Dağ vurup
Gölge savurduk
Hüznün ağdığı
Hersli vadilerde
Yalaza ökümen ruhumuz
Yanmaya hep nazırdı
Ebedî şimdilerin yarınları gibiydik
Sonsuzduk lakin hep yarındık.
Acaba neresindeydik zamanın?
Kaçı gösteriyor Müjgan saatin ?
Şimdi bir rüzgâr eser
Karıncalar soluklanır dizlerinde
Ertelenmiş bir tebessüm
Kopar inceldiği yerden saçlarının
Saçların ki hürriyetin ökseleridir
Dolanır karıncanın vehmine
Yerkürenin sonsuz Bazarovları arasında
kaybolmuştum.
Yahut kayıp doğmuştum.
Sonsuz karanlık masama tünemişti
Ay ışığı sayısız vedalarımın turnusoluydu
Giden apaçık bendim.
Sensizlik bembeyaz bir ormanda
Apaçık koşturan
Yılkı bir kula kadar çaresiz.
Bir çam uçsuz ovaya;
Cesur, itidalli.
Bir gölgenin elçisi bu
Bir sığla ağacı düşün
Yaprakları utancından kızarmış olsun.
Utancından ama
Öyle sonbahar falan geldi diye değil,
Bildiğin nisan ayının ortasında kızarmış
Utancından.
Söylediğim ne varsa dünden
Bir öğüt
Yahut bir övgü kendime
Hiçbiri bu şiire ilham olmadı.
Geçmişime haslet
Çaylak yaşlardan nasiplenmek ümidiyle
Tarih olan saniyeleri
Gökyüzünü çehreme sığdıran rüzgârdan
Çok daha önemsediğim yaşdayım
Etraf beynimizi tekrara düşüren sonsuz kayboluş imgeleri ile mücehhez
Pazarlar yeni sokaklar bulmuş kendilerine,daha modern
Yetenekli bir çocuğun dramında saklıydı efsunkâr bakışının mavi şapkası.
Bakışlarına kar yağıyordu
Çocuğun dramı ayaz.
Malumatım da yok mavine dair
Bilinen ile bilinmeyen arasında bekliyorum.
Acıyı da muhteşem bir bilgi olarak görüyorum artık Müjgan
Birisi çıkıp insanı palamarla insanlığa bağlasaydı;
Titanik batmayabilirdi.
Çünkü ben hiç palamarı koparacak bir takaya rastlamadım azizim..
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!