Devam Aforizma: “”Popper'a göre metafizik konular zamanla bilim problemleri haline gelir. Kadim Yunanda bir metafizik probleme cevap olarak ortaya çıkan atom teorisi, bugün bilimsel çizginin önemli asimptotik noktalarından birisi haline gelmiştir.
Bir diğer düşünür Thomas Kuhn ''değerler dizisi'' kavramına yüklediği anlamla bilgi kavramında çığır açmıştır. “”
Sizin ne dediğinizi, anlatım konumla ilişkinliği açısından, anlamışsam Arap olayım. Benim analizimin Karl Popper'in, yöntembilimi ve yanlışlaşabilir olma ilkesine, nereden, nasıl karşı olurluktur bilemedim. Bu ismi ve çalışmalarını buraya getirip yazmak, ne zamandan beri eleştiri oldu, doğrusu hiç bilmiyorum! Aksine benim bilimsellik anlayışımda; 1-Yanlışlaşabilir olmak, 2- Daima ikmal edilebilirlik gözetmek 3- Görece ve bağıntılılık 4- Bilgilerin kendi alanlarıyla sınırlılıkları var bulunduğu 5-Bilginin saltık olmayıp yaklaşık olma ilkesi vardır. Analizin temelinde bile Hiçbir toplumsal siyasayı anlayışı, şu şudur demedim bile. Genellikli olmaya gayret ettim.
Siyasanız ne olursa olsun, yaşayışınız, o toplumsal siyasanın, nesnel, somut örgütleniş yapılaşmasına göredir. Siz; bu yaşayışa göre paylaşım hukuku ve ideoloji üretirsiniz diyorum. Bu üretim şekliniz sizin Toplumsal sözleşmeniz olur, Bu sözleşme plastik ve evrensellik içerir diyorum. Ve saltık, her yönü ile belirlenmiş bir sözleşme olmayıp, süreçle geliştirilen ve süreci geliştiren bir yapı olduğunu söylüyorum. Ve inançlar da, aslında göksel olmaktan ziyade, bu yercil toplumsallığı taşırlar. Üstelikte inançlar bu somut koşullarda, 1. halde; doğma anlamalarla oluşacaktır. İşin içine, doğaüstü gücü de katarak, dokunulmazlık zırhı ile insan eli ile toplum üstünde egemenlik kurma hilesi, amacı güttüğünü söylüyorum.
2. halde de toplumsal yaşayış içinde, bizlerde oluşan bilgi, algı sınırlılıkları ile üreteceğimiz her tür değer yargılarının yansımalarından oluşacaktır. Değişen toplumsal yargı, bilgi ve evrensellikle koşut, bizlerde de, kişisel ve öznel değerlemeler olmalıdır. İçini bizlerin dolduracağı güzellik, zenginlik ve çeşitliliğe kalmıştır. Bu inancımızın da, bir yüce Ruh etrafında şekillenip ve mahşeri vicdanla yargılanırlık gibi, bazı genel evrensel anlamalar etrafında geliştirilir olunabileceği gözetilebilir.
İnançlarımızın ulviyeti, kişisel olmasıdır. Ve Yüce Ruh'u anlamak ancak, bizim bağıntılı yaşamımızı; kendi olgunluğumuza göre anlamakla süreçleşecektir. Ve böyle bir süreçle değer kılmak olmalıdır. Kişisel davranışlarımızın, algılarını, bilgilerini ve somut yaşamdaki uyuşmayan, yanlışlaşmalarını, kendi denetlerliğimizle bilmeliyiz. İnançsal oluşu ve mahşeri vicdanını, kendimiz öznel geliştirip duymalıyız. Kendi anlarlığımızı, evrensel işleyişteki anladıklarımızla, öznel, kişisel, plastik yargı kılışlarla mevhum yapmalıyız. Bu kanılarımızı, asla topluma egemen kılarlık yapmamalıyız.
Yunan'daki atom teorisi ne idüğü belirsiz inanmadan çok, nesnel temelli ve konjonktürün nesnel gelişim düzeyi ile sınırlı, hayal gücünün sunumudur. Bir akıl yürütmenin, bilmek isteyiş şekillenmesidir. Değilse temel değerler dizisi ve metotlarla bilimsel ortaya konmuş bir tutum değil. Yani çevrede uçan varlıklara bakıp, bir gün insanlığın da uçacağına inanabilmek temelli, somutluktan neşettir. Bu uğurda Herakleitos da kendinden 500; 1000 yıl sonra gelen inançların bile bilemediği, günümüzde dahi, milyarlarca insanın hala habersiz olduğu, bilgileri ortaya koymuştur. Bunlar metafizik değil, fizik alanın konularıdır. Yanılgı burada. Hem metafizik gözetip, hem fizik değerle kendini Isparta götürmek, mantık yanılmasına düşülmemeli. Bu öznel düşünceciliğin en büyük yanılgı ve tuzağıdır. Bir kere nesnelin yasaları metafiziğin yasaları olamayacağından, bilimsel problem haline gelemez.
Aforizma: “”Pozitivist değerler dizisi kuramı ise, Bilginin tek ve sabit olmadığını ve keşfedilmesini sorgulanmasını bunun sonrasında kabul edilmesini öngören, merak etmeyi ve şüphe etmeyi öğütleyen yaklaşımdır.
''Ötekilere'' kapalı olanlara ise skolâstik değerler dizisi sahipleri denilir ki, bu tür düşünceler sosyal sözleşmelerin bugün geldiği evreye en ters durumdur.
Tekrar saygılarımı sunarım yazara ve yorumcularına “”
Bir kere değerli ilgilenir okurun, bilgi sarfına ve kendisini yetiştirir olmasına gıpta ettim. Teşekkür ederim. Aslında tüm gayreti yazımın yanına tamamlayıcı bir çalışma gibi ”sunum”, söz konusu. Ne var ki diğer okurların, bunu eleştiri gibi addetme olasılığı da olduğundan eleştirmek zorundayım. Hakikaten konumla bağdaşmıyor, ama dolanaraktan da olsa ufuk açıyor. Ben kendi payıma mütalaalar edindim.
Bir yığın konu dışılık, konu ile ilgisi olmayan genel geçerlikler yukarıda sıralanmış. Öznel düşünceciliğin, aceleci ve temelsiz tutumu ile bütün yanılgı ve yanılsamaları ile yukarıdaki genel geçerlilik, imalı biçimde abur cubur edilme yapılmış. Genel olarak yukarıdaki, kanıları ben de taşıyor ve paylaşıyorum. Ama analizimin neyine karşı olurluktur hiç anlamıyorum. Af ola. Böyle genel doğruları yazımın üzerine, kuşku sergiler gibi, eleştirellik gibi yazılır oluşu, manidardır!
Aforizma: Hele şu: “”Latince bu kelimenin anlamının; aynı söz dizimsel bağlam içinde birbirinin yerini alabilecek olan ve güçlü bir karşıtlık bağlantısı kuran öğelerin oluşturduğu bütün olduğunu belirtmiştir. “”
“”Sanırım dizinin son bölümü. Değilse bile buraya kadar okuduklarımdan anlayabildiklerimi ve görüşlerimi yazmak istiyorum.
Kendimi yazı boyunca sabra davet ettim. Sürgit bir dogmatik öngörünün sosyolojik terminolojide geçen kelimeleriyle yapılan bir salata tabağına benzediğini düşünüyorum son tahlilde makalede yazılanların “”
El insaf en basit tecrübedir, siz ekonomi diyorsanız; para, enflasyon, kar zarar, iflas vs diyeceksiniz. Her cümlenizde bu ve benzer sözcükler geçecek. Radyoyu anlatıyorsanız, direnç, akım, faz, indükleme, kapasitör vs diyeceksiniz. Her cümlenizden de, bunun biri, üçü, olacak. Her kavramın kendi dili, olmaz ise konu anlatımı olur mu? . İnancı anlatırken her cümlede, melek, cin, Mabut, kâfir, mümin gibi ve benzer sözcükler geçecek. Hem de tekrar tekrar geçecek. Değilse kişi konuyu anlatabilir mi? Haram, mümin demede inanç anlatılabilir mi? Ben de, Toplum kavramını işlerken, toplumsal talep diyorum, üretim diyorum, üretim ilişkisi, organize, nesnellik, somut ilişkiler vs. demeden toplum anlatılır mı? Zaten bunlar bilinmediğinden kör dövüşü oluyor ya.
Nelerin, salata olduğunu bir bilsem ve dahi, anlatımın salata olmayan şeklini de bir söylese idiniz, iyi olurdu! Şu da bir gerçek ki, salata da, bir garnitürdür. Siz ortaya hiçbir şey koymadan salata diyeceksiniz. Bravo doğrusu!
Aforizma: “”Balık dört ayaklı bir hayvandır cümlesinde bir düzeltme yapmaya yekindiğiniz bir sırada- hayır sizin söylediğiniz öküz olabilir diyecekken - yazar devam ediyor çatallı boynuzları da vardır. Hayda balık şimdi geyikle karıştırıldı. “”
Aslında, tam bir dam üstünde saksağan vur beline kazmayı anlayışı olmuş. Analiz, kafadaki şablona ne kadar uymadı ise, o kadar öznel düşünceciliğin saçmalaması anlamsızlığını, yukarıdaki gibi abur cubur edersiniz.
Sizi konu boyunca sabra davet eden mesele ne? Sizin gibi düşünmüyor olmak mı? Neden es geçtiniz şablon uyuşmaması mı?
Ne bir cümlem ortaya konmuş, ne cümlenin yanlışlığı söylenmiş, ne de yanlış olanın alternatifi öne sürülmüş. Salata denmiş çıkılmış. Eleştiri mi eleştiri, Biz de eyvallah diyelim bari!
Aforizma: “”Felsefe ve sosyoloji bilimine ait en basit kitaplarda yer alan kapsayıcı tasnif ve sabit sayılabilecek jargonları vermek istiyorum önceden.
Güzel ve çirkin estetiğin konusudur
İyi ve kötü ahlakın konusudur
Doğru ve yanlış mantığın konusudur. “”
Vallahi bu anlatımı, eleştiriyi dikkatli okurun anlayışına bırakıyorum.
Yine konu ile anlamı olmayan bir abur cuburduk. Örneğin toplumdaki hırsızlığa ben çirkin demeyeceksem, bir hakkın gaspına, kötü hareket demeyeceksem neye kötü derim? Bu, iyi kötü, güzel, estetik ve ahlaki mantıklı, demeyi nasıl, neye göre anlayışta anlatılacağını bir deyi verse iyi olacaktı. Bir hırsızı, kafanızdaki güzellik şablonuna göre mi yargılarsınız, yoksa somuttaki yasaya ve suçun oluşmasına ve suçun şekline göre mi yargılarsınız. Metafizik algılarla topluma nizam veremezsiniz. İşte bu örneğiniz yukarıdaki dört ayaklı balık öykünüzün tüm yanılgılarını barındıran bir kıvranış olmuş. Öznel düşünceciliğin soyut ve iler tutar yanı olmayan bir söylemidir. Burada zımni olarak şöyle bir anlam vardır. Sizler bilmezsin, biz söyleriz, siz yaparsınız idealist mantığıdır bu.
Kuş bir gerçekliktir. Sizin kuşa ait bilgileriniz hakikattir. Kuşlar kanatlıdır çıkarsamanızda mantıki doğruluktur. Burada mantıki doğruluk ve hakikat bilginiz, somuta göre ve somuta uygunluktur. Yani; doğru, yanlış ve hakikat; gerçeğin kendi olmayıp, nesnel temelli somutların, zihinsel anlama bilme, uygunluğudur. Aksi halde ne idüğü belirsiz, soyut kullanımlı güzel, yanlış, kötü deme abur cuburluğu değildir. Bunların toplum dışında, nesnellik dışında, nasıl anlamı var oluyor bir öğrensek! Kendi başına bunlar nedir ki?
Başına taş düşen insanın, düşen taşın uyandırdığı sonuçlarıyla, iyi kötü anlayışı gelişecek. Dalma tüpünü almadan, derin sulara, on dakika dalan kişinin, ya da vurgun yeme somut tepkileri olmadan, doğru yanlış kanısı nasıl oluşacak? Elbette bunları sonradan, tecrübeye gerek kalmadan, toplum içinde de öğrenirsiniz. Ama somutluk temeldir. Bu duygu ifadeleri, somutluğun bize göre yansıttığımız taraflarıdır. Değilse elma, tek başına, ne iyi ne kötüdür. Veya elma salt, ne güzel, ne de çirkindir. Biçimsel mantığın öznel düşünceciliğin, metafizik yargıların, iflah olmaz yanılgı ve söylemidir tüm bunlar. Üstelik konu ile uzaktan yakından, eleştirel bazda ilgisi de yok. Ne savunulduğu da belli değil.
Kullandığınız felsefe, ahlak ve mantığa göre, iyi güzel anlayışı gibi kavramlarınız da süre içinde değişecektir. Örneğin idealist, metafizik anlayışa göre, trafik ışıkları ve bu uyarıcı levhaların yüksekliği bir estetik uyuma göredir. Bu uyum bizde var bulunan iyi kötü ahlak anlayışının ve değer yargılarının hatırlanmasına göredir!
Hâlbuki trafik ışık ve işaretleri, toplum içinde, trafiğin ortaya çıkmasıyla ve kavşakta dönüş zorluklarının ortaya çıkmasıyla, bu durumlara cevap olarak gelişmiştir. Somut toplumsal bir gerektirmedir. Toplum olmasa bunlarda olmazdı. Aksi halde kafamızda zaten var bulunan bir durumun ortaya konuşu değildir. Zaten trafik yoğunluğu olmadan önce, bunlar (güya kafanızda var ama) var edilememiştir her nasılsa! Ne trafik yasası, ne trafik kural ve ahlaki tutumları, bilinememiş, ancak ve ancak trafik olgusu ortaya çıkınca somut ve nesnel toplumsal olarak, yaşayışla ortaya konmuştur.
Sürecek 48
Bayram KayaKayıt Tarihi : 1.4.2008 11:18:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!