Burası dünya…
yüksek sesle konuşanların daha çok duyulduğu,
ve fısıltıyla sevenlerin
daima kaybettiği yer.
Burada en çok acı çekenler
en çok gülenler olur bazen,
çünkü gözyaşı
her zaman gözden akmaz.
Burada düşünmek bir yaradır,
duygulanmak bir eksiklik sayılır.
İçine batanları anlatmazsın,
çünkü bu çağda anlatmak da
açılmak da zayıflıktır artık.
Sen sustuğunda anlasın isterdin,
ama kimse bakmaz gözünün içine artık
çünkü gözler,
yalnızca vitrinlere değer burada.
Bir şiire benzetmek istedin ömrü
narin ve anlamlı.
Ama herkes roman peşindeydi:
uzun, gürültülü, çarpıcı.
Senin zarafetin
onların cümlelerine fazla nazikti.
Kırıldığında dikkatlice topladın içini,
kimseyi suçlamadan.
Ama senin o dikkatli toplayışına bile
“abartıyorsun” dediler.
Kimse bilmedi
bir hassas kalp kırıldığında
tüm evrenin nasıl göçtüğünü içeriye.
Bu dünya,
kaba ellerle kurulmuş bir saat gibi
her şeyi hızla ölçer,
hassas olanı
geri kalmış sayar.
Sen bir çiçeğe uzanırken şiir gibi,
onlar
çim biçme makinesiyle geçtiler üzerinden.
Çünkü narin olanı anlamak
emek isterdi
onların ise zamanı yoktu.
Seni hep yanlış anladılar:
Nazik olduğunda yalakalık sandılar,
sessiz kaldığında suç.
Çok düşündüğünde paranoyak,
az konuştuğunda soğuk dediler.
Oysa sen sadece
bu gürültülü dünyada
kendine ait bir dinginlik arıyordun.
Birini kırmamak için
kendini kırmak ne demek
bilmiyor kimse.
Sen öğrendin,
her gün bir parçasını yitirdin
başkalarına yer açarken.
Onlar oturdu,
sen ayakta bekledin.
Ve herkes rahat etti
sadece sen üşüdün.
Kahkahanın yankılandığı yerlerde
senin en çok sustuğun zamanlardı.
Çünkü bazı gülüşlerin
arkasında boğulmuş nice cümle vardı.
Kimse duymadı
senin içinden geçen sessizliği.
Herkes sadece
dışındaki “normal”i gördü.
Senin ise
için delik deşikti.
Sevdiğin her şeyin
birer birer yitip gittiğini görmek
bir tür sessiz çığlıktı.
Hayvanları sevdin,
ağaçları,
karşılıksız iyiliği,
yağmuru
ama dünya hep
pet şişe, beton, menfaat ve aceleyle döndü.
Ve bir gün
anladın ki bu dünya,
senin gibi insanlar için değil.
Nazik olanı ezer,
düşünceli olanı yorar,
derin olanı yüzeyde boğar.
Sen içini yazdın belki bir deftere,
ama okunmadı
çünkü insanların çoğu
başlıklardan fazlasına bakmaz.
Yine de küsmedin hayata.
Bir çocuğun başını okşarken,
bir kedinin aç mamasına
sessizce mama koyarken,
birine söylemeden şiir olurken
yüreğinden bir parça daha kopardın.
Ve kimse fark etmedi
senin ne kadar eksildiğini
ne kadar çoğalttığını onlar adına.
Bir gün sorarlarsa seni:
“Kimdi o?”
desinler ki,
“Kalabalıklarda susmayı bilen bir şiirdi.”
“Yumuşak bir bakıştı,
sert bir çağın ortasında.”
“Bütün kırılganlığıyla dimdik yürüdü,
ama her adımı bir şiir kanattı.”
Çünkü bu dünya…
hassaslar için cehennem,
ama şiir için
sonsuz bir mezarlık.
Ve sen
ölmeden önce
bir şiir kadar güzel öldün.
Kayıt Tarihi : 8.7.2025 09:02:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!