Yoğun yalnızlık yine odada yüzüme çarpmaya başlamıştı, bu evde bilmediğim bir enerji olmalıydı; yoksa durduk yerde sürekli bu ruh hali aklıma ve içime başka türlü çöreklenemezdi.Eskitilmiş boyalı mobilyalar, yerdeki kırmızı ve mavinin değiş tonundaki kilim,120watt çıkışlı hopörlörler ve içinde oldukları küp, panjurların tam olarak pembe olmasada yakın tondaki rengi, ışık kapatıldıktan sonra tavanda yanmaya devam eden sunii yıldızlar, ince belli bardaklar, meksika’lıların şapkalarını andıran lamba, herşey benim zevk ve isteğim doğrultusunda edinilmiş eşyalardı.Eşyanın tabiatına aykırı lafı benim evim için çok abes bir tabir olurdu.Müzik setindeki çalan müzik bile bir aşk ve ayrılığı ifade ediyordu ve delirircesine efkarlanıyordum.İyi ama ben böyle büyük bir aşk yada ayrılık yaşamamıştım ki! ! Eee bu üzüntüde nerden çıkmıştı, niye böyle tipik bir şarkı beni efkarlandırıyordu.Kendimi bilmesem arabeskçi diyen ilk ben olurdum kendime.
Birşeyler yapmalıydım, kalktım pencereyi açtım.Derin bir nefes temiz hava doldurmalıydım bronşlarıma.Bunda bile çelişkiye düştüğümü pencereyi açtığımda gördüm.Elimde canımın istemediğini bildiğim halde bir alışkanlık olan sigaranın yandığını farkettim.
Olsun ne zararı var sadece bitene kadar durur dedim kendime.Kafamı pervazdan çıkarıp agzımı sıkıca kapatıp burun deliklerimin içini yakarcasına bir nefes aldım.
Olamaz böyle şey bu gece herşey kötü olmak mı zorunda? Aldığım nefese alt kattan gelen anason kokusuda eklenmişti.Bu meret içki bazen ne kadar çekici kokabiliyordu.Resmen agzım sulandı.Terliklerimi yerde sürüyerek hızlı adımlarla mutfaga gittim.Rakı içmenin bile felsefesini yapan uyuzlara inat kadehe ilk önce iki buz attım ardından su ekleyip en sona da rakıyı koydum bardağa.Yaptığım hinlik hoşuma gitti.Arasıra böyle marjinal tutumlar sergilemeliyim diye düşündüm.Dolabı açıp aliminiyum folyo ile kapatılmış içinde kaşar peynir oldugunu bildiğim tabağı da ekledim bardağın yanına.folyoyu tek hamlede buruşturdum, buruşturma anında bu peyniri bitirmem gerektiğinide düşündüm.Çüşşş dedim aklımdan geçenleri o kısa çizgi olarak adlandırılan”an” da yakalayabiliyordum.Rakı kadehi ve bardakla açık olan pervazın önüne gelmiştim bile.DIŞARIDA CANLILIK BELİRTİSİ OLARAK HİÇBİR ŞEYYOKTU.Köşede yanan feri sönmüş sokak lambasından başka.”içimde sokak lambası yalnızlığı”diyen hasta ruhlu şair de gelmese düşüce kıvrımlarıma çok ayıp olurdu.Ve o da ayıp etmeyiverdi.
Bu duruma bir son vermeli ve birine aşık olmalıydım.Ve olmayan bir sevgiye duyulan hüzünden de kurtulmuş olacaktım.Bu durum bir şekilde vücut bulmuş olurdu.
Extra biri olması lazım değildi, sıradan öpüşse tatmin saglayacak kadar sex bilse, abartılı olmasa da biraz hassas olsa yeterli olurdu.
Ama anlamlı bakmalıydı.Boş boş ve içi yanmayan bir göz olmamalıydı.İfade edecek bir erk olmalıydı yani.Rakıyı agzıma götürüken karar verdim 2 fırt ta hayatına son vermeliydim bu bardağın.İlk çekişte üçte ikisi gitmişti, anlaşılan düşündüğümü yapabilecektim rakı konusunda.Eee o halde bu aşk olayını da çözerdim ben.Tamam karar verdim en kısa zamanda aşık olmalıydım.
Kaşar da resmen plastik tadı vardı, fiziksel olarak bile lastiksel özellikleri.Olayı ironik hale getirip, aferin adamlara plastik tadına da elastikiyet katılmasa anlamsız olurdu.onlarda katmıştı.
Tabakta geri kalan peynir partiküllerini 4. Kattan aşağıya boca ederken yanına sigarayıda iliştirdim.En kötü ihtimalle birkaç saat sonra kediler na-hoş görüntüyü ortadan kaldırırlar.İzmaritse nasıl olsa araziye uyardı.
Ne kadar çok ilişkilendiriyordum herşeyi birbiri ile.
Yatak odasına geçtim.koyu lacivert nevresimimin altına girdiğimde uykum geleceğini biliyordum.
Kötü enerjinin dağıldığını farkettim.Tamam işte aşık olmalıydım ben.
Sabah Bionik bir ses çınlamaya başladı, gözümü bile açmadan elimi uzatıp kapattım.lanet olsun diger saati yine ulaşamayacağım yere koydugumu hatırladım 2 dakika sonra o da çalacaktı.Yeni kararlarla başladığım sabahı bozmamak için 2. Bir bionik ses çıkma ihtimalini ortadan kaldırdım.Yüzümü yıkayıp dişimi fırçaladıktan sonra yüzümü makyaj baglamında çiziktirdim.Bugün siyah elbisemi giymeliyim, siyah çorap, siyah kaban, tabiikii siyah ayakkabı.
Kapıyı çektikten sonra 2. tık sesini de duydup anahtarı çıkardım.Yola geldiğimde küçük küçük parke taşların akşam yagan yağmurdan sonra üzerine bastığımda hangisinin kıyafetimi katledeceğini bildiğim için yürüşüşümde bir ağırlaştırma yapmam gerekmiyordu. Kaldırımın tam ortasından yürüme lüksüm de vardı bugün.Boş olan kaldırımda yürümek ayrı bir hoşyukmuş diye düşündüm.
Kendim ve düşüncelerimle yürürken adımlarımın rutin hızını yavaşlatmaya karar verdigimde sendeleyip dizimin üzerine yere yığıldım.
Çocukluğumdaki gibi bir yanma olunca, dizimin sıyrıldığını anladım.Doğrulup kalkma hamlemde kolumda yabancı bir ağırlık hissetim.
-Bayan birşeyiniz yok ya?
Diye bir sesle sağa döndüğümde, benimle aynı yaşlarda saçının siyah renginin gözüne yansıması gibi siyah gözlü genci farkettim.Hoş bir çocuğa benziyordu ama dinciler gibi ince bıyığı hiçte şık durmuyordu yüzünde.
Teşekkür ederim dedim.
-Bayan birşeyiniz yok ya, isterseniz gelin dükkanda biraz dinlenin
Bütün düşüp karizmayı çizdirenler gibi, hayır birşeyim yok deyip olay mahallinden uzaklaşayım diye düşündüm.
Gence dayanarak ayaga kalkmak için hamle yaptığımda, saçlarının kokusunu hissettim, düz siyeh saçlarından, tanıdığım ama çıkaramadığım çok hoşuma giden kokuyu farkettim.Bütün herşey o anda durdu.Hippnoz edilen denekler gibi tüm kontrolü kaybettiğimi anladım.Bu kokuda neyin nesiydi.fevrim döndü.Otokontrol sistemim temelinden dinamitlenmiş herşeyi kabul edeceğimi anlamıştım.Hiç ses çıkarmayarak gizlice evet mukavelesine imzayı atmış oldum.
Hemen 3 metre ileride kaldırımdan bir metre kadar yüksekteki dükkanına doğru yöneldik.Vitrininde onlarca ışıklı büyüklü küçüklü lambalar vardı, biraz dikkatli bakınca en azından 2 haftadır temizlenmediğini ve tozların yoğunluk kazandığını farkettim.İçeri hızlı adımlarla gidip bir sandalyeyi ben içeri girmek üzereyken yerine getirdi.Oturdum, dizim acıyordu ama acıdan çok aklımda o koku ve nerden tanıdığım geliyordu.
-Çay içermisiniz?
Mümkünse dedim, ilginç bir güç dediği herşeye onay verme zorunluluğu getiriyordu bana.
Ayaga kalkıp kirişteki diafona bastırdı, ses gelmezsse birkaç kez daha basacağını biliyordum.Ben de ne çok şey biliyordum?
Yanılmadım.
2.,3.ve nihayetinde 4. Basışta ses geldi.
-Ne var? ?
-Bize 2 çay dedi.
Bize 2 çay? Ne yani biz mi olmuştuk anında? buda mı hemen sahiplenecekti beni.
Elimi silmem için bir selpak uzattı.Elimi silmek için demedi belki ama ben anlamıştım onun için verildiğini.
-Geçmiş olsun gerçekten kötü düştünüz, birşeyiniz yok ya bayan.
Bu bayan lafı da neyin nesiydi? Saçı böyle kokan birisi bu kelimeyi kullanmamalıydı.
Benim adım, Gülcan dedim.
-Benim ki de CANER, memnun oldum.
Mesajımı almıştı, bir daha asla bayan demeyecekti.Memnun oldum lafından diksiyonunun pek te iyi olmadığı hemen anlaşıldı.çayları masa üstüne bırakan çırak
-Caner abi seninki herzamanki gibi sadece dem
bana dönüp
-Kaç şeker abla?
2 dedim
Masanın çekmecesini kendine doğru çekerken düşük tonda bir gıcırtı ile açtıktan sonra bir paket kısa CAMEL çıkarıp bana doğru uzattı
-Alırmısınız?
İşte bugünün 2.büyük işaretiydi bu.Caner benim yorumumla en kişilikli sigaradan içiyordu.Kısa ve sert, devenin hörküçleri birkez daha sallandı.
İçinden bir tanesini kendime doğru çekerken digerlerinden birisi kendini yere attı.
Afedersiniz dedim.
-Hiç önemi yok deyip
egilip aldı firari sigarayı ve agzına yaklaştırıp üfledi, firarinin her tarafına ama yakmadı onu, masanın üzerine bırakıp, cebinden bir tabaka çıkardı.
Tabakayı açar açmaz sarılı bir sigara çıkarması daha önceden hazırlanmış olduğu sigaraya bir anlam katmıştı.Yaktı
İlk nefesten sonra dışarı çıkan dumanın kokusu 3 saniye sonra burnumdaydı.Çaktırmadan içime iyice çektim.enfes bir kokuydu.bu gün ben ne kadar hassas bir burunla uyanmıştım
Çayı bitirdikten sonra müsaade isteyip ayağa kaltım.
-Geçmiş olsun Gülcan, umarım yine görüşürüz
El sıkıştığımızda ne kadar kibar tutmaya çalışsada elimi, avucunun içindeki nasırı hissettim.
İyi günler deyip yola koyuldum.Yola koyulan sadece bedenimdi, düşüncem mantığım, hislerim hepsi o salaş esnaf dükkanında kalmıştı.
İş yerine vardığımda herşeyin renginin biraz daha cilalanıp parlatılmış olduğu hissine kapılmıştım.Kafamdan üşünceleri kovmaya çalışırken, masanın üstündeki saate ilişti gözüm.Daha sonra tekrar tekrar tekrar ilişti.
Ne oluyordu bana resmen mesai saatinin bitmesini bekliyordum.Bunu kendime itiraf etmekten bile korkuyordum.
O koku ben o kokuyu, saçından yükselen o kokuyu nerden hatırlıyordum?
Beklenen zaman geldi koyuldum yolu.Caner’in iş yerine yaklaştığımda ellerimin etegimi çekiştirdigini ve kıyafeti düzeltme çabamı farkettim.ne yapıyordum ben?
Aman tanrım! ! kapıda bekliyordu, bacağımın titremesini nasıl gizleyebilirim çabam depreşti.
Aynı hizaya geldiğimizde küçük bir gülümsemeyi reva gördüm.
-Gülcan nasıl olldun?
İyiyim teşekkür ederim derken duraksadım.
Bıyık sana yakışmıyor dedim.Bazen patavatsızlık yada cüretkarlık hangisi bilemiyorum, pat diye söylüyordum böyle şeyleri.Dondu hiçbirşey söyleyemedi.reva gördüğüm bir gülücük daha fırlatıp eve yöneldim.Biliyordum arkamda bir çift siyah göz ve simsiyah tanıdığım kokulu saça haiz baş beni takip ediyordu.
Eve girdiğimde ne kadar güzel olduğunu farkettim evimin, iş yerimi cilalayan ustalar evime de ugrayıp güzellmeştirmişlerdi galiba.
Alel acele birşeyler atıştırıp yataga girdim.
Sabah daha erken olacaktı böylece, biliyordum bunu.
Saat çalmadan uyandım.Dehşete düştüm son 5 yılda ilk kez böyle bir şey olmuştu hayatımda.
Lavabonun önünde yüzümü yıkarken lamba yandı kafamda.
O koku, çocukluğumun yeşil sabun kokusuydu, babaannemin zeytin kokulu yeşil sabunu.Ama neden bu kadar güzel gelmişti ki! ! Ten uyumu dedikleri bu olsa gerekti.Onda bu koku o yüzden bu kadar güzel duruyordu..
Üzerimi giyip attım kendimi yola. Köşeyi döndüğümde gördüm orda dışarıda beni bekliyordu.Yoksa yolda ne işi vardı ki? yok yok oda benimle aynı derde düşmüştü, yada düşmemişmiydi? lanet olsun düşmüş olsun.
Hizayı çakıştırdığımız anda
-Günaydın Gülcan
Aman allahım ne kadar salaktım.Bıyığı yoktu.Dudakları ne kadarda güzeldi.
Sıhhatler olsun dedim.gördüğümü, farkettiğimi belirtmek çabası ile.
-Bir arkadaşım yakışmadığını söyledi bende kestim.
Buldum bu çocuğun e harfinde de bir sorun vardı.
Yeşil sabun dedim.
-ne? anlamadım?
Dün senden aldığım koku, zeytin kokan yeşil sabun dedim
Anladı.
-Sen hep bu kadar ilginçmisin?
Cevap vermedim.bugün çay ve camel yok mu dedim?
Büyük bir zevkle dedi.
İş yerine girdikten bi kaç saniye sonra sanki, çay ve sigara bahanesinin bitmiş olması sinirimi bozdu.Ama tüm felsefe kitaplarının”erkek avcı, kadınsa av olma”tezini boşa çıkarıp.Benim evde elektirik aksamı ile problemlerin olduğunu söyledim
-Büyük bir zevkle bakarı
Kart viziti uzatarak
kartvizitte ismine baktım Caner ERCAN.
-İsmim ve soyismim yerdeğiştirmiş olduğunun altını çizdi.
Ben hemencecik anladım.Herne kadar anlatamamış olsa da.Demek istediği bileşik isim olan Caner, can-er in soyadı olarakta er-can olduğunu belirtemk istemişti.Yarın tatil ben sizi arar çağırırım deyip ayaga kalktım.
-Tabiiki
giderken de
-hayırlı işler
Gerideki siyah başın takip ettiğinini yine hissettim ama bu kez bacağımın titremesini değil de sevinçten topuklarımın kıçına değmesini gizlemeye çalışıyordum.
Sıkıcı iş saati bitiminde koşturarak eve doğru yöneldim, yine geçecektim onun önünden yine metabolizmam da, anatomimdeki değişikliği sonuna kadar hissedecektim.
Caner’i düşünürken yeşil sabun kokusu ile birlikte enfes tütün kokusunuda alıyordum burnumla.
Ertesi gün tatildi ama ben 7 de ayaktaydım.Bu saatte aramamda çok abes olurdu.Herşeyi açık etmiş olurdum, bu kadar kolay olmamalıydım.Ama lanet olsun onu görmek istiyordum ama ben, istemesem midemdeki kasılmalarda neyin nesiydi?
Bütün zorlamalarıma ragmen elimde ki kartvizitteki telefen numarası ile 1 saat 15 dakika dolaşabilim.
Aloo ben Gülcan, evimde tamir olayı var demiştim hani sana
-Ben de 1 saattir aramanızı bekliyordum
yok, yok bu çocukta yelkenleri indirmişti.Adresi hemencecik söyleyip kapattım.
Kalbimin çarpıntısı 3. Dakikada eski ritmine ulaşabilmişti.
Ritmin düzene girdigi anda, evdeki aletlerden birini bozmam gerektiğini düşündüm.
3 lü prizin kablosu ve lambanın açıp kapama dügmesi 4. Dakikada işlevsiz hale gelmişti bile.Bu bozma işlemimden 4 dakika sonra ise kapının zili çaldı.İçimdeki tik taklı saatin ritmi yine bireysel ve agresif haraketine başladı.kapıyı açtığımda karşımda ki o, yani ritm bozguncusuydu.Üzerindeki kıyafetin pekte iş elbisesi olmadığı belliydi.Nefes alış verişinden pekte yürüyerek gelmediği, koştuğu fikri hınzırca gülmeme yetti.Bu gülümsemeyi normal her insan gibi ev sahibi gülümsemesi olarak alğıladığından da eminim.Buyur ettim içeri girdi.
-Problem ne
Tabiiki biryerden başlamalıydı çocuk, lambayı ve 3 lü prizi önüne koydum.
Hazır çayım var istermisin?
-Zahmet olmazsa
Çaycı çırağından bildiğim gibi sadece dem koydu bardağa, uzatırken sadece dem dedim.
Elindeki eşyalardan başını kaldırıp gülümsedi.
Ne kadar da güzel gülüyordu, biçimli dudaklarının kenarında küçük kıvrımlar ayrı güzellik katıyor bu adama.
-Sigara içebilirmiyim?
Tabiiki ben de sana eşlik ederim diyerek gerginliğini atmasına yardımcı oldum.
Cebinden tabakayı çıkardı, bende isterim çok güzel kokuyor tütün dedim.
-Tabiikiii
Sigarayı aldım tek hamlede benim ve kendisinin sigarasını yakı.
Sigaradan derin bir nefes çektiğimde yine o eski hoş kokusunu aldım.Evet bu sigarayı kendi biçimli dudaklarının arasından çıkardığı dili ile ıslatıp yapıştırmıştı.Bu masumca bir histi.hissettiklerim o kadar masum ve güzeldi bence.en azından bunu fikirleri aklımdan geçirecek kadar sığ düşünüyordum ben.Aletleri tamir etmesi çok kısa sürdü.Ben bir koşuda bir bardak çay daha getirerek zamanı uzattım.
-Ben sana aşık oldum.
Dondum, ritim mitim kalmadı hatta bahse girerim atmıyor yada atış hızı o kadar fazla idi ki hissedemiyordum kalbimin atışını.
Güldüm ve sustum.
Sigarasını agzına götürdü.Sag elinin işaret ve orta parmağındaki çok sigara içmekten oluşan sarılığı farkettim.Kül tablasına bıraktığı anda tuttum elini, yüzü kırmızıya dönmüştü.Ben bile kendime inanamıyordum.bu ne ataklık, bu action da nerden gelmişti bana, tuttugum eli burnuma yaklaştırdım.Hayatta bu güne kadar aldığım, hissettigim en nefis kokuydu bu.Ne fresh, ne aromatik ne de baharatlı parfüm, işte böyle bir kokuydu insanı mahveden.
Elini çekti, o sigara sarısı enfes kokulu elinin dış lüzünü yüzümde dolandırmaya başladı.
Bütün hücrelerim depreşti, tüylerim iri okatan kiprilerin oku kadar kabardı, bir titreme akut bir rahatsızlık gibi sürekli hal aldı.
-Ben sevdiğim herşeye elimin dış yüzü ile dokunurum, insanlar bunu bilmezler, hep iç tarafı ile dokunurlar, oysa dış yüzü ile daha iyi hissedilir, daha hassas dokunulur
Ne kadar da güzel şeydi söyledikleri, sırnaşık bir kedi edasıyla boynumu hafif büküp elinin dış yüzü ile dokunmasını sürdürmeye çalıştım.
-Tamir işi bitti
Lanet olsun, ne yani şimdi hemencecik gidecekmiydin?
Kalktı anatomik ve metabolik değşimler, kalması için hamle yapmama engel oldu.ben kendimde değildim ki! !
Kapıya doğru yönelip ayakkabısını giydi.Bana baktı ve tekrar işaret parmağı ve orta parmağı sarı olan eli ile yüzüme dokundu burun hizamda derince bir nefes çektim o sarılıktan.
-Soyadın GÜL-ÖKSÜZ dedi, ama unutma bir gül asla tek başına açmaz, yanlış bu iki sözün birleşmesi.Güller öksüz ve yetim olmaz yalnız olmadıkları için
deyip gitti.
Kanepede ne kadar oturduğumu bilmiyordum.Pencereyi açıp haykıra haykıra bağırmak istiyordum.Ama ne diye bağıracaktım? Çıkan cümle ne olmalıydı?
Bu kadar mutlu olmayalı ne kadar çok olmuştu.
Aşk bu olmalıydı işte! ! bu his, titreme, kalbin istemsiz çalışan kaslardan olan yapısı yüz, bin, onbinmilyon daha istemsiz haraket etmesiydi işte.Tüm hücrelerin baş kaldırısı, titremeler iç gıcıklanmasıydı.AŞK BUYDU İŞTE.
Çok sıkıcı bir Pazar gününden sonra, ki Pazar günü de en az 5 kez aramıştım işyerini.Zaman meselesini saat 8 gibi yatarak çözmeliydim.Ne de olsa ne kadar erken yatarsam sabah o kadar erken olacaktı.
Belki o sarı sag eli koklayamazdım, yüzmde gezindiremezidm ama onu görecektim.buda hiç fena değil di.
Sabah saate gerek kalmadan yine ayaktaydım.giyinip çıkmalıydım, saat erken di ama biliyordum o beni bekliyordu gene işyerinin kapısına geldiğimde, evden aldığım birkaç pogaça da alıp çaya davet ettirecektim kendimi.
Yürüdüm, hem de koşar adımlarla, İşyerini köşesine geldiğimde dışarıda kimse olmadığını gördüm.
Yok olamaz nasıl beklemzdi beni kapıda? Ben onun düşüncesini, hayalini bir an olsun uzaklaştıramamışken bendeki benden, nasıl olurda o dışarıda olmazdı?
İşyerine yaklaştığımda dükkanın hala kapalı olduğunu farkettim, adi herif dükkanı açmamıştı.Yoksa gece biriylemiydi? İçip içip geç uyuduğu için açamamıştı bu saatte işyerini.Bütün neşem kaçtı.Ben sana gösteririm.
Sen beni bir tek sag elinın dış yüzü ile, yeşil sabun ve tütün kokusu ile bu hale getir sonrada sabah işyerine gelme.Pis herif ben sana hesabını sorarım bunun.sürüm sürüm süründürürüm seni.
Abarttım galiba, belkide bilmediğim önemli bir şey olmuştur, ne bileyim ailesinin yanına gitmiştir, bir akrabasında kalmıştır, neyse nasıl olsa bunu en net Caner’den Caner’imden ögrenidim ve ona göre bir uslup bulurdum.
İşyerine vardığımda pis ustalar eşyaları eski haline döndürmüşlerdi, üfff neşem hiç yoktu bugün.sıkıntıdan patlayarak bitirdim bir mesaai saatini.
Hızlı adımlarla yaklaştım, al işte yine yoktu bu adam dışarıda.Bu kadar mı basitti yani, nasıl beklemezdi beni dışarıda? Çok olmuştu bu defa.
Yine kapalıydı dükkan, ne diye açmamıştı ki?
Eve geldim, iş yerine ugrayan ustalar eve de ugrayıp burdaki renkleri de matlaştırıp gitmişlerdi.Oflayıp poflayarak geceyi bitirmeye çalıştığımı farkettim.Açtım koyu lacivert nevresimimi girdim içine.Bu kez o bile hainlik yapıyordu, getiremiyordu o bile uykumu, yeşil sabun, tütün ve parmaktaki sarı tütün kokusu ile cebelleşerek uyudum.evden çıkmama 5 dakika yetti, köşeyi döndüm.Yine yoktu orada, iş yeri gene kapalıydı, çok çok sinirim bozulmuştu, nerdeydi? ne işi vardı? Ne halt karışktırıyordu?
Allah’ım aşk bu kadar melanet birşeymiydi.Dükkanı kapalı gördüğüm anda yine bütün enerjim dibe vurdu.
Sıkıntılı iş saati ve koşuşturarak dönüş.
Yine yoktu orda o beklediği yerde ama bu defa dükkan önünde bir kalabalık bir haraketlilik vardı.
Neler oluyordu? Kalabalık arasından Caner’imin olmadğını farkettim, metrelerce yürüken işyerine de pür dikkat bakıyordum, işyerini geçtim, kafam geride kalmıştı.Durdum ve dükkana yöneldim.Kalabalıkta en yaşlı olan beyaz saçlı adama,
Caner nerde? dedim.
Adam kıpkırmızı gözlerle
-Pazar günü tarfik kazasında kaybettik bayan
Bu bayan lafı da tanıdıktı.Dondum, beynim, kalbim iç ve dış taraftaki tüm herşey dondu.Haraket edemedim.Bogazıma atılan düğümler arttıkça arttı, bu halde eve gidemezdim, gerisin geriye döndüm, bilmedigim bir yöne doğru yöneldim.Sadece yürüyordum.hiç bir şey düşünmeden yürümek.
On dakika sonra doğadaki tüm yagmur kuşları gözuçlarıma toplandı, tüm pınarların suyu ile birlikte.
Ne yani adi herif bir daha çay ısmarlamayacakmıydın bana? sabahları yada akşamları dükkanın önünde beklemeyecekmisin? Tabakanın içindeki tütünün, yeşil sabunun ve parmağındaki kokudan da mı yararlanamayacaktım?
Yürüdüm, agladım, yürüdüm yine agladım.Elimde birkaç eşya ile eve dönerkende yürüdüm ve agladım.
Evde heryer hüzünle doluydu, lanetler yağdırıyordum hayata, herşeye.Bu kader denen şey ise en büyük gıcıklığını yapmıştı bana, ben bunu haketmeşitim ki.Müzik eşyalar ve herşey bir o kadar igretiydi şuan.Eşyanın tabiatına aykırı olan bendim.
Güneş ışığı kafasını çıkarmadan önce dışardaki tek hayat belirtisinin serçe sesi olduğunu farkettim.Serçeler bile göç etmezdi de sen nasıl göç ediyordun Can-er ER-CAN?
Seni lk gördüğüm kıyafeti giydim üzerime, makyajı bile o günki gibi çiziktirdim.siyah çorap, siyah kaban, siyah ayakkabı, bu kez elimde bir karton parçası vardı.
Yürümemdeki ivediliğin anlamsızlığını artık ulaşmam gereken, acele etmem gerekn bir şey olmadığı düşncesi ile birlikte ağır ağır yürürken dükkanın önüne geldim.Kapalı olan dükkanın önünde egilip Üzerine yeşil sabun ve kendi dilimle ıslatıp sarılı olan sigarayı yapıştırıp ortasına şöyle yazdığım kartonu bıraktım
“İşte böyle GÜL-ÖKSÜZ kalır”
Kayıt Tarihi : 12.7.2003 14:43:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!