Güzel Ahlak Örneği Dedesilli İbrahim Hoca

Aykar Veli
51

ŞİİR


3

TAKİPÇİ

Güzel Ahlak Örneği Dedesilli İbrahim Hoca

Güzel Ahlâk Örneği
DEDESİLLİ İBRAHİM HOCA

Babam okuma tutkusu bitmeyen bir köylü çocuğuymuş. İlkokulu bitirdiği yıllarda sınıf arkadaşı Hasan Ercan Denizli’de ortaokula yazılmış. Arkadaşının okumaya gitmesi babamın okuma ateşini alevlendirmiş. Dedeme okumak istediğini söyleyince, “Çiftimi çubuğumu kim işleyecek?” deyip şiddetle karşı çıkmış dedem. Yıldızlı bir yaz gecesi babam gizlice azık torbasını hazırlamış ve evden kaçmış. Denizli’ye gidip bir yolunu bulup okumakmış amacı.
*
Sabah olunca ev halkı bakmışlar ki çocuk yok, telaşa düşmüşler. Evde, köyde, ovada, dağda aramadık yer bırakmamışlar. Bulamayınca komşu köylere dağılmışlar çocuğu bulmak için. Halamın kocası, yedi yerinde süngü ve kurşun yarası olan Poyraz Halil dedemiz eşeğe binmiş Karahöyük Pazarı’na gitmiş. Babamı orada Denizli’ye gidecek at arabası ararken bulmuş. Babama “Oğlum okumak istiyorsan seni İbrahim Hoca’ya götüreyim, hem çiftini çubuğuna sürer, hem okursun,” diye avutmuş ve köye geri getirmiş. (1934)
*
Ertesi günü babamı elinden tutup İbrahim Hoca’ya teslim etmiş. Babam askere gidinceye kadar ve askerlik sonrası uzun yıllar İbrahim Hoca’nın karşısına diz çöküp Kur’anı Kerim ve dini eğitim görmüş. Oradan edindiği bilgilerle önce muhtarlık adına, sonra da sınava girerek Köyiçi Mahallesi Camisi’ne kadrolu imam olmuş. (1963)
*
Babamın bu anılarını dinledikçe ve anamın dini bir konuda bir şey konuşulsa, “İbram Emmim şöyle derdi, İbrahim Emmim böyle yapardı,” yorumlarını duydukça hiç görmediğim ve benim doğduğum yıllarda Hac görevine gidip orada vefat eden, aradan yıllar geçmesine karşın köylünün dilinden düşmeyen İbrahim Hoca’ya karşı merakım artmıştı.
*
Babamın anılarından anladığıma göre o yıllarda İbrahim Hoca’nın bilgisini tartacak kimse yokmuş köyde. Dini konularda ne söylediyse doğru kabul edilmiş. Ancak onu köylünün dilinden düşürmeyen bilgisinden çok kişiliğinin sağlamlığı olmuş. Kimseye karşı kötü söz söylemeyen, dobra dobra, yalansız dolansız, hatır kırmayan, toplum yararına işlerde önayak olma özellikleri onu unutulmaz kişilerden yapmış. Özetle öğrendiklerini harfi harfine yaşamında uygulayan bir din adamıymış.
*
İbrahim Hoca Dedesil’de Hocalar sülalesinden Ali Efendi’nin oğludur. Köyümüzde okur-yazar olanın bir elin parmakları kadar az olduğu çağda (19. yüzyıl sonlarında) Ali Efendi (1870-1929) köylünün mektuplarını okuyan, dilekçelerini yazan mürekkep yalamış kişilerden biriymiş.

*
Ali Efendi’nin ilk eşi Zeynep Hanımdan olan İbrahim Hoca 1889 yılında Dedesil’de doğmuş. Annesinin genç yaşta bu dünyadan göçmesiyle İbrahim Hoca küçük yaşta öksüz kalmış. Babasının yeniden evlendiği cici (üvey) annesi Şerife’den de altı kardeşi olmuştur.
*
Traktörün köyümüze girdiği yıllara kadar (1970-1980) Dedesil çocuklarının kaderi Karakova Çayırı’nda öküz gütmekti. Gökpınar’da veya Dalaman Çayı’nda suya girerler, ova suyu içe içe dudakları çatlar, yüzlerin güneş yanığı, yanakları pul pul olurdu. İbrahim Hoca da aynı kaderi yaşamış çocukluğunda.
*.
Acıpayam Dedesil’de 19. yüzyıl sonlarında iki medrese varmış. Topal Hafız namıyla bilinen, kurra hafızı Ali Efendi’nin (Madenlerden) köyden ve çevre köylerden gelen birçok öğrencisi varmış. Kasımlar’dan Hacı Hüseyin Ağa (büyük dedem) bu medresenin baniymiş. Diğer medrese Küçük Hasan Efendi (Demirkayalardan) medresesiymiş.

İbrahim Hoca (Zoylan) okumaya oldukça meraklı bir çocukmuş. Ama okuma olanağı yok. On iki yaşında üvey ana çilesinden, bitmez tükenmez işlerden usanıp okumak için evden kaçmış. Doğruca Yatağan’a varmış. Orada bizim köyden kendisinden birkaç yaş büyük varsıl sayılan ailelerin çocukları okuyormuş. (Kasımların Hacı Efendi, Hacı Yusufların Yusuf ve Koca Erkeklerin Ömer) Onlara “Ben de sizinle kalayım ama param pulum yok,” demiş. Onlar da “Bizimle kalabilirsin ancak odamızı temizleme, ortalığı düzeltme, yemek yapma, bulaşık yıkama işlerini sen yapacaksın,” demişler. Küçük İbrahim çaresizce kabul etmiş.
*
Yatağanda Mehmet Sait Efendi ve oğlu Arif Efendi’den ders almaya başlamışlar. Kısa sürede Yatağan Medresesi’nde zekiliği ve çalışkanlığıyla dikkatleri üzerine çekmiş. Yüzlerce öğrenci içinde en güzel Kur’an okuyan öğrenci olmuş. Sekiz yıl Yatağan’da eğitim gördükten sonra icazetini (diplomasını) almadan Konya’ya gitmiş. Orada da iki yılı aşkın eğitim görmüş. Köyüne dönüp Yukarı Mahalle Camisi’nde gönüllü imamlığa başlamış.
*
Vaazlarında heyecanlı, coşkulu bir dille konuşurmuş. Deyim yerindeyse kürsüde “sallarmış satırı.” Derin dini bilgisi ve sağlam kişiliğiyle çevrede ün yapmış. Ramazan aylarında Acıpayam ve Denizli merkez camilerinde gönüllü vaazlar vermiş. Denizli’nin Millî Mücadele kahramanı Müftü Ahmet Hulusi Efendi gibi din adamlarıyla tanışmış. Ona müftü olması için tekliflerde bulunulmuş ama İbrahim Hoca’nın bu önerilere sıcak bakmadığı söylenmektedir. Cuma günleri uzaktan yakından birçok insan onun vaazların dinlemek için Dedesil’e gelirmiş.
*
Sırtında cübbeye benzer siyah bir paltosu olurmuş. Kahverengi fesine doladığı beyaz bir puçu sallanırmış omuzlarından. Elinde doksan dokuzluk tesbihi ve bostonu eksik olmazmış. Beyaz sakalı, sade duruşuyla ve güleç yüzüyle eren kişilere benzermiş.
*
Bizim köyden, çevre köylerden, Çameli, Çavdır, Gölhisar, Tefenni, Karamanlı, Fethiye taraflarından öğrenciler gelirmiş Kur’an öğrenmek için. Darıveren gibi yakın köylerden gelenler akşam evlerine dönerlermiş. Uzaklardan gelenlere yatacak, barınacak yer bulur, yedirir, içirirmiş. Tüm bu hizmetler ve verdiği eğitim için beş kuruş almazmış.
*
Günümüzde altına verilen makam aracını beğenmeyenlerin, milletin vergileriyle seyyah gibi Dünya’yı dolaşıp, bir eli yağda, bir eli balda olanların kulakları çınlasın!.. “Atatürk ve tek parti dönemlerinde Kur’an yasaklanmıştı, Kur’an öğretilmiyordu,” diyenler de İbrahim Hoca’nın yüzlerce öğrenciyi 1930-1952 yılları arasında nasıl okuttuğunu düşünerek bulanık zihinlerini aydınlatsınlar!..
*
İbrahim Hoca’nın yetiştirdiği öğrencilerden en tanınanı 1963 yıllarında Denizli Müftüsü olan, daha sonra iki dönem milletvekilliği yapan rahmetli Sami Aslan’dır. Babam Ali Aykar, oğlu Ali Rıza Zoylan öğrencileri arasındadır. (Soyadlarını Hatipoğlu olarak değiştirmişlerdir.) Birçoğunu tanıdığım ve tek tek yazmaya gerek görmediğim onlarca din görevlisi ve öğretmen ilk bilgileri ondan almışlardır. Torunu İbrahim Hatipoğlu Diyanet İşleri başmüfettişliğinden emekli olmuştur. “Bizim köyden çok din görevlisi ve imam çıkar,” diyenler bu kaynağın İbrahim Hoca olduğunu bilirler mi acaba?
*
İbrahim Hoca inandığı gibi yaşayan, ikiyüzlü olmayan, temiz ahlâka öncelik veren bir din adamıymış. Sokakta gördüğü bir taşı birilerinin ayağına takılır diye alıp kenara koyan, çocukların başını okşamadan geçmeyen, anlaşmazlıklarda araya giren yapısıyla köylünün ve çevresinin gönlünde taht kurmuş. Kahveye ve bir topluluğa geldiğini belirmek için bastonunu tıklatırmış. Kağıt, kürek oynayanlar, uygunsuz oturanlar hemen kendilerini toplarlarmış.
*
Bir Ramazan Bayramı arifesinde kasaptan et almak için kuyruğa girer. Kuyrukta bekleyenlerden biri de köyün ayyaşlarından biridir. Bizim ayyaş Hoca’yı kuyrukta beklerken görünce kendini çeki düzen vermeye çalışır. Kuyrukta bekleyenlere haykırır: “Siz utanmıyor musunuz ulan, Hocam gibi bir ulu kişi kuyrukta bekletilir mi? Çekilin bakayım, Hocam geç öne, bak kasap, Hocaya en iyi yerinden et kes!” der. Hoca kuyruğu bozmak istemez, sıradan çıkmaz ama, ayyaş laf dinlemez. Hoca eti alır, “Haaa, kasaptan et almak için, sarhoş da lazımmış hayatta” demiş. Bu küçük anı onun halkının her kesimden insan tarafından saygı duyulduğunu gösteren bir örnektir.
*
Çağında birçok molla, hoca sıfatlı kişiler muska yazma, okuma, üfleme, cin toplama gibi işlerle uğraşmasına karşın İbrahim Hoca bu gibi batıl inançlara dönüp bakmamış ve şiddetle eleştirirmiş vaazlarında.
*
İbrahim Hoca ahlak olarak Peygamber Efendimiz’i örnek almayı özen gösteren ve Resûlûllah sevgisiyle dopdolu bir müminmiş. 1952 yılı Hac hazırlığı yaptığı günlerde, bir Cuma hutbesinde “Muhterem Cemaat, Peygamberimiz 63 yaşında vefat etti. Ben de, 63 yaşındayım. Benim bu yaştan sonra yaşamamın bir anlamı yok. Rüyamda Peygamberimiz Hz.Muhammed S.A.V’i gördüm, İbrahim gel bana!” dedi. Ben de ‘Geleceğim ya Resûlûllah’ dedim. Gönlümden ona komşu olmak geçiyordu. Ancak, o toprak beni kabul eder mi bilemem ki,” demiş.
*
1952 yılında hac görevi için köyden çıkmış. Yanında benim dedem Kunduracı Mehmet Aykar, Hacı Yusuflardan Ali Paşa ve oğlu Hüseyin Argün de varmış. İzmir’e kadar trenle, sonra gemiyle koca Akdeniz’i geçerek, Süveyş Kanalı ve Kızıldeniz yoluyla Cidde’ye varmışlar. Oradan kervanlarla Mekke’ye ulaşmışlar. O yıllarda Arabistan yokluk ve yoksulluk içinde perişan bir durumdaymış. Hacılar güç koşullarda görevlerini yapmışlar. İbrahim Hoca bu zorlu koşullarda döneceği günlerde ishale yakalanıp, bizim köylü Hüseyin Argün’ün kollarında ruhu teslim etmiş. Oracıkta toprağa verilmiş. Peygamberimizle komşu olma muradına ermiş... (14.09.1952)
*
İlk eşi Ümmü’den altı çocuğu olmuş. Eşinin vefatından sonra evlendiği ikinci eşi Sultan’dan da bir oğlu olmuştur. Son oğlu Mehmet Ruşen Hatipoğlu ve yeğeni Mehmet Zoylan birer dönem Dedebağı Belediye Başkanlığı yapmışlardır.
*
Çocukluğumda ilk kez babamla bayram namazı kıldığım Dedebağı Yukarı Mahalle Camisi uzun yıllar “İbrahim Hoca Camisi” diye söylenmiş. Bu camiye uğradığımda müezzin Hatip Süleyman Dede’nin camiyi inleten gür sesi kulaklarımda çınlar. İbrahim Hoca gibi ahlâk örneği bir ulu kişinin kürsüde coşkuyla, terlerini sile sile, yürekten gelen konuşmasını düşlerim...
*
Veli Aykar
29 Ocak 2025


Aykar Veli
Kayıt Tarihi : 2.3.2025 13:24:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


KÖYÜMÜN GEÇMİŞİNDE İZ BIRAKAN İBRAHİM HOCANIN YAŞAMI

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!