İlk Gurbetim İstanbul Şiiri - Nisari Özd ...

Nisari Özdoğan
274

ŞİİR


9

TAKİPÇİ

İlk Gurbetim İstanbul

Köyümden ilk çıktığım gurbetim İstanbul'du.
İstanbul'u bilmezdim, İstanbul beni buldu.

Dinlerdim gelenlerden ne tatlı hikayeler.
Ben'de kendime göre çıkarırdım payeler.

Taşı toprağı altun, bir şehir hayalimde,
Kibar olmak uğruna her gün dilim talimde.

O kış çök uzun geçti, baharı iple çektim.
Düşlerim İstanbul'a, gerçekten gidecektim.

Dönüşte ödemeye bulduk navlun parası.
Bana sevinç, kalana büyük hicran yarası.

Anam emanet etti tabi önce Allah'a.
Sonrada İstanbul'cu Musa'nın Seyfullah'a.

Bu yola en ucuzu; kara vagon trendi.
Hami'im bu yolları hem bilen, hem görendi.

Ben çiçeği burnunda bir küçük delikanlı.
İstanbul'un taşına, toprağına sevdalı.

Uğurlayan akranlar sardılar dört yanımı,
İlk gurbet heyecanı, bastırdı hicranımı.

İlk yolculuık başladı bir kamyon kasasında,
Seyfullah; biletlerin bulunma tasasında.

Üçüncü kez gördüğüm bu şehir de; şehir mi?
Treni bile bozuk, geç mi kalmış, tehir mi?

İstanbul'da var imiş; vapur, tranvay, dolmuş,
Belki de onun için adı İstanbul olmuş.

Homurdanarak çaldı yorgun tren düdüğü,
O an aklıma geldi anamın söylediği.

'Uzaklardan hoş gelir davul sesi kulağa,
El sütünü almazsa; saman koymaz yalağa.'

Heyecanıma hüzün, şevkime gam karıştı.
Tüm duygularım altüst, birbiriyle yarıştı.

Geçerken bahtıkara köylerin yakınından,
Kağnıdaki öküzler, bezmiş gibi canından.

Peşi sıra geleni ya ihtiyar, ya çocuk.
Ya da çilekeş nine, sırtında haki gocuk.

Gözlerim hep aradı köylerde yağız yiğit.
Baharı yaşamadan sararmış cılız söğüt.

Gölgesinde oturan ihtiyarlardan yaşlı.
Anladım ki; gurbetin acısı iki başlı.

Terkedilmiş misali, köy durgun söğüt yaslı.
Kağnının sesi yanık, şına demiri paslı.

Her durakta yüklendi beş altı ala yorgan.
Gitme diyorcasına sarılmış yoluk urgan.

Hallerinde sitem yok, kaderle barışıklar.
Biraz erken belirmiş alında kırışıklar.

Koridorda biraz yer bulduğuna sevinir.
'Babam yaya gidermiş' diye tesellilenir.

Aranmaz hiç kimsede ne suçlar, ne cürümler.
Bölüşülür peynirli, yumurtalı dürümler.

Gurbet sanki köylünün alnının yazısıdır.
İlk anki burukluklar, ayrılık sızısıdır.

Yokluk daha da acı, herkes evinde kalsa,
Gurbet çekilirmiydi ilk çıkış gibi olsa,

Keder ile gün bitmez, umutlarla gitmeli.
Er kişiye gam gelmez, neş'e peydah etmeli.

Nasıl olsa bulunur bir karış yer bir handa.
Aç kalacak değil ya!. tek sağlık olsun canda.

Görülmüş şey değildir İstanbul'da buş duran.
Sırtını dönmeye gör, bulunur yumruk vuran.

İstanbul'da iş mi yok? beş ay dişini sıkar,
Kalbini yarsan eğer; kırk tane umut çıkar.

Harmana dönmek düşler, işlere iyi giderse,
Oğlanın düğünü var buğday para ederse.

Yürek söndüren buzlu su satarken sakalar,
Aralarında başlar hafif yollu şakalar.

Kompartımandan biri bir türkü tutturuyor.
Ayakta duranlar da bir yere oturuyor.

Uzun hava diyordu; beş telli oyma sazı.
Ünledi yanık yanık, yettiğince avazı.

Mızrap vişne kabuğu, akordu olmasa da,
Buluşturdu herkesi birden aynı tasada.

İlk beyitte duyulan; herkese dert olandı.
Tütün dolu tabaka, elden ele dolandı.

'Düştüm gene şu gurbetin yoluna.
Kara tren bir gün getirirmola.
Bendeki gam yükü kimde buluna,
Yüklesem onu da götürürmola.

Kara tren hızın almış vızılar.
Ayrıldım sıladan yarem sızılar.
Kurekmekle bıraktığım kuzular.
Ben dönene kadar yetirirmola.

Köprü oldum hiç üstünden geçmedim.
Kanat açıp gök yüzünde uçmadım.
Şöyle bir deryaya yelken açmadım.
Bir sınasam felek batırırmola.

Gurbeti bilmeyen halden ne anlar.
Meskenimiz oldu virane hanlar.
Bize de gelir mi? öyle zamanlar.
Dört mevsim yuvamda yatırırmola.'

Gurbet yolcularının bağrı bir daha yandı.
Sazın söylediğini herkes kendisi sandı.

Yarı me'yus yürekler birden bire hopladı.
Kara vagonumuzu tekrar keder kapladı.

Kara tren iki gün yol aldı, soluyarak.
Bazı istasyonlarda, saatlerce durarak.

Bir küçük istasyonda yine tehirli kaldık.
Çilemizi bölüşen üç garip daha aldık.

Geçerken takur tukur bahar kokan kırlardan,
Gözler haber veriyor kalplerdeki sırlardan.

Dışarı bakanlar da gördüğünden habersiz.
Omuz düşük, baş yorgun, dalgın bakışlar fersiz.

Gece uyur uyanık birbirimize yaslı.
Uyku tutmayan; bir ben, aşırı ihtiraslı.

Verilen ne iş ise en iyi yapacağım.
Köyümde bulunmayan bir meslek kapacağım.

Güneş adeta başka bir dünyada doğmuştu.
Yeşillikler sunarken, karanlığı koğmuştu.

Dağlar delip geçerken, istasyonlar sıklaştı.
Deniz kokulu tren İstanbul'a yaklaştı.

Tarihi gar'ı görüp uzaktan yavaşladı.
Durdu durmasına da; bizde telaş başladı.

İndik Haydarpaşa'da vakit akşam olmadan,
Seyfullah celallendi; 'yürü! vapur dolmadan'.

İlk bindiğim vapurdu, bakındım aval aval,
Sanardım; söylenenin belki yarısı maval.

Bildim; anlatılanın eksiği var fazla yok.
Bir vapurdaki insan, bizim köyden daha çok.

Nerdeyim bilmiyorum, ne yöreyi ne yönü.
Mihmandarım anlattı 'burası Eminönü'

O gün misafir olduk biz zilifdar hanında.
Önceden gelen iki köylümüzün yanında.

O sabah tuvaletde bekler iken sıramı,
Anladım; köyden beter İstanbul'un dramı.

Gezdirdiler çevreyi, kısaca anlatarak.
Aldık bit pazarından, henüz bitsiz bir yatak.

Komşu köyden akranlar kalırmış bu mekanda,
Bana da ayarlandı bir yer uğurlu handa.

Sudan kolonya yapmak, aklıma gelmiş miydi.
Şişelemek, pullamak, bana göre iş miydi?

İlk haftalık kırk lira, tadını unutamam.
Bu kadar para ile, gidip handa yatamam.

Dört tane gıcır onluk, sıkıca dolağımda,
Kimselere kaptırmam, tenbihler kulağımda.

Önce yedim haliç'de ekmek arası balık.
Daldım Tahtakale'ye, çarşı çok kalabalık.

Ellerde pabuç, saat, omuzlarda elbise,
Satıldı bil, birisi denemek için giyse.

Temkinli, ürkek ürkek, davranmıştım yokuşa.
Toplanmış üç-beş kişi, hem itişe kakışa.

Koyduğu para kadar kazanıyor anında.
Hep karayı bulanın durdum biraz yanında.

Taşı toprağı altun, bu olsa gerek dedim.
Kolayı varmış meğer diyerek gülümsedim.

Paramı çıkarınca sırayı verdi bana.
'Acelettin o değil, demedim mi? ben sana.'

Güya usta görmeden, tararken saçlarını,
Hemen işaretledi, bükerek kenarını.

Aman zararım çıksın, acele etmeliyim.
Eyvah! gene bulmadım ben şimdi netmeliyim?

Bu sefer gördüm işte, tam ortada duruyor.
Parayı koyar koymaz dirseğime vuruyor.

'Delikanlı bu işte heyecanlanmak olmaz.
Sakin ol, iyi gözet, acele eden bulmaz.'

Bekledim durmasını ellerim titreyerek.
Son onluğu da bastım, 'işte burda' diyerek.

Sanki o kara resmi bir anda siliyordu.
Hep kazanan bu adam, nereden biliyordu?

Bir daha kazanarak şöyle bir nazar etti.
'Yandım' dedim oflayıp,'haftalığım hep gitti.'

Ustaya bakıp dedi 'yirmisini geri ver,
Haftalığıymış hepsi, sonra bir hafta ne yer? '

Bir güzel azarladı iki onluk verirken.
'Git ulan bulaşma sen, böyle işlere erken.'

Sağol abi diyerek uzaklaştım oradan.
Bir hayli sarsılmıştım o yirmilik yaradan.

Hep bir olduklarını o anda anlamadım.
Ve ömrümce bir daha hiç kumar oynamadım.

Bu işlere müptela olana müzekkirim.
Yirmi liralık derse, hala müteşekkirim.

Artık kazandıklarım; bir elbise ederdi.
Bu kadar gurbetcilik; hevesimi giderdi.

Bu üç aylık gurbetim; gönlümün dalgasıydı.
Gurbetler zincirinin, birinci halkasıydı.

Döndüm; kıyafet düzgün, kibarlaşıvermiştim.
O kadar olmalıydı; İstanbul'u görmüştüm.

Böyle başladım her kış, baharı beklemeye,
Bu zincire her sene bir halka eklemeye.

Ömür tükenir oldu, hala gurbet bitmedi
Tutmuş bir kez yakamdan, ben, hiç terketmedi.

Çocuk yaşta düşürdü bu çileli tuzağa.
Çekip getirdi beni, vatandan da uzağa.

Hatır gönül bilmiyor, Alaman denilen puşt.
Adımız oldu alo, soyadımız ise fışt.

Geldim geleli dinmez, yüreğimdeki sancı.
Çalışmak zor değil de, horlanılmamız acı.

Bir duvarda görünce; 'Türken raus' yazısı.
Burnumun direğine vurur ince sızısı.

Vatan onun, iş onun, kovar mı kovar derim.
Bir lokma ekmeğini, acılarımla yerim.

Babam her ayrılışta bir nasihat ederdi.
'Garip itin kuyruğu, döşünde gerek' derdi.

Her zaman garip oldum, hiç kimseye çatmadım.
Hep aldanan ben oldum, kimseyi aldatmadım.

Ben herkese 'bey' dedim, bana diyen olmadı.
Yadelin gurbetine, tahammülüm kalmadı.

Düveller gurbetinde hep acımı gizledim.
Vatan'da İstanbul'un gurbetini özledim.

İstanbul barındırır evinden kaçanı da,
Merhametsiz değildir, üçkağıt açanı da.

Ora benim vatanım, kimse beni kovamaz.
Gam değil orda ölsem, ölüm ortada kalmaz.

Adım gurbet, ekmeğim, suyum gurbet kokulu.
Çarığım gurbet gönü, abam gurbet dokulu.

Atadan miras bana, ben gurbet çocuğuyum.
Deryalar tanımadım, sığ göllerde kuğuyum.

Nisari Özdoğan
29 / 2 / 1974
Siegen / Almanya

Nisari Özdoğan
Kayıt Tarihi : 20.4.2008 17:16:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Almanya'da çalışırken; Almanlar'ın bizleri küçümseyen hareketleri ve az da olsa bazılarının aşağılayıcı tavır ve davranışları tabii ki çok dokunuyordu. Meğer ki! Bayrağımızın dalgalandığı ve ezan sesimizin duyulduğu hiçbir yer gurbet değilmiş. bunu anladık v Vatan'ın gurbetini özledik.

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Adem Uysal
    Adem Uysal

    üstadım,
    her nimetin bir külfeti vardır. okuyana çok şey kazandırır, okumayan bir çok bilgiden mahrum kalır. ben olsam bu şiire 'Nisari Destanı' derim...

    Cevap Yaz
  • Bülent Aydınel
    Bülent Aydınel

    'An'ları ve 'an'ların toplamlarını uzun soluklu ama çağrışımsal güç ve değerini yitirmeksizin somut bir duygu bütünlüğü oluşturacak biçimde sunan,yoğun emek işi güçlü bir şiirdi...Kutluyor,saygılar sunuyorum...

    Cevap Yaz
  • Rüstem Ahmet Gözübüyük
    Rüstem Ahmet Gözübüyük

    tebrikler şair

    Cevap Yaz
  • Nihal Akcan
    Nihal Akcan

    Kim bu eleştiriyi yapmış bulamadım ,ben hece vezni ile yazamıyorum ama bu şiire sırf eleştirmek olsun diye olumsuz sözler yazan oturup düşünmeli...Kutlarım..

    Cevap Yaz
  • Nisari Özdoğan
    Nisari Özdoğan

    sayın Recep kardeş.Aradaki türkü alıntı deyil. Gurbete giden bir insanın duyguları... Hangi alıntı o atmosferdeki insanlara uygun düşer di ki?
    ikinci husus. bazıları on ıki, bazıları on üç hece dediğiniz şiirde bir tek on iki ve bir tek on üç hece yoktur. dört kıt'a da
    11 hece ile yazılmıştır. tenkitlere açiğım. üstelik teşekkür de ederim ama doğru olursa. Lütfen ben hece saymam ama söylerken kulağımı tırmalar. 171 şiirimde bir tek farklı hece bulamazsınız. Başka bir şiirimde de yanlış dediğiniz iki konu vardı. ben sizi bozmamak için cevap vermedim. biraz dikkatlı olsanız ,yada bilgiçlik taslamasanız galiba daha iyi olur. Bakın şiirirmin altındaki o tenkidinizi okuyanlar sizin hece saymasını bilmiediğinizi anlayacaklar. kendinizi ele veriyorsunuz. keşke doğru tenkit edebilen olsaydın. teşekkür ederdim o zaman.
    Yanlış tenkidinize deyil, ilginize teşekkür ederim.

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (6)