Geceye güvenme,
gecede ki rüyana da..
Büyüsüne de sakın kapılma..
Çünkü;
Sadece bir güneşlik ömrü var...
Güneşin örttüğü ne kadar hüzün varsa
gece ortaya çıkıyor..
Karanlığın mahşer atlıları gibi
dört nala koşarak geliyorlar...
Bu gece şiir yazmak gelmiyor içimden..
Paslı özlemler tadında ki dilim,
kesikler içinde kanıyor..
Kızıl saçlarının gölgesinde avutuyorum geceyi
Karanlığın içinden kopup gelen bir yıldız gibi,
kayıyorsun avuçlarımdan..
Müziğin damarlarıma karışması,
yavaşca sokulup sonra hızla yayılan bir zehir gibi..
Her notası acıtarak.
Tüm hücrelerimi ele geçirerek.
Gecenin siyahını kanatarak..
Binlerce kez göğsünde dinlediğim şarkı..
Sızlarken burun direğin
gözlerini kapatırsın
bir yumru acıtarak iner
midene doğru..
içinin bulandığını hissedersin
bir öfke büyür sonra
Dilin ''hoşcakal'' dese de yüreğinin diyemediği durumlar vardır..
Tıpkı erken gelmiş hazan mevsimi gibi..
Hiç hazırlıklı değilsindir..
Aniden çökmüş hüzün gibi dilinden fısıltıyla çıkacak olan HOŞCAKAL,
yüreğine acılar ekerek dalgalar hainde yayılır her hücrene..
Gözlerin ötelere bakarken, ellerin titriyerek gidenin arkasından el sallar..
Sen
Suskunluğumda ağlayan çığlığım
söyleyemediğim
içime hapsettiğim aşkım..
Sen
Sıradışı, anarşist bir sevgiydi bu..
Terör estiriyordu yürekte...
Topa, tüfeğe bakmayan
Devrimci bir aşktı bu
Devrimci!
uzaktan göz kırpıyor eylül..
ha değdi, ha değecek hüzün;
gözlerine,
kelimelerine
şiirlerine..
Üşümeyen tenimde
pervasızca gezen
eylül yağmurları
gibisin..
Değdiğin yere bir parça hüzün bırakıp,
.....:((((