Harun Guven Şiirleri - Şair Harun Guven

Harun Guven

Düş kokulu gecelerden gündüze,
Erdimde bulamadım yar yolumu.
Zifir karanlık içinden güneşe,
Doğdumda çözemedim yar oyunu.

Saniyeyi saydımda vakit yokmuş,

Devamını Oku
Harun Guven

Geleceği aydınlatacak kıvılcımın yoksa,
Yanardağ olsan neye yarar...
İnsan yarına bir düş kuramıyorsa,
Bugün yaşamışsın neye yarar...


Devamını Oku
Harun Guven

Senin sevdan bir sır yaşıyorum ben,
Nefes diye içime çekiyorum ben,
Sen bilmesen bile seviyorum ben,
Aslında sende biliyorsun yar...


Devamını Oku
Harun Guven

Hadi gel bir darağacı kuralım,
Sen beni as; ben seyre dalayım...
Sallansın bedenim ilmekte yavaş yavaş,
Açık kalan gözlerimle önce sana bakayım...

Canım çıkarken boğazımdan,

Devamını Oku
Harun Guven

Saki gam doldur şu kadehime,
Sek efkar içmek istiyor gönlüm.
Hadi, öylece bakma yüzüme,
Demli bir sitem besliyor gönlüm.


Devamını Oku
Harun Guven

El açmanın, yalvarmanın, dilemenin ve duacı olmanın tüm hazzıyla, tek olan ve eşşiz yaratıcının merhametine sığınarak kalemime süt emziriyorum bu leyli gecede... Salatu selamlarla alemlere merhamet intisab eden, resul diye inleyen Mekke fakirlerinin dualarına ortak olarak; tertemiz bir beyaz sayfadan sesleniyor sözcüklerim... Yemenli Veyse, Erzurumlu İbrahim Hakkıya, Somuncu Babaya, Eyüp Sultana, Bayraklı Babaya elçilik teklifinde bulunarak başlıyor merhamet dileklerim... Ellerinde çaputlarıyla dilek dileyen yurdum insanının niyeti kadar saf ve temiz bir silsile ile ama batıldan uzak bir ibadetle sesleniyorum. Süphan olanın aşkına, resul olanın aşkına, Eba Bekir, Ömer, Osman, Allah' ın aslanı Ali' nin aşkına yazıyorum...




Şahit tutup leyli mektuba; muhabbetin sır sarhoşluğundan Bişr-i Hafi riyasetiyle yazıyorum... Sarı Saltuğa, Dursun Fakıha, Şeyh Edabali' den Osman Gaziye, Üftade' den Mahmud Hüdayi' ye, Hacı Bayram-ı Veli' den fetihler sulatanı Akşemseddin hazretlerine, daha el vermiş nice erenlerin duası üzre koca bir milletin dualarıyla yazıyorum...

Devamını Oku
Harun Guven

Şahın divanında eller oturur
Mah cemalini döndürdü bizden
O post tektir pir şaha yakışır
Hırsızlık edip çaldırdı bizden...


Devamını Oku
Harun Guven

Sana bu mektubu gecenin sessiz ve sensiz koynunda yazıyorum. Tüm kainat sus pus otururken kendi köşesinde, ben yüreğimin bir köşesinden akıtıyorum kanımı dışa... Sessizliğin bile gıpta edeceği kadar sessizce vede sensizce yazıyorum... Ellerimi koyuyorum sağ göğsüm üzre, sağ duyuya ait ne varsa döküyorum, belki sessiz ve sensiz haykırışların hayrını görürüm diye...




Bir köşeye atılmış kullanışsız bir eşya gibi; yada bütün kapılar üzerine kilitlenmiş cezalı bir çocuk gibi; sahipsiz, kaybolmuş, kimsenin beş duyusuyla algılamadığı bekleyişlere gark olurken hislerim, en safi duygulardan isyan damlayan bir yağmur gibi çiseliyorum sokaklara, yollara vede çok sevdiğin, fazlada eskimemiş kordona... Etrafımda çatlamış dudaklarıyla teselli veren meşrepsiz suratlara gülüyor gülüyor inadına gülüyorum... Dipsiz kuyu gibi, karanlığın sonsuzluğu yada evrendeki bitmeyen nizamın tekdüzeliğine benzeyen hayatlar sürüyorum dolu dizgin atlarla. İçime ne atarsam atayım kaybediyorum en kuytularımda... Ne kadar kararırsa kararsın sonsuza giden sevişlerim; siyah-ı siyah dahada siyah oluyorum... Gözlerinin karasına boğuluyorum. Güneşi doğuruyor, ayları batırıyorum, bazende yıldızlar kaydırıyorum yüreğimden, sana doğru...

Devamını Oku
Harun Guven

Sine-i Dem' de sebebine intizar ettiğim bir kader çizgisindeki ayrılmış bir kaderin tercümesiyle gecenin kıyısında tekrar ve tekrar inadına sessiz ve bana inat olan sensizlikle yazıyorum... Işık düşmesede sana doğru, ben aydınlanma çağıma girmiş bulunmaktayım... Elleri umud ve umudu üşüyen bir çift elin sihriyle, leyl olan kainatın hafif hafif seslerini duyuyorum... Kah gülüyorum kah gülüyorum ve hep gülüyorum... İnadına tekrar ve tekrar gülüyorum... Ve gülerek leyl' e gönderiyorum bu sefer...




Gülmek öğreticisidir aslında üzüntünün...Ayağını yere bastığında nasıl ki yerin varlığını anlarsan, işte ancak gülerek anlarsın üzülmenin huzursuzluğunu... Kalemim gülsün, kağıdım gülsün, mürekkebim gülsün, gül bezeli sözcükler gülsün diyerek; gül kurusu akşamlardan dost hasretiyle yazıyorum... Gülmeyen kadere dik durmak için ama bir o kadarda kabullenmişlikle, bir palyaço suratı çiziyorum en güleninden... Sahnede bir perdelik tiyatronun kimi zaman başrolündeyim, kimi zaman ise bir figüran oluveriyorum... Güldürdüğüm insanların aslında, ben haline gülüyorum... Muhabbet duymanın şerefine nail olamamış, saygı ifadelerini sunan; bakan ama göremeyen, işiten ama duyamayan, dokunan ama hissedemeyen sevgi yoksulu, his garibesi, taşlaşmış bünyelerdeki güzelliğe gülüyorum... Gülün etrafının dikenli olması elbette gülün güzelliğini örtpas etmez, işte neden gül gibi bir güzelliğe; Mevla neden diken vermiştir, bunu çözmekten acizim... Demek ki bildiği bir şey var diyorum...

Devamını Oku
Harun Guven

Bir kale kurarsın bütün servetinle
Derler ki kumdan...


Şah, sultan, kağan olmak değildir derdin de
Farkın kalmaz köleden, kuldan...

Devamını Oku