Geceyi ikiye bölen bir sessizlik vardı,
sen, soluğunu tutarak yürürdün dar sokaklarda;
ben, omuzlarımda bir ömrün yükünü taşır,
yine de senden yana hafiflerdim.
Biz, kimsenin dönüp bakmadığı vitrinin ardında
kendi kaderini onaran iki yoksulduk.
Ekmek gibi bölünebilir,
su gibi paylaşılabilir bir aşk kurduk;
adını kimse bilmedi,
ama yokluğunda bütün şehir çökebilirdi.
Sen, rüzgarın unuttuğu bir pencereden bakardın dünyaya,
yüzünde, çiçek açmaya cesaret edemeyen bir baharın ağrısı.
Ben, ellerim çatlamış bir işçinin günlüğüne benzerdim;
her çizikte sen varsın diye
hiç utanmazdım bu yoksunluğumdan.
Hayat bizi hep dar kapılara çağırdı,
tek odalı evlere, kırık masalara,
soğuğu duvardan değil, kaderden yiyen gecelere…
Yine de sen yanımdayken
bütün eksiklerimizin içinden bir ışık yükselirdi,
insanın kalbini dürten o inatçı umut gibi.
Kimse bilmez:
Yoksulluk iki kişi olunca daha ağır değil,
daha dayanılır olur aslında.
Çünkü birinin nefesi diğerinin omzuna değdiği anda
kader dediğin şey,
yenilmesi mümkün bir düşmana dönüşür.
Seninle yürüdüğüm her sokakta
çöplere atılmış bir geleceği omuzlayıp
yeniden kurduk yarınlarımızı.
Bir avuç para, iki yürek
ve bütün şehir kadar öfke vardı içimizde;
ama bizi ayakta tutan
öfkeden çok, birbirimize sakladığımız iyilikti.
Bir gün kavuşuruz diye değil,
aynı umutsuzluğun içinde el ele direndiğimiz için
böyle büyüdü sevgimiz.
Hayat bize kapılarını kapadıkça
biz aramızda yeni bir şehir kurduk:
duvarı yoksulluk, çatısı umut,
penceresi senin gözlerin olan bir şehir.
Ve bil ki
eğer dünya bir gün değişirse
ilk tuğlası bizim sessiz sevgimizden düşecektir.
Çünkü biz, imkansızlığın içinden bile
bir yol açabilen iki yaralıyız
yenilmeyen, vazgeçmeyen,
karanlıkta büyüyen o ışık gibi.
Uğur Kağan
Kayıt Tarihi : 15.11.2025 20:14:00
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.




Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!