Karşımızdakinin yüzüne bakarak konuşuruz
İç yüzünü bilmek isteriz derken acaba
Yılışır mıyız, tanışıyorum denilen bu amaca
Buluşur muyuz iç alemimizde de onunla…
Aynadaki yüzümüz, güncel yüzümüz
İş, düğün, dernek, aile, alış-verişte yüzümüz
Enerji verir veya üşütür müyüz birbirimizi
Nezaket sınırı saldırı sınırını aşkın halde…
İnsan yüzleridir her nefes alış
Her söz, şeklidir insan iç yüzünün kağıt üzeri
Bir Allah, bir ahlak, bir vatan, bir bayrak gibi
Bir duruştur insanın şeref yüzü…
Sağ yanım iman sol yanım ferman fırlaklığına
İki yüzlülük takısını inkar etmeden taşıttırmalı
Hak verilmez alınır inancı yüze yamalık diktirmez
Arsıza akıl kar etmez hırsıza mal garantiye yetmez
Savunuya zorlandırılırsa tek Allah bilir estetini
Saldıranın hali farksızdır suiniyet fırkalığı gibi
İnsan yüzleri yeryüzündekidir götürü-getirisi
Vatan yüreği bozuğun ne olsun ruhuna mekan çehresi
Kasım 2007
Sevinç KavukKayıt Tarihi : 25.11.2007 23:04:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
köy öğretmenliği öyle büyük bir asillik ki... asil olan her düşünce üretimi dahi ne zor... asil Yüce Türk Milleti... bu asillik kutsallığı emanet fedakarlığı... peki, neden herkes Türk asilliğini asilce taşıyamıyor ki adillik acıyor, acıtılıyor... ah! ... çocukluğum geldi aklıma… köylerde, gönüllü kaçak, misafir öğrenciydim... köylerden gelenlerin peşine takılır, kaçardım orada öğrenci olabilmeye... aklımca kaçıyordum tabi... ertesi gün beyaz çoraplar, ayakkabılarım giydirilirdi bana... herkes herkesi tanıyormuş... köyden de öğrenciler gelirdi ortaokulu okumaya... onlarla da tatile giderdim, hiç bir şeyle kandırılamazdım kazada, şehirde kalmaya... bunları yıllar sonra konuştum annemle, saçlarımı düzeltir gibi tatlı tatlı başımı okşadı, tebessümü sıcaktı… hiç, ama hiç acı hissettirilmiyordu ki köy asilliğinde... alabildiğine doğa gibi, kır çiçekleri gibi sade tazeliğin sevgisiyle uyanıştan uykuya kadar güzel bebeğim benim huzurunu yaşıyordum... doyamadığım günlerdi... o çocuk yaşta derslere yardımcı olma heyecanını taşıyordum sadece ve sevgilerinden başka bir şey hissetmiyordum... bu dertleri, bu terk edişleri anlamaya sanki ayrılmak istemiyordum yine de, içimin derinlerinde ince ince... Daha çok mesafe var aşılacak... Eski hükümetler içine kapanık, dışarıyla ilişkisizdi... Ama cebini dolduruyorken Millet akıllarını dolduran bir rezalet değildi mutlaka... bu gerçek kahramanlara... bu asil göreve umarsızca terk ediş acıya... cüret bile edemiyorum düşünmeye, kaleme almaya siniyorum içime, içimin en karanlık, en görülmez deliklerine saklanıyorum... hiç bir mayın beynimi patlatamaz bu umarsızlık ahlakından başka... ar damarı sınırına bu dayatışla yüzleşmeye usum dayanamıyor... çocukken sanırdım ki savaş çok zor, çok kötü... orada kötü olan vahşet... vahşette kurtuluş düşünülür, güç aranır buna yaşam kendiliğinden, refleks gibi hatta doğal bir sağlıklı davranış olarak, us o ortamla dengeye buluşur... köy öğretmenliği ise köy öğretmenliği öyle büyük bir asillik ki... asil olan her düşünce üretimi dahi ne zor... asil Yüce Türk Milleti... bu asillik kutsallığı emanet hakkına fedakarlığı... peki, neden herkes Türk asilliğini asilce taşıyamıyor ki adillik acıyor, acıtılıyor... bu herifler nabız yokluyor, dün ne halt ettiği önemsiz gibi gözlerin içine baka baka günün deminden dem çalıyorlar be... düpedüz... güpegündüz... bitecek bir gün... bitecek bu yokluklar... kütüphanesi, hastanesiyle okullar her yerde olacak... bu hükümetle mi? tarikatı kurmaya bu histeri ile mi? öbür hükümetler neydi sanki? içine kapanık, dışarıyla ilişkisizdi... daha çok mesafe var aşılacak... vardır bunun bir hikmeti, Allah bir sağlığa ulaştırmaya mutlak, asırlarca doğan ışıklarımızı o dahi değerleriyle taşıyacak yeterliğe kavuşturacak yine vatanımıza, bağımsız karakteriyle o güzelliğinde bir daha uyuşturulmadan büyütülecek yavrularımız inşallah... bu acı günleri sabırla karşılamaya özen harcıyorum, ama yenik düşüyorum bazen... iyi ki dayanışma sağlığı korunmaya güçlü... soğukkanlı, sağduyulu, çilingir sofrasıyla olsun varsın, daha çok mesafe alınacak... ama alınacak... vatanımıza öğretmenler günü kutlu olsun cumhuriyet çocukları mutlu umutlar olsun canım öğretmenlerim can öğretmenlerim... kokladığım en güzel güllerdi ki onlar, hala burcu burcu kır çiçekleri gibi hür ve sade sevgi kokuyorlar... simalarını hatırlayamıyor, kimi köylerden toprak evler, kimilerinde çeşmeler, birinde ahırlara sürülmek istenen kuzular keçileri hayal meyal hatırlıyorum... ama bu kır çiçeği sevgisinin kokuları taptaze hala... nice kır çiçeği kokulu sevgiyle öğretmenlerimiz olsun daha dileğimle, çiçeksiz ama yüreğimdeki sevgimle öpüyorum ellerini... hepsinin, öğretmen neredeyse orada öpüyorum ellerini... orada doğuyor cumhuriyet çocukları mutluluğa umutlu... frenleyemiyorum yüreğimi... kimi şiirler böyle çiçeklerini istiyor... benim diyen buyursun da vermesin bakalım... şiirin ruhu da olmalı ki isteyebilsin ve ne istediğini de... hak verilmez alınır değeriyle bu duyarlığı paylaşımınıza teşekkür ediyorum... kocamaaaaan bir çiçek buketi bıraktım... sevgim, saygımla değerli Şair ve öğretmenimiz Ali Remzi beyin ‘’Köy Öğretmenlerinin Destanı’ şiirine teşekkürlerimle

Saldıranın hali farksızdır suiniyet fırkalığı gibi
İnsan yüzleri yeryüzündekidir götürü-getirisi
Vatan yüreği bozuğun ne olsun ruhuna mekan çehresi
Duyarlı yürek, duygulu dizlerin şairi Sevinç Hanım'ın bu güzel dizelerini zevkle okudum. Şiirindeki ince ve estet,ik duygular takdire değerdi.
Ancak altını okuyunca yazmış olduğum KÖY ÖĞRETMENİNİN DESTANI şiiriden dolayı duyduğu coşkuyu, inceliği ve kadirşinaslığı görünce daha da mutlu oldum.
Bu güzel yurdun onun gibi hashas yürekli insanların da var olduğunu görmenin kıvancıyla kendisine sonsuz başarı ve mutluluklar diliyorum..
TÜM YORUMLAR (1)