Hallâcî Lisanla: "Millet-i Zât ve Ulûs-u Şehâdet"
Millet, Zât’ın zuhûrudur,
görünmeyen ama var olan…
O, halktan evvel halk olandır.
Millet, ruh-i kadîmdir;
ezelde Levh-i Mahfûz’a işlenmiş bir niyettir,
bir kelâm-ı mukaddes gibi
insan kalbine sır gibi nakşolunur.
O, Hak’tan düşen ilk nefes gibidir.
Kavm değil, renk değil, soy değil…
Millet; gönülden gönüle geçen ilâhî bir sadâdır.
O sadâyı duyanlar, aynı secdeye düşer.
Ama Ulus, o ruhun zamanla cisimleşmiş suretidir.
Ulus; şehâdettir — yani görünen âlemdeki birliktir.
Bir sancak altında toplanan nefs-i vâhid gibidir.
O, akd-i siyasîdir,
rahmânî bir muradın yeryüzündeki yansımasıdır.
Millet, aşkın cemîlidir;
Ulus, aklın tertîbidir.
Millet, mecnûn olanların içten kavuşması;
Ulus, Leylâ’nın sultanlık tahtıdır.
Millet, Hak’tan gelen bir nefesle
“Ben O’yum” diyenlerin hikâyesidir.
Ulus, o “ben”in;
“biz” olabilmesi için çizilmiş hudûdudur.
Millet; ilmin ledünnî kaynağıdır,
gönül ehlinin hâfızasında saklıdır.
Ulus; zâhirde yazılmış ferman,
kadîm bir hakikatin şerh edilmiş nüshasıdır.
Millet, “Ben O’yum” diyen aşkın coğrafyasıdır.
Ulus, “Biz, birbirimizle O’nu yaşarız” diyenlerin medeniyetidir.
Ey âşık!
Eğer milletin ne olduğunu anlamak istersen,
ayna değil, ateş ol!
Yak kalbini,
orada milletin ne olduğunu görürsün.
Ve ulusu anlamak istersen,
yanan kalbini su ile sınırla,
bir düzene koy, bir forma sok...
İşte orada ulus zuhur eder:
Ateşin sûret giymiş hâli...
İşte Hallâc-ı Mansûr diliyle,
birlikte yanmanın
ve birlikte yaşamanın
sır dolu hikâyesi budur.
Kayıt Tarihi : 2.8.2025 20:06:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!