Durup dururken yine aşık olmuşum,
Bu nasıl sevda ki, bilemiyorum.
Aşk şarabı diye dertle dolmuşum
İçiyorum, sarhoş olamıyorum.
Yüzüne bakmaya cesaretim yok
Ne yaralar açıyor, ne gözler ağlatıyor
Baharımda hazanım, ömrümde son demsin aşk
Çarmıhlara germişsin gönüller dağlatıyor
Tanıyamadım seni, söyle bana kimsin aşk?
Düşünmesem olmuyor düşünsem ayrı bir dert
EKMEK YEDİĞİ KAPIYI BİLEN KÖPEKLER
…
Bizim şubede bazı arkadaşlarımızın, hem vakit geçirmek için hem de bir hobi olarak besledikleri birkaç çeşit köpek bulunuyor. İlgilenen arkadaşlarımız yemek artıklarından vesaire ile karınlarını doyuruyor bazen tasmalarından tutup gezdiriyorlar. Bunların yanında Hakkari’ye ilk geldiğimde tanıştığım Süllü ve Güllü isimli sokak köpeklerini de yazmadan geçemeyeceğim. Onlar bizden önceki dönemden kalma iki sokak köpeği. Ve bunlara ait bir sürü yavrular. Ara sıra önlerine konulan yiyeceklerle karınlarını doyuruyorlar, bunun dışında hemen karşıdaki çöplükten ihtiyaçlarını gideriyorlar. Gece nöbet tutan arkadaşları da yalnız bırakmıyor, peşlerinden bir an olsun ayrılmıyorlardı. Nitekim benimde bizzat Süllü ve Güllü ile bir çok kez nöbet tutmuşluğum olmuştu.
Artık öyle bi hal olmuştu ki etrafımıza hep sokak köpekleri dolmuştu. Ta ki belediye ekiplerinin zehirleme çalışmasıyla hepsinin ölmesine kadar.
Evet… Artık o köpeklerin hiç biri yoktu. Zehirleme faciasından kurtulmuş birkaç yavru köpek çıkageldi bir süre sonra. Ekmek yedikleri kapıya sığınmışlardı tekrardan. Onlarda büyüdüler. Onlar da yavrulara karıştılar. Sonra onların yanına yine tanımadığımız başka sokak köpekleri de geldi. Bazen bizim verdiğimiz yiyecekleri yediler, bazen yine karşı çöplükten doyurdular karınlarını….
BİR BAŞKA AÇIDAN HAKKÂRİ
19.08. 2011
Adı Mehmet… Henüz 11 yaşında. Şubemizin önünde dolanıyor bir elinde küçük kirli bir poşet bir elinde fırça gördüğü herkese ‘ boyayım mı abi’ diyor. Ve bunu herkese bıkmadan usanmadan defalarca söylüyor. Yırtık ayakkabıları, eski püskü pantolonu, kirli gömleği ve boyalı elleri. Ama gözleri ışıl ışıl. Her ne kadar buranın insanına nefretle baksam da özellikle Bölgede yaşanan son olaylarla bu kinim kat kat artmış olsa da çocuktu bu. Her yerde olduğu gibi günahsız ve masumdu. Kirli emellerin maşası olsalar da cahildiler. Bu düşüncelerle başını okşayarak yanıma yaklaştırdım.
6 çocuklu bir ailenin ortanca çocuğu. Bir ablası bir ağabeyi var. Diğerleri henüz daha küçükler. Ağabeyi işsiz takımından. Babası çobanlık yapıyor. Bir köyün koyunlarını otlatıyor. O da sadece yazları.
Evin geçim yükü şimdiden binmişti küçük omuzlara.
21 Ağustos 2010 – Şemdinli / Hakkâri
‘Haber: Teröristlerle güvenlik güçleri arasında çıkan çatışmada Jandarma Uzman Onbaşı Emrah Yalım şehit oldu. Çıkan çatışmada 4 pkk lı ölü ele geçirildi.’
Leşler Şemdinli devlet hastanesi morgunda olduğundan çıkması muhtemel toplumsal olaylara müdahale etmek maksadıyla takviye kuvvet olarak Hakkari merkezden Şemdinli ilçesine geldik. Öyle ya. Vatana ihanet ederken öldürülen bir piçin cesedi insan hakları gerekçesiyle dağda bırakılamıyor. Oysa bayrağı için canını veren bir şehit için ne kadar hassasiyetleşmişiz, şaşırıyorum.
Şaşırıyorum… Çünkü magazin haberlerine saatler ayıran bir tv kanalında sadece bir dakika yer bulmasına.
[image src='http://img.antoloji.com/siir/media/49/www_antoloji_com_284849_918.JPG'
Adına ne şiirler yazdım
Gecelerde.
Ne gözyaşı döktüm
Yalnız günlerimde
Hayallerde sen
Rüyalarda yine sen vardın
Öyle alıştım ki seni görmeye
Göremezsem eğer çıldırıyorum
Aşkınla başladım sefa sürmeye
Göremezsem eğer çıldırıyorum
Gece hüzün çöker sensiz kalınca
Bu kadar küçük olmamalıydın
Terkedip giderken beni
Sırtımdan vurmamalıydın
Vay be! .. Seni niye böyle sevmişim
Yirmi üç yılımı boşa geçirdim
Bu dünyada seni sevdim boşuna
Yalan sevdam için ömrüm boyunca
Çaresiz dertleri çektim boşuna
Bu nasıl sevdaymış anlayamadım
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!