bütün haşmetiyle tipi
Varsada orada olan biri
Yılmayarak kaplasada kenti sis
Bilki vardır orada birşeyler
Sevmek istemesende birisini
Çeksende O’na süngeri
Yapsada elinden geleni,
bu olmayacak bir sevgi.
unuttun beni biliyorum.
çok mutlusun bende görüyorum
kış bastırdı olanca kudretiyle
zalim kış,sonunda bende döktüm yapraklarımı
yokladım tüm seçenekleri
artık bende anladım gerçekleri,
vazgeçtim senden seher yeli,
ızdırabım artık bitmeli
HAK
Dünyanın haline bir bakın hele dostlar!
Nağmertlik sevilene dost,seveneyse hak olmuş
Gönüller kırılmış boşuna,harcanmış emekler.
Filizlenen yeşillikler karabulutlarla kaplanmış.
Gün gelmiş devran dönmüş.
Dönmüşte ne olmuş
Sevilene nağmertlik,haksızlık reva olmuş,
Hak yerini bulmuş.
HALHAL
Dörtlüklerdir dostlarım,sizlersiniz satırlar beyitler,
Sizlersiniz dostlarım taşlar,kuşlar,kelebekler,
Ve nağmeler,kelemler,bilmeceler.
isyan ediyorum aldatanlara,kalp çalanlara.
Oltayı taa midesine kadar yutanlara.
delice sevenlere isyan ediyorum.
Benliğini kaybedenlere,oyun oynayanlara,
Yüreklerini taşlarla kardeş yapan hırsızlara.
Halhalı yüreğine takanlara.
Sevgiye mahkum kahrolan
derbeder kalbime isyan ediyorum,isyan.
HASRET
Neredesin biricik hayalim,
Gündüzleri gözümün önündesin,
Geceleride rüyalarımdan gitmiyorsun.
Seni arıyorum.neredesin?
Saçlarını birkerecik koklamak.
Ah o saçların yok mu?
Beni sana bağlayan saçlar,
Beni yaban ellere düşüren saçlar.
Bugün dardayım bak hastayım.
çaresi çok cefası zor olan hastalık
hiç kimseden medet ummuyorum
sadece seni başucumda görmek istiyorum.
Rezil rüsva ettin beni.beyitlerimde ise kölen.
Ben köleliğimden mennunum.
Ne vardı sende efendiliğini bilseydin.
HAYATIN TADI
Şu serin yaz gününde
İnsanın çocuk olası geliyor.
Kırlarda kan ter içinde
kalana kadar koşmak,
bilye,çelik çomak oynayası
geliyor insanın.
Denize attığım oltaya
takılan balığın çırpınışları,
hayatın ne kadar zor
olduğunu bir kez daha anlatıyor.
İnsanlığın ne denli zor olduğunu
Aldığın tek nefesin,
Doğan güneşin,esen rüzgarın,
hışırdayan yaprakların sesi
hayatın ne denli önemsenmesi
gerektiğini anlatıyor.
Sabret kaktüs çiçeği,sabret.
Elbetteki dönüşüm sanadır.
HİSLER
Şu an küçük bir evdeyiz,
Yerde kırmızı halı camda mavi perde,
Herşey olduğu yerde.
divan,sandalye,masa,ekmekler,
kurulmuş sofra,kızarmış patatesler.
Bardaktaki su.Sehbadaki el kremi.
Herşey doğal ve güzel.
Bu insanlar güzel.sende öyle.
Onlar çok sıcak.sende öyle.
Çalan gitar,murat’ın şarkıları,
Öbeklenmiş insanlar,herşey güzel
Seni sevebilmekte bir o kadar sevgilim.
HÜKÜMSÜZ
Benliğimi kaybettim ey dostlar
Görenler görmeyenler,duyanlar duymayanlar,
Hey insanlar benliğimi kaybettim
Artık bana sormayın sen kimsin diye,
seslenmeyin bana ismimle.
çağırmayın beni eğlencelere gecelere
gidiyorum dostlar karanlığa
benliğimi kaybettim,hükümsüzdür.
İKİ ÇİFT AYAK İZİ
Telliyorum yine bir sigara
Anasını sattığımın dünyasında,
Acılarımı dumanlıyorum yine,
Dert ile keder ile tasa ile.
Başın dik omzun kalkık olsun.
Bakıyorum bir adım uzakta
gibi görünen toroslara.
zirveler çoktan dumanlanmış,karlanmış.
Bütün ihtişamıyla karşımda.
Bakıyorum dağlar arasındaki hayatıma,
dönüp bakıyorum arkama doğru
uzun,uzun.
Özlüyorum karlarda kalan iki çift ayak izi
Ve bir sesi,özlüyorum.
İSMİHAN YOLDAŞ
Sana demiştim yoldaş,
kıymet bil,zaman cimrisi ol,
doyasıya yaşa ve unutma demiştim.
bardaktan boşanırcasına yağan yağmurda
tek yürek olarak yürürken,
unutma,yaşayıp hissedelim demiştim.
Kar yağdığında gözlerin kamaşmış yere düşmüştün.
Seni kaldırırken unutma demiştim.
Kuru ekmeği turşuyla katık edip yerken
Unutma bugünleri demiştim..
Nedenini sorduğunda cevap vermemiş
Roma sütunları kadar vakur ve kibirli durmuş,
Birgün sana nedenini söyleyeceğim demiştim.
İşte o gün geldi çattı!
O anları binlerce kat fazlasıyla yaşıyordum da ondan.
Sana her bakışımda tutkulu denizler kadar derin,
Sudaki balık gibi sessiz,
gözlerindeki ışıltı kadar masumdum.
Yüzündeki çocuksu güzelliği,
Birbirimize yedirdiğimiz lokmaları
binlerce yaşıyordum..
Çukurova ekspreste yediğimiz
kestaneleride unutma!
Bazı geceler kahrolup sokağa fırlayıp
soğuğu yememin,
Sevindiğimdeyse dişlerimi sayabilmenin
yegane sebebi,yine sensin.
Rüyamda bile hala kölen oluyorsam,
Büyük kumar oynadığımdandır ismihan yoldaş!
İSYAN
Canım kardeşim dostum
İyi dinle söyleyeceklerimi;
Mevsimler geçti hazan oldu.
Bazı güller sarardı soldu.
Elbet hepimiz birer güldük
Savrulup gittik dört biryana.
Kimseler sormadı ki,ne haldesin.
Biliyorum.
Gözlerin donuk,yüzün anlamsız ve soğuk!
Bugünde böyle,tıpkı dün gibi,
Önceki gün gibi.
İlk gördüğüm gün gibi!
İsyanın neye? kime?
Tellere attığın perde karmaşık bilmece.
Hayatamıdır haykırışın,
Yoksa seni anlamadığımızı sandığın bizler mi?
Ya hoyratça söylenen nağmeler.
Söyle dostum,isyanın bize mi,
yoksa bizdeki kendine mi?
KADINIM
Bir çocuk gördüm dolaşırken sokakta,
Yere düşmüş ağlıyor,koştum yanına.
Sarıldım minik yavruya,teselli ettim,
Üzerini temizledim
Yeşil gözlü tatlı bir kız çocuğuydu.
Sordum evini gösterdi.götürdüm.
Kapıyı çaldım açıldı.
Bir baktım ki,annesi..! !
Annesi,yıllar önce taptığım kadındı.
Gözlerim doldu,kelimeler düğümlendi boğazıma,
Konuşamadım.
Ardından kocası çıktı teşekkür etti,
konuşamadım.
Sadece arkam dönük boynum bükük
Koyuldum yola ağlaya ağlaya
Başımı taşlara vura vura.
KALEMLERİN LİSANI
Herşey karşılığını bulduğunda arzımda
Bende diyeceğim dünyaya merhaba.
Her gülüşümde binbir acı saklı olsada.
Olanca gücümle haykıracağım insanlara.
Tren tünele her girdiğinde
Bakın hele şu haykırıpta gülene!
Ne kadarda mutlu görünüyor!
O,aslında kendini sömürüyor.
Kalemlerin lisanında yoktur ayrılık.
Hiçbir zaman oldu mu bizde gayrılık?
Nedir bu yüklü bulutların sebebi;
Yoksa gözyaşlarımın mı tercümesi?
Yüreğindeki çarpıntı,içtiğin su.
soluduğun hava,yada
Rüyaların kadar vazgeçilmez olsaydım,,
Yinede benden vazgeçermiydin?
KARBEYAZ
genç yazıcı otel.uludağ.
Hava buz gibi,heryer karbeyaz
Sarı sarı güzel ışıklı oteller,
İyi giyimli gelecek vaadeden yetmeler,
Cam gibi buzlu yollar..
Karbeyaz güzelliklerin ortasında kara bir yürek
can dayanmıyor buna.
Kural bilmek,hayatı tanımak istemiyor.
Hürriyet istiyor,doyasıya hürriyet.
bu hirçınlığın gizlediği yüreğinde.
Yürek zincirli,ağız köçekli
Üç biryanı volkan nehirleriyle çevrili.
Zinciri parçalayacak güç
Anlamlı bir bakışta,
Köçeği açacak güç
Fütursuz bir tebessümde gizli.
Gizli ama o gizi çözecek güç bensiz
Elimin kolumun dermanı kesik.
Ezilmiş yürek köşesinde bitkin.
Öylesine yorgunki
Hırpalanan bu yürek,
Öylesine yorgun ki!
Can mı dayanır buna can mı?
KIZIM
Esmer kuşum bebeğim,
Yavru kuzum güzelim
Can parçam,nar tanem,
Kara gözlü dilberim.
Yavru kuşum tanrıçam.
Can parçam kızım benim.
İstedim güzel dünya
Vermek sana kucakla.
Feda olsun bu dünya
Çatık kaşlı kızıma.
Olmaz olsun bu felek
Dönmez geriye asla.
Seven gönül solunca,
Su vermeli canıma
Feda olsun bu dünya
çatık kaşlı kızıma.
KİTABE
Laf olsun diye değildir satırlarım.
İş olsun diye değildir heceler ile,
Virgüller ile,kelimeler ile dansım.
kafa kurcalamakta değildir aslım
sıkmakta değildir kastım.
Sende birgün göreceksin ama,,
Yinede beni dinle,
Ayır yalan ile gerçeği.
KIZMA BANA
Adına beyitler dizilen bir şehirde
Soğuk kış günü
Mahsen gibi bir evde doğmuşum.
Soğukmuş.üşümüş ağlamışım
Anam,gelişimi dogmadan üç gün evvel
kömür taşıyarak kutlamış
para yetmemiş,
fabrikayla ev arasında mekik dokumuş.
Kızma bana naçar kaldığım için
Süt bize uğramazmışta ondan.
Çayı çok şekerli içerim ben hep böyle
Çikolatayıda reddettiğimi görmemişsindir.
Bizim oraya bunlarda uğramazmışta ondan
Toz toprağa hiç tahammülüm yoktur bilirsin
Kızma bana oda çokmuş önceden.
Bana dokunuşunda yaprak gibi titrerdim
Hoşuna giderdi..
Bundada ben kendime kızardım
Senden önce kimse sevgiyle dokunmamıştı.
Hoyrattım!
Düğmeyle tutturulmuş kırık camlara
hiç ama hiç tahammülüm yoktur,bilirsin
buna ne kız nede sor
adaletsizliğe isyan ederim ben hep böyle
o da benden önce varmış.
haklısın ben herşeye kızıyorum
ama,yinede sen bana kızma.
KUYUMCU TERAZİSİ
Kadın güzeldir,narindir,hassastır,zayıftır,akıllıdır...
Biz erkekler gibi kullanabilselerdi pazularını
Elbet bu kadar zaki olamayacaklardı.
Hınçlarını dökebilselerdi mertçe hiddete
Katranlaşmış kindarlıkları doğmayacaktı.
Kainatın terazisi kadında nede hassastır
Maazallah kuyumcu terazisi gibidirler.
Azıcık rüzgar bile teraziyi bozar,
Denge şaşar,kadın coşar
Kabına sığmaz olup dağlar aşar.
Tilki kadar kurnaz,fil kadar umursamaz.
Kuş gibi bazende avuçlarından uçar
Kımi zaman balık olurlar
Yeme atlar,oltaya takılır
Senin olduğunu sanırsın,deryalar alır
Bakakalırsın
Akıl ermez kural bilmez kadın
Adam sende.kadın kadındır işte
Yaşamana bak!
MAHÇUP GÜZEL
Birdenbire kendini uçsuz bucaksız
yemyeşil bir ovada buldu genç adam.
İleride görünen gemiler sanki
Birer fındık kabuğu idi
Hırçınlaşan denizde.
Havada pus var,birazda sis.
Engel değil güneşin ışıgına sisin cılız varlığı
Ufak tepeciklerden aştıkça,
Güneşin önündeki birşeyin
Daha bir parlak
daha bir yakıcı olduğunu farketti.
Bilinci değildi O’nu yöneten
Kan ter içinde
Hala koşuyordu hırsla,şevk ve merakla.
Bulmalı,anlamalıydı.
Aştıkça yeşil tümsekleri,yaklaştıkça denize
Gördü ki,ruhundaki güneşi
Soluk bırakacak kadar parlak,
Mahsun mahçup güzelliginle
O’nu eritecek kadar güçlüymüşsün.
MAHKUM
Yine bir bayram sensiz geçti.
Yüregimde burukluk.içimde hüzün.
Sevimsiz bir yalnızlık.
Güneşin aydınlığındaki şehirde
kargaların dolaştığı ıssızlıktayım.
Birkaç arkadaşımla yalnızız bugün.
Radyoda çalan müzik ile,
üçgözlerin dingin sabrı,kuşların ötüşü
sineklerin kafamın üstünde
çıkardığı uğultunun yankısı..
bayramlıklarım temizdi,tozlandı kirlendi.
Ama olsun sorun değil.
sensiz geçirdigim bir bayram daha
bana hasreti anlattı
MASUM SERÇE
Ne olur üzülme yavru serçem,
nedir seni böyle mahsunlaştırıp kabuğuna çeken şey?
ne olur söyle bana ızdırabını.
yarana parmak basayım,dindireyim sızını.
Dağlardan geçen kervan sürüleri ve develer
çanlarını tangırtadarak nereye gidiyorlar!
ben söyleyeyim mi yavru kuşum
Cennete!
güvene gidiyorlar birtanem.
kafamızdaki güvenli ve sıcak dünyaya
NAFİLE
Unutmaya çalıştığım kabuk tutan yaramı neden kanattın?
Küllenen gönlüme ılık kasırgalarla gelip
Yangınlarda neden yalnız bıraktın?
Ne kasırga olduğunun farkındasın,
Nede beni yaban ellerde gönül mahkumu ettiğinin.
Bir adım uzağındayken bile,
dayanılmaz hasretler çektirdiğininde.
Hasretimi geciktirmek için,
Haftaları haftalara kör düğümlerle bağladığımında..
Söyle yüreğimi okyanuslarda dibe çeken güzel,söyle;
Kaybettiğim yüreğime mi yanayım,
Çaresizliğin yavaşlattığı uzun gecelere mi ağlayayım?
Senden kaçmak mı en güzeli,
Yapamayacağımı bilsemde sımsıkı sarılmak mı sana?
Acaba dizlerinde ağlayıp ayaklarına mı kapansam?
Yok yok bu olmaz.
Neden olmasın!
Şu isimsiz yarayı kapatmaya çalışmak mı!
Asla! !
O AYLAR
Bir tren gidiyor gazelden ezele
alıyor yolcularını birer ikişer
kadın erkek çocuk demeden.
geçiyor torosların doğasından
balerin gibi başı göğe değen
dağlarıdelerek pervasızca
götürüyor vagonlarını sıcak memleketlere
yanımdalar toprağın gülleri üçer beşer.
Kimisi kasketi,kimisi sepetiyle,
İrkildiler hep gök gürültüsüyle.
geçtiğinde azap tünellerinden bir tren!
Daima acı acı çalar hep bu siren,
Raylar inler,konuşur,birşeyler anlatır dilince.
Genç bir adam var bu trende.
Başını cama yaslamış,pencereden bakıyor uzunca
Sayıyor bütün evleri gözleri kapalı.
Özenme sende sazlara saraylara!
Düşerse birgün şayet yolun raylara,
gıptayla bak geçmişteki o aylara!
O KENDİNİ BİLİYOR
Engin denizler gibi sakin ve soğuk,
Dolunayda bana maviyi sevdiren,işveli
Gelinlik gibi beyaz,marur Uludağ.
Kalbimin şu vakitte çırpınmaya başlaması
Senden bana ilahi bir aşk çağrısımıdır? Bilemem.
O kendini biliyor ama.
Başka gönüllerdeki aksimin yansımasıdır belki.
Kalbim.ah şu yorgun kalbim.
hala çırpınıyor hiç durmadan
karların üstünde vahşi taylar misali.
ne olurdu,ne olurdu
Gönül pınarından içimi ferahlatacak
bir yudum su verseydin bari,
ellerinle kuruyan şu dudaklarıma
ORMANDAKİ ARSLAN
Kükreyen bir arslan vardı bir zamanlar burada.
Marur,mutlu,vakur.
Gözlerinde güven,pazularında güç.
Sararmış otlaklarda yelesini savurarak
Koşuyor koşuyor,koşuyor.
Ta ki yorulana değin hiç durmadan.
Sürüyü azimle kolluyor,koruyor.
Arslan gibi arslan ama değil mi?
güneşin doğduğu yerden izlerken güneşi
sürünün gerisinden yorgunca
dalıp gitmişti ormanların kıralı
entrikalarla dolu nağmert dünyalara.
O iyi bir arslan olarak kalacakti hep,
Gölgesinin aksine!
OYUN
Nedir bu gurur denen şey.
Yeter mi gücü ayırmaya seveni.
Yıkılan bütün aşklarda gururmudur
Başrolü paylaşan.
Hayat bir tiyatrodan ibaret
Bizde onun sanatçıları.
Başlanan bir oyunu
oynamalıyız sonuna kadar.
İzlliyor bizi seyirciler,
Dolup taşmış bütün kiler
Tepeden tırnağa herşey..eskiler.
Yarıda kaldı tiyatro ve sanatçılar...
Uyandım birden sıçrayarak.
Meğer rüyaymış hepsi.
Kalktımyataktan yorgunca,
Yıkadım elimi yüzümü
Yedim ekmeğimi,koyuldum yola,
Rüyamın ağırlığını taşıya taşıya.
POSTAL SESİ
Rap rup,rap rup.
Dirsek temas hiza al!
Tüfek ass! uygun adım
Marş marş...
Off off,postal sesi,
Selam,iştima, zonklayan ayaklar.
Hiçkimsenin umrunda olmayan insan güruhu.
Bir hiçsin ama herşeysin.
Sensiz hiçbirşey olmaz
ama seninlede olmaz.
Sadece acemi çavuşsun o kadar.
Uygun adım marş,marş.
Rap rup,rap rup.
SAAT
Tik tak tik tak tik tak.
Adem baba kadar eskidir
aşkın tarifi en az kendisi kadar.
Habil ile kabil iki kardeş değilmiydi!
Neydi onları ayıran!
Kimisi derki aşk bilmece,
Kimisi tutku,kimisi ihtiras..
Kimisinin kafası karışık,hala düşünür.
Bana sorarsan aziz dostum
Yüreklerde yaşayan
prens ve prenseslerdir
engin derinliklerde,
gönüllerin mahfuz yerinde
şaşarsın günün birinde,
bir tebessüm,tatlı bakışlar,aşk sözcükleri
içinde biryerde karşılığını bulur.
Seni sen değilsin yöneten gayri,
O çocuk çıkmıştır açığa.
Artık aşkın saati çalışmaktadır
Kimseye kulak asmadan...
Tik tak tik tak tik tak.
SELAM
Selamımı almadın.ne oldu?
Yinemi bir sorun,yine mi asık yüzün
yine mi dert tasa?
Bıktım artık bunalımlardan
tasalardan dertlerden,
Sevgisizlikten ümitsizlikten.
Bende sevilmek istiyorum.
zamanında gel sevgilim zamanında,
zamanında sev sevgilim zamanında,
zamanında gül zamanında.
Seni çok özledim,gel artık
Hayalinle sevişiyorum her gece.
Rüyamda sen,sokakta sen,
Yerde,gökte,beynimde...
Bıktım artık senden!
Yeter gel artık.
SOKAKTAKİ GÖZYAŞLARI
Gülümserim gülüm,gül yanaklım.
halin nedir böyle,niye mahsunsun?
Neden yeni dikilmiş fidan gibi
titriyorsunbiraz rüzgar çıkınca?
Evet uzaklardayız,yaşam zor.
yalnız başına mücadeledesin.direniyorsun.
ruhum daralıyor bazen.
Kendimi dağlara atasım geliyor.
Can acısıyla bağıracağım.anlamayacaklar.
Ara sıra sokaklardayım gülüm,
Sensiz yine sokaklarda.
Zavallı,mecnun olup delirdi diyecekler.
Delirdim çıldırdım ama,
sevdandan değil,insanların aymazlıklarından.
caddede yürürken gözyaşlarım
süzülüyorsa yanaklarımdan,
ve umursamıyorsam meraklı yüzlerce çift gözü! ,
sebebi sen değilsin ki be yavrum,
içimde yaşattığım gül yanaklım elbet!
SORMAYIN
Yoktur beyitlerime söylenecek sözüm,
Anlayasınız diye dökmüşüm oysa hecelere.
Soruyorsunuz;
Bu kim? neresi? hangi şehir? diye
Okuyun dostlarım,okuyun sadece
Düşünün canlarım,düş kurun beyninizde.
Kurasınız diye güzel düşleri,
Birazda o malum gülüşmeleri.
Kah üzüntü,kah kasvetleri.
harmanlıyorum işte be kardeşim.
Görmemezlikten geldiklerinizi görüyor.
Duymamazlıktan geldiklerinizi duyuyor,
Düşünmemezlikten geldiklerinizi düşünüyorum.
Coşkuda var..hüzünde.
Sormayın vesair saruları
Vurmayın yüzüme bildiğim doğruları.
Telörgüde hasret damarları kesilende,
Barbarlığa direnen zamana şahit kalede,
ay ışığında türkü tutturan da
caddede gül yanaklıma gözyaşı dökende!
Hepsi benim.ben.
Okuduğun beyitler sensin ey halkım sen.
daha neyi soruyorsun ki?
ŞAŞKIN ŞAİR
Şaşkınlık şairin şahsına münhasır güzelliğidir.
İnsanlar gibi anlatabilse derdini
Sarılmazdı elbet kağıt ve kaleme.
Sığınmazdı kelimelere.
Sıradanlıktan çıktığın gün
Sarılacaksın şairin elindeki mısralara
Kardeş olduğu kağıtla kalemi
Geçkalmışlık hırsıyla kapacaksın elinden.
Ama yoooo!
Sen sıradan bir güzel.
O ise şaşkın bir şair.
TANRININ OYUNU
Tanrı genç delikanlıyı yarattı.
Tanrı genç kızıda yarattı.
Genç adamı en zemheri kışlarla sert,
En sıcak yazlarla dirençli,
İlkbaharla canlı,
Sonbaharla olgun yaptı.
Hayatı öğrensin,rabbine şükretsin diye
Zor şartlarda bir yaşam,
ardından yoksulluk lutfetti.
Delikanlı yorgun ve yılgındı.
Dört kere tanrının huzuruna çıktı.kovuldu.
Tüm bunlar aslında ceza değildi O’na.
Hepsi aşk için tanrının delikanlıya verdiği
Derslerdi.
Utançla anladı olanları,Mutlu oldu.
Uzun seneler hasret kaldığı meleğini,
Tanrı O’na lutfetmişti sonunda.
TASVİR
Bir camın kenarındayım yine bugün
Güneşin okları vuruyor camdan içeri yüregime.
Ağaçların yeşili kalmamış artık,
Onlarda sonbaharla küsmüşler dünyaya.
Uzaklarda biriki ev biriki insan.
Camı kaplamış kocaman bir dağ!
Ağaçsız,kurak... kupkuru.
Yüreğim gibi.dupduru.
Üzerinden zamanında zig zak geçilmiş,
Yolmudur,bentmidir,bilmem nedir!
O duruyor karşımda yine,
Üzgünlük,birazda geçginlik ile.
gözlerinde akşamdan kalan
Yorgunluk ve şiş ile..
Dönüktür O’nun sırtı bana,
benimkiyse duvara
Saçları ise elmas gibi kapkara.
Nedir hüznünün sebebi?
Yoksa uzaklardaki evinmidir sorunun bilmecesi,
Gündüze ve gecesi..
TEL ÖRGÜ
Yine sensiz geçen gecede
Bir yıldız daha kaydı sessizce.
Çocuklar beklerken sabahı,
Onlara bel bağladı voyvodaların bazıları.
Seher vaktinin saflığı çarparken çocuğun suratına
O usanmadan yeni yıldızlar arıyordu
güneşin kızıllığında.
Tel örgüde kesilen hasret damarları,
Yaz gelince dikilecek elbet!
Ve sen,mahçup yüzünle ona özlemle bakacaksın.
Güneşin ışığı vururken saçlarına,
Yıldızları arıyorum kızıllığında.
Sana ait olan herşeyi,
Herşeyi,kutsuyorum benliğimi yitirmişcesine.
Her yıldız bırakırken yerini ötekine,
Gecenin karanlığında sana muhtaç beklerken,
Kapanıverdi zaman kapıları.
çaresizliğin verdiği çekilmezliği,
yokluğun verdiği yavan ekmeğe katık etti çoçuk.
TUHAF BİR AŞK
Seni tam sevmeye başlamışken
kaybetmekten korkuyordu.
Kuş gibi birgün avuçlarından
uçacaksın biliyordu.
Biliyordu ki yuvadan uçtuğun gün
yüregi kan ağlayacak.
seni beyaz gelinlikle gördüğünde
mutlulukla gülerken beşer,
boşaltacaktı kanlı gözyaşlarını içine
kimselere sezdirmeden.
...Ta ki ölene değin.
Öldüğünde yatıracaklar onu masaya
Yaracak göğsünü hekim,
Çıkaracak acılı yüreği dışarı,
Kanlı gözyaşları ilk günkü gibi taze.
Yürek son defa o zaman konuşacak
Tek kelime söyleyecek; ’’seviyorum’’
Diyerek hüzünle karışık
Tanrıya teslim olacak.
TÜKENEN SONSUZ
Bizdik tüyden hafif,pamuktan beyaz,
Sudan da temiz,bizdik.
Kötülük bilmedik,yoldan dönmedik
Kimseyi kırmadık gücenmedik.
Durum ağır,sertleştik.
Çoğunda çeliktik dikleştik.
Dikleştikçe gerildik
Gerildikçe kırıldık.
Toprak yatağımız,kar yorganımız
Yağmur duamız oldu,direndik.
Kıvılcımdı yangın oldu
Yandıkça kavrulduk
Kavruldukça tükendik,tükettik herşeyi
Ve sonsuz bilmeceyi.
ULUKIŞLADA HAYAT
Tanrım! !
Ne kötü şey şu kıskançlık.
Kıskanıyorum O’nu leş kargalarından
Gözlerimden tenimden,
Kıskanıyorum O’nu her yerimden.
İçimi kemiriyor çoğu zaman,
boğazıma düğümleniyor,
seni seviyorum diyemiyorum.
Korkuyorum.
Ürkek ceylan gibiyim bugün.
Mutsuz,tedirgin,her an ölüm korkusu.
Sen bilirmisin sabah ayazında
Burnun,kulakların donmuşken özlem çekmeyi?
Sen bilirmisin zorluklarla tek başına
Mücadele etmek ne zordur.
Sen bilirmisin taparcasına sevdiğin insanın
Seni istememesi nasıldır?
Elbetteki bilmezsin,bilemezsin,
Sabah doğan her güneşin,
Sırtıma nasıl bir yük yüklediğini.
UMUT
Geçenlerde nilde balık oldum.
Sibiryadaysa kayın ağacıydım.
Okyanusun dibinde balina,
Anadolu semalarında kartal oldum.
Zigguratta rahip,bugdayda başak,
Sahilde kum,yüreklerde düğüm oldum
Sevdin sevda,ayrıldın bela,
gündüz ay,gece güneş oldum.
Uyuduğunda döşek,korktuğunda yorgan,
Yeri geldi kahır oldum.
UZAK BATIDAKİ SAĞIR SULTAN
Burası anadolu.
Atamın,dedemin,dedelerinin toprağı.
Eyy gavurun dölü! !
Yetermi ki senin gücün bu topraklara!
Senin borun hiç öter mi buralara?
Var mı yağma.varmı girmek bağıma,
Zengin uşağı olup çıkmadık dağına.
Oradaki her taşı gözyaşımızla yıkayıp
gönüllerimizi mühürledik o taşlarla,
peygamber uğrunda,adalet yolunda.
Neyse..boşver bunları,sen anlamazsın.
Günü geldiğinde sana tek,tek göstereceğiz! !
Uzak batıdaki sağır sultan,beni duyuyormusun! !
ANADOLU KARTALI
Barbar şövalyelerden kaçırıyorum yarimi,
Koşturuyorlar atlarını üzerimize üzerimize.
Ha desek,fırsat versek aman vermeyecekler bize.
Çılgınca ezip geçecekler bedenimizden artakalanları
Geçtikleri yerleri kirletiyorlar! suları kurutuyor,
Havayı pisletiyorlar.
mahsulleri zorbalıkla alıyorlar mazlumdan.
Bırakmam yarimi barbar şövalyelere.! !
sırtlanıp çıkarım dağlara.
O dağlar ki; engin ormanları etek yaptı sarp
Kayalardaki anadolu kartalına.
Zirveye yaklaştıkça bizde kartallaşıyoruz..
Bizde dünyaya kartal gibi anadoludan bakıyoruz
Barbar şövalyeler geliyor batıdan sürü..sürü..
Atlı barbarlar medeniyet getiriyor
mazlumların kanıyla yıkanmış,kirli kılıçlarıyla
ÜMİT
Dostum ümit’e.
Dostum,canımın içi iki gözüm
Seher vaktinin saflığı,suyun duruluğu
Gecenin sessizliği,lüks lambasının altın sarısı ışığı
Vefakar,cefakar,azimkar dostum.
Çakmak çakmak gözlerindeki ışıltıyı
Alacakaranlıkta göremedigimi mi zannettin yoksa.
Gördüm dostum hemde çok iyi.
Gördükçe utandım kendimden,bunaldım.
Sende aydınlık ülkemin temelini
Doğacak yavruların mutluluk sebebini
Babanı utandıracak,annenin gögsünü kabartıp
Dolu dolu Hayır duaları okuduğunu
Sana duyduğu sevgi ve minneti gördüm.
iste dostum sana ulaşma çabamın
duyduğum hasretin sebebi bu!
YARALI
Gün doğmadan kuşluk vaktinde seni sevebilmek.
Etraf buz gibi,herşey donmuş olsada,
bütün tabiat uyuyorsada
birkaç akbaba var etrafta uçuşan.
Bir tanede sırtlan.
Beni bekliyor olmalı..
Bir avcı vurur kınalı kekliğimi,
Kanadı kırık uçamaz.
sığınır bir çalının dibine
yüreği yerinden fırlaya fırlaya.
korkma kınalı kekliğim yarandan ve yalandan
iyileştireceğim kanadını,canımı vereceğim uğruna.
korkma kınalı kekliğim
seni çalan sazlara meze yaptırmayacağım
andolsun ki sana kıymayacağım!
seni sevmemek ne mümkün kınalı kekliğim.
YEMİN
Yemin ederim ki unutmayacağım
Okyanusun dibinde tek başıma soluksuz bırakmanı!
Unutmayacağım bana çektirdiklerini!
Unutmayacağım emdiğim sütü burnumdan getirişini!
Senin gibi bende edeceğim isyan,isyan!
Başıboş gideceğim dağlara,vuracağım yollara
Düşüncelerimse durmadan seken kurşun misali.
Değdikçe gönül duvarına,kalp ağrısı olacaksın.
Unutmayacağım sevgilim attığın kazıkların
Toplamını,çarpımını.
Unutmayacağım mevsimler boyu çektirdiklerini
Sonrada mendil gibi sokağa atmanı,
Unutmayacağım.
YİTİK ÖZLEM
Hidayet ablama
Gitmeyecektin be abla
Böyle erkenden bırakıpta.
düşünmedin mi bizi hiç?
Ne yapacağız bundan sonra sensiz,
Sessiz.ve bir uzun hiç...
Umarsızca bir an geldi ve çattı felek.
Çatarken ne sana sormuştu,
Nede bize melek!
Alacakken canını biranda.
Gözler yaşlı,gönüller hüzünlü.
Geride kalan can parelerin boynu bükük
Ocak ortasındaki buz gibi soğuk hava
Yoğun kasvet!
Çok geç artık,
Seni seviyorduk diyebilmek,özledik diyebilmek.
Çok geç!
YORUMSUZ
Akşam güneşinin kızıllığında
Ne kadarda güzel sonbahar
Elveda yaz,elveda tutkular
Hoşgeldin zorlu kış
Bir çocugun aval aval bakışlarında gizlidir
doğanın dengesi ve mutluluk bilmecesi
bir teyzenin torununu sevmesidir mutluluk
bir babanın tarlada doğuran karısı,
yapış yapış çocuğunu bağrına basmasıdır
başağın ilkbaharda açması toprağı yırta yırta
atların ineklerin doğurması kuşların yumurtlamasıdır.
bürünmesidir doğanın zümrüte,koşmasıdır güneşe.
Yoksa sahte sevgiler,inatlar,kaprisler,
ağlamalar değildir her gece
kan kusmak oluk,oluk.
ciğerlerin tütün deposuna dönmesi
paydos zili çalınca,
nispetle koşar adım kaçmak değildir
kodesten ve benden
YÜZLEŞME
İnsanların görmek istemediğiyim ben,
Herkese eşit dağıtılan azık gibiyim.
Sert,kuru,az fakat eşit.
Kırlarda koşan çocuktada varım
Doksanlık ihtiyarda da.
Aynaya baktığında gözbebeğinde,
Yürürken gölgende,
Kalbinin mahsunlaştığı anda,
Haksızlıklara kin kustuğun yerdeyim.
ZALİM SEVGİLİ
Bulutlar raks ederken ay ile
ılık sonbahar akşamında
Yüreği hasretti gencin,
ay yüzlü zümrüt gözlü yarine.
Kulağında çınlayan sevgi cümleleri,
Yüreğindeki hasreti,haykırışıydı.
Bu gece esen rüzgarlar,
Senden O’na doğruydu hep,
Seni getirdiler.kokunu,hasretini,
Özlemini yüreğinin.
İsyankar kalplerdeki öfke kustu;
Ayrılığa,adaletsizliğe!
Eyy fırtınaların sahibi asil kadın.
Eyy kasırgalara hükmeden asi kadın.
Sana ait şu mazlum gönlüme
Birazcık merhamet!
ZEYTİNYAĞI VE MÜREKKEP
Sendenmidir bu yüklü bulutlar,
yoksa benden mi?
Bizi karşılaştıran rüzgar mı suçlu?
Yoksa bizden çıkan şimşekler mi?
Sen olimpostan koptun geldin.
Ben ise kaf dağından.
Sen zeus ile letonun evladısın.
ben ise anamın.
karşılaştık sonunda anadolu semalarında
yağdırdık yağmurlarımızı,
ama birleşipte tek bir bulut olamadık
çünkü ikimizde negatif yüklüydük.
Sen zeytinyağısın bende mürekkep.
Boşalttılar bizi bardağa tek tek.
Karışamadık lanet olsun bu bize bir felek.
Sen zeytinyağısın bende mürekkep!
Kayıt Tarihi : 28.3.2006 21:25:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu güzel çalışma ile karşılaştım.
Tebrik ederim
Yaşayacaklarınız,
Yaşadıklarınızdan
daha renkli,
Daha hareketli,
daha bereketli
Geçmesi temennisi ile
Doğum gününüzü tebrik eder
Sağlık
Afiyet
Başarı dolu bir ömür
Yüce Rabbimden niyaz ederim
Osman ERDOĞMUŞ
SAKARYA
kaleminize,yüreğinize sağlık
saygıyla
TÜM YORUMLAR (3)