ne bir akşam ne bir sabah
çıkmayacak dudağımdan ah
demirle eriyip, ekmekle pişeceğim
çekik bir gerginlik okunuyor insanlığın yüzünde
kumaştan maskeler kuşanmış teni
solgun bir gök yaşantısı çökmüş zamana
bulutlarda grinin ağır tonları
dili yok kaldırımların ondan sessizlik bir lisan gibi yapışmış damaklarına
bir konuşsa, çağın oynak fikrine karşı bildiriler fışkıracak
hapsolmak da güzel bazı şeyler uğruna
ikinin üçüncüsü olma yolunda mesela
Zülfikar kabzasında bir bilek
Tur'da terleyen avuçlarda asa
Çarmıh'ta dört çiviye mahkûm, gökte İsa
Kays'ın kalbinde Leyla
Şairlerde tıkanma, mısralar mecalsiz.
Haber verir ulaklar çiçeğin sesinden.
Nergisler küskünmüş, gelincikler halsiz.
Ey sen fışkıran çarem aşkın nefesinden!
Ey göğsümde Han-Oğuzdan tuğra,
Ey ezan ve kametin eşsiz çocuğu
Rüyalar gör, boğumlarında dokuz tekbir düğüm.
Dokuz kiriş ger, dokuz ok at, dokuz ayrı yaydan.
bayım, bayım, sayın bayım
kefeni yırttık bu sefer de
solgun bir bahçe gibi duran yüzümüze kan yürüdü
dudaklarımız bir buzdağı gibiydi, şimdi ateşten mermer
Hazan rüzgârları esiyor yeryüzünde
Sarardı ovalar kuyular yandı
Gece baskın yedi yalancı hüzünde
Huzurlar kaçtı uykular yandı
Öfkeler yutuldu zulme karşı
Sevr sabahı uyanmış gibiyim
bir imparatorluğun kara bağrında
ordularım terhis silahlarım teslim
izlemeye devam edin.