Hayalet Gerçekten Varmı? (Hikaye) 2.

Burcu Uçak
5

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Hayalet Gerçekten Varmı? (Hikaye) 2.

HAYALET GERÇEKTEN VARMI?
Maceralara hazır mısın?

Kendimi Tanıtıyorum

Benim adım Mesut okula gitmeyi hiç sevmem. Yani sizin anlayacağınız okulla aram iyi değil. Arkadaşlarımla çene çalmayı, futbol oynamayı çok seviyorum. Bundan dolayı karnemde dört beş kere pekiyi olmuştu. Yaz tatiline girdik.

Neyse, bunları anlatarak kendimi küçük düşürüyorum. Annemin adı Zeynep babamın adı Mehmet. Birde benim baş belam kardeşim Ecem. Beni hep rahatsız ediyor. Şimdi sizin aklımıza defterimi yırtıyor, kalemimi almıyor. Elinde iki tane bebek ‘’ağabey hadi arkadaşı ol’’ Üstüne üstelik sevgilisi var bebeğinin. Çok ilginç bir çocuk Hiç yaşıtları gibi değil.

Öğretmenimiz yine yaz tatilini bozdu. Günlük yazın dedi.

Benim hayatım hep normal. Benim hiç maceralı günüm yok. Ne yazabilirim ki. Öff öff …
Daha 11 yaşındayım. Annem beni sinir etmek için 10 yaşında diyor, ben ise 11 diye üzerine basıyorum. 11 yaşında olduğuma bakmayın. Her şeyi bilirim. Günlüğü yazmaya başlıyorum.

DAYIM GELİYOR MACERA BAŞLIYOR

Dayımı tarif etmek çok zor. Bir çocuk ruhlu oluyor, iş aramak için çok ciddi takım elbiseler giyiyor.

Telefon çalıyordu. Annem bulaşık yıkıyor ben ise her zamanki gibi bilgisayarda oyun oynuyordum.Annem bana seslendi.

- Oğlum benim elim kirli telefona bak.
Anneme hemen karşı çıktım sinirlenerek.

-Burda beni hizmetçi olarak kullanıyorsunuz.

Bu arada telefon hala ‘’zırrrrrr, zırrrrrr’’ diye çalıyordu. Bu ses beynimde yankılanıyordu. Daha fazla dayanamayarak telefonu açtım. Telefondaki kalın sesten anladım dayımı. Ve konuşmaya başladı.

- Ne haber Mesut ne yapıyorsun?
- İyiyim dayı.
- Anneni versene telefona?
- Annem bulaşık yıkıyor elleri kirli.
- Bak Mesut annene söyle. Ben yarın size geleceğim. Annene söylersin.
- Tamam dayı iyi günler

Hemen anneme üzücü haberi vermeye gittim.
Anneme içimi çekerek ve ‘’of’’ layarak
- dayım bize geliyormuş.


Annem
- Aaa…. Ne güzel.
- Ne güzeli anne. Gelince her şeyime ortak olacak üstüne üstelik beni kandırmak için çikilotalar alıyo.
- Oğlum böyle konuştuğunu görmeyeyim.

Sonra da bana seslendi.
- Oğlum kardeşin Ecem’e baksana.

Bu evde benim başka işim gücüm yok sanki. ‘’Kardeşine bak, telefona bak, Mesut kapıya bak
Yeter artık canım. Benimde patlama noktam var.

Annem sofrayı hazırlıyordu. Ben ise elimi başıma koydum bu üzücü halimi düşünüyordum. Bu arada kapı açıldı. Babam gelmişti

Babama şikayet

Yemek masası hazırdı. Kardeşim Ecem acımıştı ki hemen yemek sofrasına oturmuştu.
Babamda üzerini değiştirip, ellerini yıkadıktan sonra masaya geldi. Yemek yemeye başladık. Benim hiç iştahım yoktu. Dayımın sözünü duyunca kimde iştah kalır ki. Yemek yedik. Annem masayı topladı. Babam belgesel açmış seyrediyordu. Kardeşim oyuncağı ile oynuyordu. Annem mutfakta işini bitirmiş doğum gününde hediye ettiğim kitabı okuyordu.

Belgesel bitmişti. Babam televizyonu kapatmıştı. Bende bu durumdan yararlanarak babama:

-Babacığım. Annem beni hep çalıştırıyor telefona bak, kardeşine bak, kapıya bak giyor.

Babam anneme:

-Doğrumu Zeynep?
-Hayır hayatım. Benim işim varken nasıl o işe telefona bakayım. Tabiî ki Mesut’a yapmasını söylüyorum.

Babam:

-Evet oğlum. Hem annen senin kötülüğünü istemiyordur. Ben iyice sinirlendim. İki elime belime koyarak babama karşı geldim. Annem bana bir tane tokat attı. Ne olduğunu anlamayarak odama gittim. Hıçkırarak ağlamaya başladım. Annem yanıma geldi. Özür diledi. Önümde diz çöktü. Yalvardı. her şeyi yaptı ama ben biraz işi naza bağladım. Annem ne yaptıysa sırtımı çevirdim. Beni yalnız bırakmasını söyledim. Annem bu duruma çok üzülüyordu. Babamla da bu yüzden araları limoni..

Başımızın belası dayım bize geldi! ! !

Sabah annem saygıdeğer dayım gelecek diye sofraları donatıp erkenden kalkmış. Ben okuldan geliyordum ama böyle bir karşılama yok. Babamda annemin çatal ve kaşık seslerine uyandı.
Onunda düşünceleri benim düşüncem gibi. Dayımın gelmesi. Dayımın gelmesine en çok sevinen Ecem. Çünkü kocaman dayım kardeşimle spiderman’cilik oynuyor. Annem buna hiç kızmıyor. Ben arkadaşımla Harry Poter’cilik oynasam kızar ama.

Bu arada kapının zili çalıyordu. Hem de öyle bir ısrarla çalıyordu ki. Ben bu zili çalanın dayım olduğunu anladım. Bir keresinde ne bir keresinde dört, beş kere olmuştur bu olay. Dayım

Yine böyle ısrarla zile bastığı için zil takılı kaldı. Babam zili durması için kırdı. Yaptırmak için epey bir masraf etti. Yani şimdi bu dayıma değer mi? Dayım da dayı olsa işi gücü yok ortalıklarda kız tavlıyor, para harcıyor. Birde üstüne üstelik anneannem dayıma birde yazlık almış. Ayıptır söylemesi ama bu hergeleye yazlık ne kelime bir ayakkabı bile almam. ‘’Kendi ayaklarımın üzerinde durabilirim’’ diyor dayım ama biz tutuyoruz onu ayakta.

Neyse kapıyı açtık. Dayım yağcılık yapmayı çok sever. Gelir gelmez babamı öptü. Selamlaştı. Annemi öptü. Kardeşim Ecem, dayımın kucağına atladı. Dayım bana:

-Yeğenim gelsene seni de

Öpeyim.
Dayımın yanına gönülsüzce geldim.

-Hoş geldin dayı.
- hoş bulduk, hoş bulduk.

Sonra:

- Abla. Senin yemeklerini çok özlemişim. Hadi çok acıktım. Yemek yiyelim.
Annem hemen yemekleri servis etti. Dayım hiç sevmediğim bir şekilde yemek yiyordu. Ağzını şapırdatıyordu. Hakkaten midem bulanıyor. Annem bir de dayımın yatağını benim odama serdi. Kendi kardeşim Burak ile babam ise oturma odasında yatıyor.
Bu arada biz annemle hala küsüz aslında itiraf ediyorum suç bende. Annemi ve babamı kırdım.
Neyse neyse…

Dayımın horultusu başımın belası

Yemekler yenmişti. Ecem çoktan uyumuştu babamla dayım maç bitince odaya gittiler. Bende gittim. Dayım kirden kokan çoraplarını yere fırlattı. Dayım ile evlenecek kızın vay haline. Sonra yastığa kafasını koydu. Ben ise burada yatmak istemiyordum.
Dayım yatar yatmaz horlamaya başladı. Bu horultuya dayanamıyordum. Sanki dev biri geldi sanıyorum. Hem şimdi pis çoraplar çok kötü kokuyor.
Uykulu gözlerle yatağımdan kalktım. Ecem ve annemin kaldığı odaya geldim. Annemin yanı boştu küs olsak bile annemin yanına yatmak zorundaydım.

Kedi olalı fare tuttu dayım

Sabah daha gözlerimi yeni açıyordum. Annem beni kucaklıyor, öpüyordu. Bende onu öptüm. Ama bennn… annem ile küstüm. Aman boşver.
Dayımın sayesinde annemle barıştık. Yani dayım kedi olalı bir fare tuttu. Dayımın adı Kerim. Hep Ecem ile bana komiklik yapıyor. ‘’Benim adım Kerim ben adamı yerim’’ Bu oyun bana hiç komik gelmiyor.

Dayımın bize geldiğini duyan anneannem bize geliyor

Evet yanlış değil bu olay Anneannem bize geliyor. Ne kıymetli bir evlatmış bu.
Telefon çalıyordu. Bu sefer bu telefona ben bakmayacağım. Annem baktı. Arayan

Tabiî ki anneannemdi. Anneannem kelimesini duyan Ecem hemen annemin kucağına oturdu. Annemin elinden telefonu aldı. Konuşmaya başladı.

- Merhaba anneanne seni çok seviyorum.

Annem Ecem’in bu konuşmasını çok sevdi.
Anneannem:

- Merhaba Ececiğim bende seni çok seviyorum. Anneni telefona ver canım torunum.
Annem söze karıştı

- Ne yapıyorsun anne?
- Ne yapayım kızım kardeşin buraya gelmiş. Bende gelmişken göreyim dedim. Size geleceğim.

Annem:

-Tabii ki de gel. Ama bu sözüne kırıldım. Sen bize oğlunu görmeye mi geliyorsun.

Anneannem:
- Yok canım nerden çıkardın. Hepinizi görmeye geliyorum. Hadi güle güle.
- İyi günler anne.
Ben hemen annemin yanına koştum.

- Ne oldu anne? Kim geliyormuş bize?
- Anneannen geliyormuş Mesut.
Anneannemin gelmesine sevindim. Çünkü gelince bana hep harçlık veriyor.ama dayım vermiyor. Geri parası olmadan bana para veremez.

Akşamüstü olmuştu. Dayım benim çalışma masamda oturmuş kağıda bir şeyler yazıyordu.
Ben eğer görmezsem meraktan çatlarım. Dayımın yanına gittim. Güllü ve kokulu bir kağıttı. Olamaz...

Dayıma inanamıyorum. Daha dün biriktirdiğim parayla aldığım parfümü kağıda sıkmıştı.
Dayıma:

- Dayı burada ne yapıyorsun?

Dayım dalmış gitmiş olmalıydı ki benim sesimi duyunca yerinden fırladı.

- Şey mektup yazıyorum.

Dayım da bir alem mektup yazıyor, parfümümü bitiriyor.
Dayıma dayanamayarak sordum.

- Dayı parfümümü bitirdiğin bu mektubu kime yazıyorsun?
- Aşk işi ile sen anlamazsın.

Sonra kendi kendime ‘’aman boş ver’’ dedim. Sonra dayıma

- Şunu da yaz dayı ‘’sen bir meleksin kanadını kıraman. Aşık oldum sana bunu

Anlatamam’’ dayım bu dizeleri beğenmiş olmalıydı ki hemen mektuba yazdı. Bir de bana aşk işinden anlamazsın diyor.

Akşam herkes başka bir şey ile ilgileniyordu. Dayım mektubun ağzını kapatıyor, Ecem çişim geldi diye annemi çağırıyordu. Aralarında en iyisi babamdı. Kendi köşesine çekilmiş o polisiye kitabı okuyordu. Sizin anlayacağınız. Benle kimse ilgilenmiyor. Başıma buyruk bir çocuk yaptılar beni.

Bu yaz tatili pek iyi geçmeyecek sanırım. Hiç macera yok. Üstüne üstelik tüm sokak arkadaşlarım denize veya köye, yaylaya gittiler. Biz ise hiçbir yere gitmiyoruz. Görgüsüz dayımın yazlığı var ama bizi çağırmıyor.

Anneannem bize geldi! ! !

Sabah herkes uyuyordu. Birden zil çaldı. Kapıyı kimse uyanıp açmadığı için ben açtım kapıyı.
Kapıda ki tabii ki kapıcı değildi anneannem gelmişti. Hemen kucağına atladım. Az daha ikimizde yere düşecektik.
Biraz sonra annem uyandı. Teker teker herkes uyandı. Ama biz uyanırken dha dayım uyuyordu. Koca bebek dayımı anneannem uyandırdı. Dayım lavaboya gitti. Bizde yemek hazırlamak için mutfağa girdik. Kahvaltıyı hazırlıyorduk dayım yarım saattir lavaboda ben niye orda durduğunu biliyorum. Kendi sofra kurulmasına yardım etmeyecek ya.
Dayım çok kurnaz.

Dikkatimi çeken bir şey var. Anneannem sabah sabah tarhana çorbası yapıyor. Ama biz öğlen veya akşam yemeği yemiyoruz ki sabah kahvaltısı yapıyoruz.
Biliyorum ki ben araştıran çocuğum bu işin peşini bırakmam anneannemin yanına gittim ve şu tarhana çorbası meselesini sordum:
- Anneanne sabah sabah tarhana çorbası içilirmi?
- Yavrum biz köydeyken sabahları salam, sosis, olmazdı. Sabahları tarhana çorbası yapardık. Bu çorbadan

annende içti.

- Ama anneanne. Bizim evde salam,sosis, zeytin, peynir var. Niye tarhana çorbası içelim?
- Sadece bunun için değil sabah sabah zihnini açar
Bu cevap bana pek mantıklı gelmemişti. Ama neyse.
Kahvaltı hazırdı. Herkes kahvaltısını yaptı.
Oturup konuştuk dayımın iki gün sonra gitmesi gerekiyormuş yazlığa gidecekmiş. Dayım bize:
- İsterseniz sizde yazlığa gelin.
İşte dayımın günlerdir bunu demesini bekliyordum çok sevinmiştim. Annem ve babam önce itiraz ettiler. Ben onları ikna etmeyi başardım şimdiden kendimce hayaller kuruyorum. Acaba maceralar yaşayacak mıydım çok

Merak ediyorum
Bugün yazlığa gidiyoruz

Akşam ben kendi sırt çantama ayakkabı, tüm eşyaları koydum. Tabiî ki günlüğümüde koydum. Çünkü olan bitenleri bu günlüğe yazıyorum. Annem kendi valizini Ecemin ve babamın valizini hazırlamıştı. Haa… Unutmadan bugün üzücü bir olay yaşandı annemin babası yani dedem kalp spazmı geçirdi. Hastaneye götürüldü. Şimdi durumu iyi çok şükür annemin tatile gitmemesinin sebebi de buydu. dedemin yanında refakatçı olarak kalıyordu.
Her şey hazırdı umarım hiçbir düzenimiz bozulmazdı. Dedemi de taburcu ettiler. Durumu çok iyiymiş.bekle tatil biz geliyoruz.

Üzücü haber

Sabaha karşı biz çoktan uyanmıştık. Her şey hazırdı. Tam o sırada telefon çaldı.Telefonu Ecem açtı. Anneannem ağlayarak annemi telefona istedi. Ve işte o üzücühaberi söyledi. Dedem dün bir kere daha kalp spazmı geçirmiş. Sabaha karşı hayatını kaybetmiş.annemin o beyaz teninden inci gibi göz yaşları dökülüyordu. Yerinde zor duruyordu. Dayımda ağlıyordu. Küçük kardeşim Ecem bile ağlıyordu. Kimseden ses çıkmıyordu. Bu durumda artık tatile gidemezdik. Dayım bu suskunluğu bozarak:

- Bu durumda tatile gidemeyiz. Ama şu anda benim yazlıkta başımı dinlemem ve bu acıyı dindirmek istiyorum.

Eğer izin verirsen abla sana bir şey soracağım. İzin verirsen Mesut’ta benimle gelsin. Hem o bu tatile gitmeyi çok istiyordu. Ama hayallerini suya düşürmek istemiyorum. İstiyorum ki bir çocuk sevinsin.
Annemin konuşacak hali yoktu. Ama o ağzından ‘’evet’’ kelimesini bekledim annem:
- Pekala dedi.
Ben ise çok sevindim. Bu sevinci içimde yaşamalıydım. Eğer ellerimi havaya kaldırarak sevinirsem ayıba kaçardı.
Biz dayım ile yola çıktık. Uzun ince bir yoldayız hesabı. Aslında dayımın yanına gelmek istemiyorum. O çılgınca davranışlarına alet olmak istemiyorum. Neyse. Yine de içimden bu tatil güzel geçecek

Yeni ev
Sonunda dayımın yazlık evine geldik. Dayım odaları bana teker teker gösterdi. Hele mutfağı görmelisiniz. Çok temiz desem yalan olur. Kirden ölüyor. Buraya benim el atmam gerekiyor. Pekte temizlik işinden anlamam ama neyse. Benim kalacağım oda Allah’a şükür temiz.
Ben eşyalarımı gardroba yerleştirdim. Bu ev kirli olsa bile hoşuma gitti. Maceraların başladığı yer olarak kabul ediyorum.
Unutmadan hemen geldiğimi bildirmek için anneme haberi vermeliyim. Yoksa o da biliyor dayıma güvenilmediğini. Annemi aradım. Tesadüfende telefonu annem açtı. Anneme:
- Anne biz yazlığa geldik.

- Beni merak etme.
Annem:
- Tamam oğlum. Bende tam seni arayacaktım. Hadi kendine iyi bak. Dayını üzme. Hı… anladın mı beni.
- Anladım anneciğim hadi hoşça kal.
Telefonu kapattım. Şimdi bu evde nasıl eğlenebilirdim ki. Dayım şimdiden televizyonu açmış maç seyrediyor. Eee… bu evin hali ne olacak. Mutfak kirden çürüyecek. Buradan yiyecek alınıp yenir mi? Banyoya gittim. Bir kovanın içini su ile doldurup mutfağı temizleyecektim. Ama banyoda hiç kova yoktu. Sonra kiler odasına gittim. Kapıyı açmam ile bir kova kafama girdi. Her yer çok karanlıktı. Aaa… ayağım. Hemen kovayı kafamdan çıkardım.

Kirli mutfak temizleniyor
Kovanın içinden bir örümcek çıktı. Oturma odasına gitti. Neyse tehlike geçmişti. Kovanın içine su koydum. Bir bez buldum. Dayımı çağırdım.

- Dayı hadi gel şu kirli mutfağı temizleyelim.

Dayım maçı kapattı. O da eline bir tane bez aldı. Birlikte mutfağı temizliyorduk. Ben dayımın üstüne su döktüm. Sevgili dayım geri kalır mı? Hemen bir kova suyu başımdan aşağı döktü. Su çok soğuktu. Adeta dondum.
Ama donduğuma da değer bir mutfak oldu. Kirden pas tutan mutfak pırıl pırıl parlıyordu. Dayım bana:
- Mesut. Ben aşağıda bir bakkal var. Oradan yiyecek içecek alacağım. Sen burada

Beni bekle.
- Tamam dayı.
Dayım kapıdan çıkıp gitti.
Ben de evde tek kaldım. Zaten biraz sonra dayım geldi. Elindeki poşetleri aldım ve dolaba yerleştirdim. Evde çok sıkılıyorum.hiç arkadaşım yok. Dayım koca bir bebek. Benle arkadaş olmaz ki. Hem o ne anlar arkadaşlıktan.
Dayımdan biraz izin aldım. Dört beş tane çocuk dışarıda oynuyordu. Hem de en sevdiğim oyun. Yanlışlıkla top benim ayağıma geldi. Çocuk özür diledi. İsterse onlarla oynamamı söyledi. Onlarla yakan top oynadık. Zaten bu iyi kalpli çocuklarla iki günde çok sıkı fıkı arkadaş olduk. Şimdi bu arakadaşlarımı size tanıtıyorum.

Yeni Arkadaşlarım
İşte bu şirin arkadaşımın adı:Mert. Mert resimde görüldüğü gibi resim yapmayı çok seviyor. Aslında burada oturmuyorlar. Ankara’da oturuyorlar. O da benim gibi maceraları çok seviyor. Ben Mert’i çok sevdim. Mert mert gibi bir çocuk.
İşte bu iki kulak kızın adı Gamze. Çok temiz bir kız. Üç öğün dişini fırçalar. Gamze gil burada yaşıyorlar. Hem de maceracı.

Bu uykucu kızın adı Dilek. Dilek hiç macera sevmez. Adeta maceradan kaçar. İşte bu yüzden böyle uyuyor. Bana çok iyi davranıyorlar. Daha tanışalı iki, üç gün oldu amabiz çok iyi arkadaşız.

Buluşma

O gün dayım ilk defa kitap okuyordu. Hem de edebiyat romanı. Sanırım akşam olunca kafasına sürahi düştü. Neyse dayım da yeni bir gelişme var.
Bugün şu taze arkadaşlarımla buluşacağım. Artık her zaman buluşabileceğimiz bir yer ayarlayacağız.belki kim bilir bu üç arkadaşımla yeni ve ilk maceraya atılırız.

Buluşma yerine gittim. Tek gelen Mert’ti. Bu kızların hepsi uyuz. Dilek ve Gamze daha uyuyorlar ya da hala güzellik ile uğraşıyorlardır.
Biraz sonra grubumuzun güzel kızları Dilek ve Gamze sonunda teşrif ettiler. Mert Dilek ve Gamze’ye biraz kızdı.
Sonra konuşmaya başladık. Sonunda hep bu yıkık bir kulübede buluşacağız.yeni grubumuzun adı ‘’Macera’’ ama biz bu gruba pek uymuyoruz.çünkü hiç maceralı günümüz olmuyor. Biz artık büyüdük. On bir yaşındayız. Ama Dilek on iki yaşında neyse… biz bebek gibi yakan top ve benzeri oyunlar oynamak istemiyoruz. Biz maceralar yaşamak, kalp çarpıntıları biz de olmak, nefesimizin kesileceği şeyler istiyoruz.

Buluşma yerimiz yıkık bir harabe veya kulübe. Biz de yıkıntı olduğundan bilemiyoruz. Dokunsan yıkılır bu kulübe. Hııı….
Dayımın verdiği süre çoktan dolmuş hatta beş dakika bile geçmiş. Hemen arkadaşlarımla vedalaştım. Yarın devam ederiz dedim. Dayım evde beni bekledi. Sonra bana kızdı.
-Nerelerdeydin bu saate kadar?
-Dayı bazı arkadaşlarımla buluştum. Zamanın geçtiğini anlayamadım. Özür dilerim.
Dayım sakin bir sesle:
-Ama Mesut’cuğum. Sende haklısın. Annen, baban bana emanet etti seni.
Dayıma hak verdim. Allah korusun bana bir şey olursa o sorumlu olur.

Dilek korkak bir kız

Dilek hem de korkak ötesi. Macerayı sevmiyor. O hep sakin olmayı istiyor. Heyecan istemiyor.
Bugün yine aynı yıkık kulübe de buluşacağız. Dayımdan izini zor kopardım. Dün geç kaldım ya…

Hemen buluşma yerine gittim. Bu sefer kimse yoktu. Az sonra Mert geldi. Gamze de Dilek de sırayla hepsi geldi. Konuşmaya başladık. Söze kimse başlamadığı için ben başladım.
- Arkadaşlarım. Bizim grubumuzun adı Macera. Ama hiç macera yok.
Mert:
Ama Mesut macerasız olmamız bizim suçumuz mu? Hem biz macera yaratamayız ki.

Aslında Mert doğru söylüyordu.
Gamze:
- Biliyorum arkadaşlarım. Biz macerasız hayata mahkum kalacağız.
Dilek titrek bir sesle:
- Ben size şimdiden söyleyeyim ben maceraya falan atılmam.
Gamze:
- Eğer bu gruptaysan maceracı olacaksın. Grubun düzenini bozuyorsun.
Bir ses duydum gibi oldu. Aslında tek ben değil Gamze, Mert ve Dilek’te duymuştu.
Bu ses uğultulu bir sesti. Ürkütücü tarafı ise ‘’Defolun gidin buradan’’ demesiydi.
En çok korkan Dilek’ti. Hemen koşmaya başladı. Eee… Biz daha bu maceralara hazır mıyız bilemiyorum. Mert, Gamze, Dilek ve ben o yıkık kulübeden uzaklaşmaya çalışıyorduk.

Hepimiz tüm gücümüzle oradan uzaklaşmaya başladık. Dilek’i görmelisiniz. Az daha ağlayacaktı. Kendini zor tutuyordu. Biraz sonra bir ormanlık alana geldik. Mert burada durmamızı önerdi. Sonra ekledi:
- Arkadaşlar. Biz macera yaşamak istemiyormuyduk. Hatta grubumuzun adını macera koyduk. Neden bu yeni maceraya atılmıyoruz?
Dilek:
- Ne macerası yaa… Biz canımızı zor kurtarıyoruz. Bir daha oraya gitmeyelim.
Ben Dilek’e karşı çıktım.

Belki burada önemli bir şey vardı. Bizi yanıltmak için yapmışladır belki.
Gamze:
- Hiç sanmam Mesut. Belki bir canavar. Belki bir hayalet
Mert güldü:
- Hayalet mi?
Dilek:
- belki de hayalet değildir.
Ben hala anlayamıyorum. Bu yıkık kulübede ne yapılabilir ki? Yaşanamazdı çünkü yıkıktı. Eee… başka ne yapabilirler ki burada? Ama tek bildiğim bir şey vardı o da bu işin peşini bırakmamak. Bunu arkadaşlarıma da söyledim. Onlarda benim düşüncemdeydiler. Onlarda pes etmeyeceklerini söylediler. Dilek’de bu işe iyi gözle baktı. Ama korkuyordu. O da bu işin peşini bırakmayacağına söz verdi. Eğer korkusunu yenerse.

Dayım beni cezalandırıyor.

Biraz sonra evde olmuştum. Dayım kapıyı açtı. Bana kızdı. Bu ikinci oldu dedi. Sonra ekledi.
- Mesut artık o arkadaşlarınla birkaç gün görüşmeyeceksin. Hem hiç birinin huyunu bilmiyorsun. Hırlı mıdır, hırsız mıdır? Her gördüğünle arkadaş olma.

Dayımın bu sözlerine, arkadaşlarım için kullandığı ‘’hırlı mıdır, hırsız mıdır’’ sözüne çok üzüldüm. Hem de onlarla bir daha görüşemeyebilirim.
Dayıma titreyen sesimle:
- Benim arkadaşlarım esas. Hem de ne hırlılar ne hırsızlar. Onlar için bu kelimelerin beni çok kırdı.
Dedim ve odama çıktım.
Ağlamaya başladım. Dayım benden özür diledi ama,

Ben yine de kabul etmedim. Çünkü çok ağır sözler bunlar. Dayım yeniden yanıma geldi ve şunları dedi.
- Mesut beni dinlemek istemeyeceksin ama bunu öğrenmek istiyorum.
Ben ağlayan gözlerimi sildim. Bir defalığına onu dinledim. Merak ettiği soru:
- Sen arkadaşlarınla buluşup her gün ne yapıyorsunuz? Nerede buluşuyorsunuz?
- Arkadaşlarımla macera ile ilgili şeyler konuşuyoruz. Şurada yıkık bir kulübe var ya orada bulşyoruz.
Dayım:
- O yıkık kulübeye gitmeyin kesinlikle oraya gitmeyin. Çünkü orada uyuşturucu pazarlamacılığı yapılıyor. Çocuk kaçırılıyor. Her türlü kötülük yapılıyor. Bu yüzden cezalısın oraya gittiğin için.

Evde hapis bir çocuk

Evde hapis bir mahkum gibiydim. Kendimi bir mahkum gibi hissediyorum. Şimdi buluşma yerinde Dilek, Mert ve Gamze beni bekliyordur. Ama ben gelemeyeceğim.
Onlara söyleyeceğim yeni gelişmeler var. Ama gitmeme dayım bir izin verse. Macerasız bir çocuk olur mu? Elbette çocuk dediğin macera yaşayacak. Ama buna dayım izin vermiyor. Annem bugün aradı. Ama bunu söylemedim. Maceralar yaptığımı öğrenirse kızar, evde mahkum gibi olduğumu duyarsa üzülür ve dayımı azarlar.
Annem dayıma kızar diye söylemedim. Dayıma acıdım ama onun böyle bir niyeti yok. Belki şu inatçı kararından geri döner.

Gamze bizi arıyor

Dayım yemek hazırlıyordu. Ben de odamda düşünüyordum. Dilek, Mert ve Gamzeyi çok merak ediyordum. Acaba beni hala buluşma yerinde bekliyorlar mıydı? Bu arada telefon çaldı. Dayım yemek hazırladığı için telefona ben baktım. Telefondaki Gamze idi. Gamze’nin aradığına çok sevindim. Konuşmaya başladık.
Gamze:
- Mesut ne haber? Neden buluşma yerine gelmedin? Seni çok merak ettik.
Ben:
- Dayım o yıkık kulübe bir daha gitmememizi söyledi. Beni eve mahkum yaptı.

Bu yüzden buluşma yerine gelemedim.
- Bizde Dilek, Mert ve Ben varız. Sende gelsene.
- Dayımdan izin koparmaya çalışırım. Hıı… şu eski kulübeyle ilgili özel gelişmelerim var.
- Tamam gelince anlatırsın.
- Hadi güle güle.
- Güle güle.
Telefonu kapattım. Hemen dayımın yanına gittim. Dayıma:
- Dayı arkadaşım gilin evine gidebilirmiyim?
Dayım:
- Hangi arkadaşınmış bu?
- Gamze gilin evine. Birde Mert ve Dilek diye arkadaşlarım da var.
- İyi sana bu kadar ceza yeter. Git ama arkadaşının telefon numarasını bırak. Haa… benim sınırladığım saatte eve gel olur mu?

Yıkık kulübe uyuşturucu pazarlama yeriymiş

Dayımdan izini koparır koparmaz hemen Gamze gilin evine koştum. Kapıyı Gamze açtı. İçeride Dilek ve Mert de vardı. Onlarla da merhabalaştım. Sonra şu haberi patlattım.
- Arkadaşlar şu bizim buluşma yerimiz olan yıkık kulübe bir uyuşturucu pazarlama yeriymiş.
Dilek, Gamze ve Mert hepsi çok şaşırmıştı. Mert:
- Niye o zaman ‘’defolun gidin buradan’’ dediler?
Bu soru hep soru işareti olarak kaldı.
Ama bunu çözecektik. Bu soru işareti olarak kalmayacaktı. Yarın yine buluşacaktık. Aynı buluşma yerinde. Bu arada dayımın verdiği zaman dolmuştu. Yoksa hiçbir zaman beni göndermezdi.

Akşam dayım yemek yaptı. Ama ben yemedim. O ses hep beynimde yankılanıyordu. Ama ora yıkık bir kulübe idi. Kim gelebilirdi ki buraya? Bu sorular kafamı kurcalıyordu. Bu sorularla uyudum.

Yıkık yerde yeniden buluşuyoruz
Dayımdan izni koparmıştım. Hemen o yıkık kulübeye gittim. Bu sefer Dilek önce gelmişti. Mert ve Gamze biraz sonra gelmişlerdi. Buradan ürküyorduk. O sesten sonra buraya kimse gelmek istemezdi yani. Dilek bugün de yine korkak tavrı ile dikkat çekiyordu. Ne biçim macera yaşıyoruz anlayamıyorum.
Yine konuşurken o uğultulu ses geldi. ‘’Başınız çoktan belaya girdi.’’ Diye bir ses. Bizim burada uyuşturucu satıldığını duyduğumu biliyor.

Sonra soğuk bir hava geldi. Dilek o yeşil gözlerini fal taşı gibi açtı. Arka arka kaçacağı sırada ayağı oradaki bir taşa takıldı ve düştü. Sonra yeniden ayağa kalktı. Ama bu sefer kaçmadı. Biz de korkuyorduk. Ama biri bizi buradan soğutmak için yapıyordu. Ama biz bu işin peşini bırakmayacağımıza söz verdik. Yoksa hiç macera olmaz. Bu yıkık kulübenin içine girmek için bir şeyler yapmalıyız.

Plan
Yıkık kulübeye girmek üzere plan yapmalıydık. Bunun için bizim evde toplandık. Benim kaldığım odaya gittik. Dayımla tabi ki arkadaşlarımı tanıştırdım. Planımız güzel oluyordu. Bu arada dayım bize portakal suyu getirmişti. Biz bu plandan dayıma bahsetmedik. Dayım gelince söz dersten açılıyordu.

Dayım oraya gitmeyin dedi. Ama biz maceraya atılmak bu işi düğümden kurtarmak istiyoruz. Hem hayalet sesi çıkaran bir salak var. Onunda foyasını ortaya çıkarmak istiyoruz.
Dayım tam lafın üzerine geliyor. Biz tam planımızı yapıyoruz dayım geliyor. Dayıcığıma da söylemek isterdim ama söylersem bir daha beni göndermez ve İstanbul’daki eve geri yollar. Onun için dayımdan bunu saklıyorum.
Planımız eğer aksi bir şey olmazsa ve Dilek içeri girmekten korkmazsa tamam. Bu uyuşturucu meselesinin foyası ortaya çıkar. Biz de birer kahraman oluruz. Ne güzel olur ama. Biz planı yaptık. Gamze, Mert ve Dilek evlerine gideceklerini söylediler. Yarın aynı yerde buluşacağız. Macera başlıyor.

Yıkık kulübeye giriş

Sabah dayımdan yine izin kopardım. Dilek, Mert ve Gamze hepsi benden önce gelmişlerdi. Çok heyecanlıydım. Bu yıkık kulübenin etrafında dolaştık. Taştan bir kapı vardı. Gamze bunu fark etmişti. Bize de bu kapıyı gösterdi. Sanırım giriş buradaydı. Buradaydı ama kapı öyle bildiğimiz bir kapı değildi. Demek ki bir şifresi var. Ama o şifre ne olabilir?
Bu arada takım elbise giyinmiş temiz kıyafetli kısa boylu bir adam kapının oraya doğru geliyordu. Hemen tenekelerin oraya saklandık. Adam kapının önüne gelince ‘’Maskeli hayaletler’’ dedi. Ben buna çok sevindim. Dilek, Gamze, Mert’te çok sevindiler.
Neyse kapı açıldı. Şifreyi öğrenmiş olduk. Bu bizim işimizi daha da kolaylaştırdı.

Şüphelenme

İçeri girmeyi başardık. Adamlar konuşuyorlardı. Onlar konuşmaya dalmışken bizde içeriye usulca daldık. Bir yere poşet, poşet bir şeyler depolanmıştı. Bunlar tabiî ki uyuşturucu idi. Bugün bu uyuşturucu geminin gizli bölümlerine depolanacakmış. İki adam konuşurken duyduk. Dilek ise korkudan altına yapacak. En arkadan kendi geliyor. Üzerinde pembe bir elbisesi vardı. Bir tahtaya takıldı. Biraz yeri yırtıldı. Dilek ‘’ayyy’’ diye bağırdı. Adamlar belikli şüphelenmişti. Hemen uyuşturucu poşetlerinin arkasına saklandık. Az daha adam bizi görüyordu. İşte buydu kalp çarpıntısı. Ama eğer bu adamların eline düşersek kalp çarpıntısını o zaman görürdük. Şüphelenme olayından kurtulduk.
- Ohh bee…

Ama şimdi buradan geri çıkmalıyız. Peki nasıl çıkacağız? İki adam uyurken şifreyi söyleyerek kapıyı açtık ve dışarı çıktık. Yoksa burada kalır ve bizi yakalarlardı.
Ben eve gittim. Dayım uyuyordu. Bende hemen yatağıma gittim. Sabahı sabırsızlıkla bekliyorum.

Kötü tuzak
Sabah uyandığımda dayım kahvaltı yapıyordu. Beni de çağırdı. Ben ise arkadaşlarımla ders çalışacağımı söyledim.
Buluşma yerinde sadece Gamze ve Mert vardı. En sona Dilek geldi. Belliydi ki korkuyordu. Ve bize şunu söyledi:
- Başımıza bir bela gelebilir. Gamze, Mesut, Mert ben bu işten vazgeçtim. Ailemiz meraka düşer.
- Ben böyle düşünüyorum.

Her şey kader. Kader de ne varsa alnının yazısında ne varsa onu yaşarsın. Hem maceraya atılmak için risk gerek. Maceraya atılıyorsan tehlikeye de hazır olmalısın.
Dilek yeniden konuşarak:
- Dikkat et o tehlike seni öldürmesin.
Ben hiç aldırmadım. Nasıl olsa bu işi başaracağımızı düşünüyordum.
Evet. İçeri girmek üzereyiz. Şifreyi söyledik. Kapı açıldı. Biz bir adımımızı attık üzerimize bir file düştü ve bizi içine aldı. Ne yapacağımızı bilemiyoruz. Dilek ağlamaya başladı. Bu arada o sesi yeniden duyduk. ‘’ben size ne demiştim buradan uzak durun’’ diye bir ses duyduk. Dilek ağlamasını devam ettiriyordu. Bu sesin sahibi bize doğru geldi. Yüzü bir hayaleti

Benimsetiyordu. Daha doğrusu yüzüne bir hayalet maskesi takmış siyah pelerinli bir adamdı. Dördümüzde korkudan ölüyorduk. Şimdi dayım, annem, babam ne yaparlardı. Hele birde dayım duyarsa annem duyarsa.
Sonra hepimizin elleri ve ayaklarını bağladı. Sonra yeniden konuşmaya başladı:
- Size beladan uzak durun demiştim. Siz istediniz. Mert çekinmeden:
- Siz neden bu hayalet maskesini takıyorsunuz?
- Sana ne bee. Diye bir tokat attı Mert’e. Mert ağlıyordu. Bu arada Mert’e
- Oğlum erkek adam ağlar mı?
Maskeli adam:
- Ooo.. bizim beyefendi erkeklik yapmayı biliyor.
Dedi ve gitti. Dışarıdan kapı açılınca hava kararmıştı.

Dayım beni çok merak etmiştir.

Dayım meraklanıyor önce annemi sonra polisi arıyor

Dayım sanki hapishanedeki gibi odada dolanıyormuş. İki de bir saate bakıp duruyormuş. Zaman çok geç olmuş. Dayım ne yapacağını bilemiyormuş. Önce polisi aramayı düşünmüş sonra annemi aramaya karar vermiş. Onları da telaşlandırmak istemiyormuş. Ama başka çaresi kalmamış. Annemi aramış. Annem haberi duyunca ağlamış. Çıldırmış. Sabah hemen buraya geleceklerini söylemişler.
Dayım sonra hemen polisi aramış. Polis aramaya başlamış. Elinden geleni yapacağını söylemiş. Sonra dayım kayıp haberi olarak gazeteye ilan vermiş. Mert, Gamze ve Dileğin aileleri de perişanlar.

Annemler gelmiş
Sabaha doğru annem, babam Ecem bile dayım gile gelmiş. Annem ağlıyormuş.
- Ben Mesut’suz mesut olamam diyormuş.
Babamda ağlıyormuş.
Dayım dövünüyormuş. ‘’Her şey benim yüzümden oldu’’ diyormuş.

Hayalet maskeli adam televizyon seyrediyor

Buradan çok sıkılmıştım. Dileğin dediğine şimdi hak veriyorum. Bizim macera nemize?
Bu arada hayalet maskeli adam televizyonu açtı. Tüm kanallar bizi gösteriyorlar. Hatta haberlerde bile.
- Merhaba arkadaşlar yurttan ve dünyadan haberleri sunmak üzere sizlerleyim. Ankara’da dün akşam üzerine doğru

On yaşlarındaki dört çocuk kaçırıldı. Oynarken kaçırılan çocuklar aranıyor. Görgü tanıklarına göre kaçıranın hayalet maskeli bir şahıs olduğu tahmin ediliyor.
Bu haberi duyduktan sonra hayalet maskeli adam televizyonu kapattı. Sonra bize:
- Lan veletler. Benim sayemde ünlü oldunuz. televizyona çıktınız.
Bu adam deli gibi. Gibi mi bence deli. Hem yüzünü niye saklıyor ki anlamadım.
Şimdi buradan kaçmalıydık. Yoksa Allah korusun hepimiz tahtalı köyü boylardık.
Bir adam geldi. Bu hayalet maskeli adama işaret etti. Sonra hayalet maskeli adam şifreyi söyleyerek dışarı çıktı. Sanırım şu uyuşturucular buradan gidecek.
Maskeli adam gidince:

- Arkadaşlar buradan kurtulmalıyız. Tamda uyuşturucuyu gemiye gizlice yüklerken suçüstü yaptırabiliriz polise. Tabiî ki önce şu ipleri çözmemiz gerekiyor. Sonrada buradan kurtulmamız.
Dilek:
- Adam ne dedi? Siz eğer gördüğünüzü kimseye söylemezseniz size bir şey yapmam dedi.
Hemen atladım konuşmaya:
- Ama Dilek bu adamlar yurt için kötü şeyler yapıyorlar. Onları polise söylememiz gerek.
Sessizlik yeniden başladı. Ellerimi ne ile çözebilirim ki? Cebimde bir sivri taş var. Belki bununla ellerimizi çözebiliriz. Hemen taşla ipi koparmaya çalıştım. Biraz koptu. Hadi biraz daha… Evet… Sonunda ip koptu. Hemen Gamze, Dilek ve Mert’in

Ellerini çözdüm. Sonra bir delik vardı. Bu adamlar ne yapıyorlar diye bu delikten baktık. Adamlar kumaş depo ediyorlardı. Vapura ama o kumaşların içine kimse görmeden eroin yerleştiriyorlardı.
Buna göz yumamazdık. Peki polisi nereden bulacaktık? Polisi aramamız için bir telefon gerekliydi. Gamze buralarda bir telefon kulübesinin bulunduğunu söyledi. Vapura mallar,

Konurken bize şifreyi söyleyerek bu yıkık kulübe gibi görünen uyuşturucu depo yerinden çıktık. Gamze’nin dediği doğruydu. Bir telefon kulübesi vardı. Hemen 155’i aradık. Polise olan bitenleri anlattık. Adresi de verdik. Ve en yakın polis karakolunu aramaya başladık. Tam arayacaktık ki Mert:
- Bence buradan ayrılmayalım. Birazdan polis gelecek zaten.
Evet Mert’e hak verdim. En iyisi burada beklemekti.
Bu arada mutlu haberi annem, babam, dayım herkes duymuştu. Babam polis karakoluna gitmiş. Karakolun önünde gazeteciler falan varmış. Hepsi bu konu ile ilgili bilgi edinmek istiyorlarmış. Babam da güzel bir açıklama yapmış.

Muhabir: Efendim çocuklar için yeni bir gelişme var mı?
Babam: Evet var. Çocuklar bulunmuş.
Muhabir: Verdiğiniz bilgi için çok teşekkür ederim.
Evet aralarında geçen konuşma bu idi. Birazdan polis geldi. Bu adamları suçüstü yakaladı. Ohhh… Ne güzel olmuştu. Sonra polis bizi evimize götürdü. Annemin, babamın boynuna atladım. Onlarla olmaktan çok mutluydum.ben ailemi çok seviyorum. Bu olaydan sonra adım ‘’Kahraman Mesut’’

Oldu. Tabiî ki canım arkadaşlarımı da unutmayalım.
Şimdi bu hayalet maskeli adam bizi korkutmaya çalıştı ya ama aslında hayaleti ancak hayal edebiliriz. Bu olayı arkadaşlarıma da anlattım.
KAHRAMAN BİR ÇOCUK OLDUĞUM
İÇİN ÇOK MUTLUYUM.

NOT: tabiî ki arkadaşlarımı unutmayalım değil mi?


SON

Burcu UÇAK
ADANA-TEMMUZ-2006

Burcu Uçak
Kayıt Tarihi : 13.10.2006 15:10:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Değerli okurlarım; Umarım bu güzel kitabı beğenirsiniz. Küçük bir çocuğun macerasız hayatı birden can buluyor.

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Aşık Külhanî
    Aşık Külhanî

    yürekten kutluyorum.Mükemmel bir anlatımla sunulmuş, çok güzel...tam puan....

    Cevap Yaz
  • Münevver Düver
    Münevver Düver

    Sevgili küçüğüm bu ne güzel hikayeler hariksın. başarılarıyın devemını diliyorum.sevgilerimle .

    güneyin kızı ADANA'nın küçüğüne sevgiler

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (2)

Burcu Uçak