İnzivalar Yurdunda Yolculuk

Seydo Turğut
65

ŞİİR


5

TAKİPÇİ

İnzivalar Yurdunda Yolculuk

Kalbet ey sevgili yüreğim!
Anla, dalıp götüren en yalnız düşüncelerin
Sanki anavatanıdır beynim.
En uzak sürgünlerin,
Sanki en ağır hükümlüsüdür kalbim…
kalbet!
Belki ancak seni görebilir gözlerim,
Eskiden düşlerini recmetmiş bir beşerdim.
Şimdi bütün ihtiraslardan sıyrılıp görmeye geldim.
Çünkü önce seni boğazlar körelen insan
O halde söyle!
Bizi bu günahlardan günahlara savuran,
Geriye ne kalır takvim yapraklarından?
Daha dün sanatla baktığın bir çam değil miydi,
Şimdi duvarlarda asılı ayet dolu kâğıtlar?
Bak zaman geçtikçe nasıl birer birer koparılıp atılıyor,
Öyleyse kanma yosma bir yaşama, söyle
İşi bitince raflarda tozlanmaya kaldırılan,
Apoletlerin yazdığı tarih sayfalarından
Gör fosilleşecek ihanet nasıl kopuyor bağrından,
Ülkem dediğin kuyuya atılmış topraklarından
Geriye ne kalır söyle?
*
Öyleyse söyle geriye ne kalır gün batarken
Güneşin son hüzmesinden?
Seherden önce süzülen son ay ışığından,
Hazanın son yaprağından, baharın ilk çiçeğinden,
Hayatın delikanlı çağına
Heyecanla kondurulan ilk öpücükten,
Bir kuşu okşarcasına sevmekten,
Kimi zaman bir çift esrik gözlere vurulmaktan135
Mezopotamya Şairler Antoloji-1
İhaneti bağrından doğuran günahlı bir sevdadan
Sonsuz bir aşkın ilhamından,
Aşktan öte bir yarin imanına imândan
Söyle ne kalır geriye?
Birde eleştirim var sana; birden geçti aklımdan,
Sanki dışarıda herkes ressam
Sanki sen bir model olmuş çiziliyorsun
Anlıyorum bunu güldüğün pollyannacı pozlardan
Oysa hüzünlüysem hüzünlüyümdür
Devasız dert mi var?
Öyleyse söyle ne kadar gizlesen de,
Sakladığın hüznünden ne kalır geriye?
Kalbet! söyle kalbetmeyeceksen
Ne farkı kalır korkak canın bir Hipokrat’ın elinde ki
Yapay kan pompasından?
Ha dağda ki çobandan
Ha sarayda ki Süleyman’dan
Ez cümle çok bilmiş bir Sokrat’tan
Ne olursan ol nihayetinde varacağın musalladan
Ne kalır geriye söyle!
Söyle çünkü zaman durmaz, soldurur, akar…
*
Vel hasıl durmuyor, durmuyor kesiyor önümü
Bir kanlı çizelge; hançerliyor and içtiğim sözümü,
Aldanınca, ortaçağ karanlığı basıyor göğsümü,
Bir cahiliye devri gelip gömüyor gönlüme,
Sanayi devrimi çalıyor sır gözümü,
Bir hayatın rönesansını aradığımız
Adına yaşam denilen yosma hayallerden
Ve sermayesi keşmekeşlik halatına bağlı
Sürüklenen kocamış ömrümüzden
Söyle, aynanın karşısında geriye ne kalıyor?
Çatık bir kaş mı kalıyor geriye, asık bir surat mı
Kır saçlar, naçar bakışlar mı136
Mezopotamya Şairler Antoloji-1
Zamanın acımasızlığı
Aynanın karşısında belli olur, söyle
Bu öfke mi yüzünde ki geçen senelere
Yoksa boşluğun karanlığı mı?
Fizik boşluğu reddediyor, dünya ya geldi geleli
Gör, buğday başakları sararıyor,
Bir güneş ki tepede tenimizi yakıyor,
Bir kar, yağıp yağıp eriyor
Bak nasıl da kayıyor ömrümüzden
Kavimlerin bin yıllarca secde ettiği
Daha dün parıldayan yıldız
İşte senin gökten kayan son yıldızından
Geriye ne kalır söyle?
*
Ne de çok zulmetmişim sana ey kalbim
Okyanusun ıssızlığını görüyor musun?
Zerrenin zenginliğini, bak bir atoma
Nasıl dans ediyor duymadığımız ritmik şarkıya
Sen arşta ki taht’ı düşlüyorsun
Zulmetli gecelere hükümranlığı
Üzme kendini, üzme kendini tanrı olamadım diye.
Bir düşmüşsün kuyuda mahsur,
Çıkmışsın pazarda köle
Satılmışsın sarayda sultansın
Yusuf’un hikayesinden hiç mi ders almazsın
Hiç bir yaşanmışlık boşuna değil, bil
Lâkin mağrursan hala sen bunu anlamazsın
Bak zaman nasıl geçiyor, peki
Gıpta ettiğin tahtların afakından
Geriye ne kalır söyle?
*
Kızıl bir vaktin budala yürüyüşünü izledim
Konuştu yine zulmettiğim içim
Bir akşamın şafağında perdeleri erirken gözlerim.137
Mezopotamya Şairler Antoloji-1
Kuşlar henüz ötmekteyken
Bir sabah namazında irkildim.
Sonra toprak gibi döndü, yenilendi yine enerjim.
Söyle nedir bu döngü, denge?
Şafağın huzuru ayrı olur, söyle
Yürek dediğin nedir kalbetmeyecekse?
Sade şuursuz bir fizikten mi geldim,
Yoksa fizikten önce mi devşirildim
Bilmek iste bu sır ne?
Bilmenin tanrısallığını mı kovalıyorum be!
Kana kana iç onu yüreğim, eğer şüphe zehir ise,
Düşündüm ki, şu koca evrende
Bir hiçlikmiş takvaların takvası meğerse,
Ey hakikatin sırrı n’olur söyle
Hadi onu da çözdün peki söyle
Ne kadar devinsen de, hiçlikten ne kalır geriye?
*
Kadim kanunudur gönlümün, bütün ayrılıklar.
Çaresiz kavimlerin uzun bin yıllar
Uğruna kurbanlar kestiği taştan putlar
Gör aklın kılıcıyla nasıl da bir bir kırıldılar.
Hakikatin her sırrı ayrı bir kuşkudur artık,
Ayrı bir soru, ayrı bir yalnızlık, ayrı bir sürgün…
Bütün göçlerin payitahtıdır gönlüm,
Mülteci hüzünlerin, bebeklerin vurduğu kıyı
Bütün kerbelala’ların kesilen başı
Cahiliye kavimlerin, cüzzamlıların
Ayakları prangalı esirlerin
Ve müebbet cehennemlilerin
En derin iç çekmelerin payitahtıdır yüreğim…
Ey acılarına tutunduğum ezik masumiyetim
Bende kandım, eşref gibi bir anlam yükledim sana, ey
Avunduğum hançerli ihanetlere hüzünlü
Yüce verimli hilalin nehri, dicle
Tarihin en kurak nil’i
Zaman senin gibi akıp geçti, suyunda, kıyısında
Yine de hep seni aradım ey aşk!
Hep seni aradım şair mısralarında
Arının balında, kayısının dalında
Yaşlı bir kadının avuçlarındaki dualarda
Kimi zaman bir Eros taşında, Afrodit makyajında
Dönüp tavaf ettim kesmediğim ümidin etrafında
Anladım ki ben ben değildim
Şimdi bir çocuğun elinde ki,
Dondurma gibi eriyorum aşksız geçen boşlukta
Ve çelişkilerle şahlanan bir paradoks oturuyor
Yalnızlığımın ihtişamlı payitahtında
Descartes baş edemez benle
Lakin ne kadar peşine düşsem de
Zehirli şüphelerden, söyle aşktan ne kalır geriye?
*
Aşk bir sürektir 10 emir, 7 büyük günah, 5 şart’ın
Lezzetiyle kendi asrının kıyısında.
Haram olanın tadı her zaman kalır damakta
Sonucu cennetten sürgün olsa da,
O elmayı koparıp yedikten sonra
Anın nirvana’sına varsan da
Anıdan geriye ne kalır o andan söyle?
Öyleyse kalbet!
Çarmıhta İsa, zulme isyan bir asa
Dönüp bir imanı tavaf edemedikten sonra
Marks’ın proletaryasına
Lenin’in Moskova’sına
Bir ütopyanın ütopyasına su taşımadıktan sonra
Söyle geriye varlığının ne önemi kalır
Yitirilmiş kan pompası mıdır, et parçası mıdır?
Kalbet! kalbetmeyen yürekten ne kalır geriye?
*
İdraksiz yaşamın, görkemli bir cazibesi var.
Farkındalığın cehennemine alternatif
Karun’un hazinesi var.
Öyleyse akletmeyen fettan yaşamdan geriye
Karun hazinelerinin anahtarlarını taşıyan
Sayısız develerden geriye,
Mazlum bir milletin ırzını ganimetten geriye,
Cehaletten başka ne miras kalır söyle?
*
İşlediğin günahlara kederlenmediysen
Bir yorganın içini hira bilip hüzünlenmediysen
Hakikat sırrının huzmesini aramadıysan
Zifiri gecelerine bir kandil yakmadıysan
Nemrut’lara asi bir karıncadan
Bir hikmet çıkarmadıysan,
Sadece laf olsun diye yaşamak için yaşamak gibi
Beyhude bir amacın mı var?
Söyle amaçsız yaşamın ne anlamı var?
Söyle, varsa o anlamdan,
Yıllar yılı kendini malik bildiğin şato kirasından,
Gerçek köşkün kabristana taşındığın zaman
Ne kalır ki geriye?
*
İşte hakikatin kıyısı, aşk savaşımından bir imge.
İşte ezdiğimiz içimizden bilinmez bir mahiyeti,
Belki böyle üfler bu korku, bu serin gölge.
Açıklanmayı bekleyen ne çok keşif var kalplerde,
Anavatanında, inzivaya çekildiğin zaman içinde
Var olma çırpınışlarına isim, sinyallere ve ötesinde
Söyle, bir ad ki sıfattan başka ne kalıyor geriye?
Kalbet ey sevgili yüreğim!
Çünkü aşk bir Burak’tır, söyle
Sirenler neden çalıyor, söyle çanlar neden?
Zalimden daha fazla ses çıkmıyorsa,140
Mezopotamya Şairler Antoloji-1
Ya bu ezan neden?
Züleyha’nın yaşlı gözü sensin
Dehak’lara asi çocuk sen. dergâhların, inzivaların Garip
dervişlerin aradığı gerçek sen..
Eritiyor beni bu zehirli şerbet anla…
Biliyorum senin de recmedilmiş düşlerin var
Gör, ey sevgili kalbim!
Düşlerin nereye yürüyor?
Baharda kuşlar nasıl uçuyor,
Bak mevsimler nasıl değişiyor
Eşya ve tabiatı gerçeği nasıl haykırıyor,
Senden kopan ihanet yılanı boynunu nasıl sarıyor,
Sanki kalpsiz akıl, akılsız kalp mi çarpıyor?
Mecnun’a bak nasıl Leyla’yı arıyor,
Göz kapaklarımda secdeler, bak ne için eğiliyor
Her yerde yine hep hakikati arıyor yüreğim
Şimdi akıp giden zamana mı ızdırabım
Kalbetmeyen mülteciliğe mi yenildim?
Bu hasreti boşlukta ki yalnızlıkta mı hissettim
Yoksa usanmaz yolculuklarıma mı bitkinim?
Ey aşk, zamandan daha güçlü ayna ! gizim.
Öyleyse kopar beni aşksız geçen her kirpik
Hareketinden, gönül şaşlığından. ey yüreğim, hakikat
Gölgeli inziva yurdum…

Seydi TURĞUT

Seydo Turğut
Kayıt Tarihi : 19.6.2025 17:54:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!