Tam bu ara da İsa'da ilk laik düşüncenin somut adımın belirlenişi ortaya çıkacaktı. İçeriği zamanla dolacak bir taslak, gelişmemiş yapısı ile zorunlu olarak doğdu. 1789 yılında toplumsal yapıya, yaptırımcı bir otorite olarak vücut bulacaktı. Bu güne gelindiğinde hala geniş yığınlar bu yapıyı anlamakta duygusallık gösterecekti. Bilgi dağarcığı olmayanlar olayları, ilgi dağarcığına göre açıklayıp! Bunu, dine karşı oluş hassasiyeti algılayacaklardı.
Gece en karanlığın bastırdığı anda şafağa sökerdi. Roma imparatorluğu siyaseti gereği uhdesindeki her ulusun tanrısına tapmıştı. Pagan toplumların dini daha bir ağırlıklı idi. Çünkü bu halklara söz geçirip, yönetir olması, onlardan yanalık benzeşimi, olmakta idi. Halkın alışmalarına ters görünmeme ilkesidir. Roma'daki köle ayaklanmaları gibi, sorunun yersel ilişkilerle temellenmesini düşündürten bir savunmadır. Tarihsel gelişmeler, sosyal alanda var olan, dört bir yanda gelişen, toplumu laik baza götüren gelişmeler, İsa' ile daha doğrusu giydirilmiş bir İsa imajında, ete kemiğe büründü. Birçok rabbinin savunduğu düşünmeler, İsa’nın söylemi ile somut anlamalara dönüşüyordu. “ Sezar’ın hakkı Sezar'a, Tanrı'nın hakkı Tanrı'ya” idi. (Yuhanna) Bu anlayış inançların etkisi ile inançsal baskı ve sömürülmeye bir baş kaldırış bilincidir.
İşte inançların içine giren, birinci el algısı taşıyan yanımızla, birazda biyolojik, psikolojik yapının mana algısı olan ikinci yanımızın“”egosantrizm-benmerkezcilik”” duygusudur. Kişinin çevre ve dünya algısı, başkalarının varlığını ve çıkarlarını göz ardı eden bir haldir. Kişinin Dünya'yı kendi etrafında dönüyor sanıp, tüm olgu ve olayları kendine yönelik olur bulmasıdır. İstismara dayalı, tamamen insanın kendine, emeğine, toplumuna, toplumsal emeğine yabancılaşmasını öngören bir tutumdur. İkinci el olan inanç sanıları, bireyin üretim ilişkilerinin örgüleşmesini kavrayamayıştır. Ussal mahmurluk idi bu. Komün yaşam duyguları ile yeni yol alışın çatışkın duygularını ayırt edememenin belirişidir bu da.
Üçüncü el, elindekine sahip olma egosu ile insansal istismarın katıldığı inançla kandırma çabaları, zamanla sömürü, baskı ve zulümlerin yoğunlaşmasıdır. Bıçak kemiğe dayanır olduğunda ancak kafa tutuş olacaktır. Laik gelişmeci düşünmesi, insanın kafasına, her sorununda giriftleşerek, anlam sissileri oluşturuyordu. Yani durumun hal yansımasıdır bu. Bu anlama ezene başka yansıyor, ezilene başka yansıyordu.
Bu sis, İsa ile çiy gibi yoğunlaştı. Tüm ortaçağ boyunca, gelişerek yağmur bulutları gibi olanaklaştı. Fransız ihtilalı ile gök gürlemesi ile yağmura dönüşmüştü. Kaçınılmaz belirmiş, gerçek olmuştu. Şimdilerde sel taşkınları ile taşkının kontrolü ile uğraşılmaktadır. Çünkü her ilgisizlik, dere yapılarak, laikliğin içine akıtılıyordu. Bu laikliği anlamak yerine, onu sorunlarla şişirip kendini haklı lama ve topluma sokar olma metodolojisine dönüşüyordu. İnançlar bile laiklikle savunulur oldu! Dinin halk içinde hak ve özgürlük olduğu unutulup, halkta yaşanmayıp da, alanı olmayan yerde, toplumda talep ediliyordu! Bu kısır döngüler, Ancak Fransız ihtilalı ile açıklanacaktı. 1789 yılı, okunup okunup, bu güne referans ediliyordu!
Laiklik ve hoşgörü, bir özgürlük talebi değildir. Ve olamazda. Aslında bunlar özgürce geliştirilen bir hareket de, değildirler. Halk bazında bir araç konumundadır. Toplum bazında ise laiklik ilkedir. Şöyle anlaşılmalı idi; toplumda radyo üretmeniz için, sizin; İsa'nın Kutsal Ruh'un oğlu olduğunu bilmeniz gerekmez. Bu, bilinç düzey temellidir. Laiklik, inanç gibi halka ait (halksal) bir anlamayı, topluma; toplumsal üretişe katmaya engel olmak için vaz edilmiştir. Sosyolojik gelişme olan inanç ile zorunlu toplumsal, ideolojik gelişme olan laiklik (üretiş) iki ayrı yapının çatışmasını, alanlarını ayırarak belirtiyordu
Sürecek 13
Bayram KayaKayıt Tarihi : 27.6.2008 10:55:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!