Gülün tam ortasında ağlıyorum
Her akşam sokak ortasında öldükçe
Önümü arkamı bilmiyorum
Azaldığını duyup duyup karanlıkta
Beni ayakta tutan gözlerinin
Ellerini alıyorum sabaha kadar seviyorum
Aşkın aldı benden beni
Bana seni gerek seni
Ben yanarım dün ü günü
Bana seni gerek seni
Ne varlığa sevinirim
Devamını Oku
Bana seni gerek seni
Ben yanarım dün ü günü
Bana seni gerek seni
Ne varlığa sevinirim
gülün tam ortasında ağlıyorum..
bir bülbül şiir yazmaya kalkışsa..ancak böyle başlardı sanırım..kaldı ki bir bülbül şiir yazmış zaten..gül diye..
@..
gittin ve öksüz kaldı güzel kadınların
tarifsiz uzayan bacaklarıyla
bir daha da kırmızı kuş olmadı
nobran adamların soluğu
'Keşke bunun için sevseydik seni'
Gülün tam ortasında ağlıyorum
Her akşam sokak ortasında öldükçe
Önümü arkamı bilmiyorum
Azaldığını duyup duyup karanlıkta
Beni ayakta tutan gözlerinin
___Dizeler mevsim dokunuşuyla başlıyor hani neredeyse aşk'ın kendisi gibi... Çiçeklerin diliyle gözyaşlarını sunan şairimiz, diğer taraftan ikinci dizesiyle bu duyguya nereden geldiğinin gerekçesini fısıldar.
Sokak ortası ölümler, somutta çok sıkça yaşanan bir durum olduğu kadar
şiir dünyasında da yerini hala korumaktadır. Karanlık ise bu tür olayların tek tanıdığıdır diyebiliriz. Ve tabiki sevgilinin yokluğu, sevene ölümü duyumsatır.
Dolayısıyla şiire giriş, yaşamın tam da ortasından alıntılara çok yakın duruyor. Sadelik üslubu ise kendine özgü gizli bir kaos taşıyor ki bu da kişinin an'lık ruh haliyle örtüşen bir durumdur.
Ellerini alıyorum sabaha kadar seviyorum
Ellerin beyaz tekrar beyaz tekrar beyaz
Ellerinin bu kadar beyaz olmasından korkuyorum
İstasyonda tiren oluyor biraz
Ben bazan istasyonu bulamayan bir adamım
___Cemal Süreya'nın temada çoğunlukla aşk'ı tercihlediği bir gerçektir. Ama o'nu diğerlerinden ayıran çok ince bir detay vardır ki
o da hissettiği aşk acısına rağmen okuyucusuna asla umutsuzluk aşılamamasıdır.
Bu anlamda iki yöntem kullandığını düşünüyorum. İlki; özneline dair hüzünlerini adeta okuyucusunun omuzuna küçük bir dokunuşla gerçekleştirip geçmesi, ikincisi de hüznü sokak diliyle buluşturarak, muhattabının onayına dair yarattığı 'rahatlık hissi'dir.
Kişisel algılarıma da not düşerek, naçizane; acı, keder ya da hüzün temasını işlemek isteyen şiir işçisine, Cemal Süreya okumasını kesinlikle tavsiye ederim.
Gelişme bölümüne gelince; üslubun biraz daha inceltildiğini görüyorum. Sevgiliye çok daha yakınlaşmış kelimeler aslında bu şiirin ayrılığa dair yazıldığını yalanlıyor gibi... Kaldı ki şairimiz
bu yanılsamanın 'korkular'dan kaynaklandığının da altını çizmiştir.
Ayrıca renklerin dünyasında beyaza dair küçük bir açılım yapıyor.
Beyaz... Nesnel kullanımlarda önemli yere sahip bu rengin duyularımıza yaptığı ilk çağrışım 'kirlenme kaygısı'dır. Diğer taraftan; beyaz, anlam itibariyle içinde hiçbir olumsuzluk taşımayan ama aynı zamanda içi her an doldurulabilecek boş bir alana benzer.
Çünkü beyaz, renklerin en özgür olanıdır ve bu özgürlüğe yaşamı tümüyle dahil etmiştir. Yaşam döngüsü veya sadece insan, bu alana herşeyi sığdırabileceği gibi herşeyden uzak da tutabilir. O halde şairimizin 'ellerin beyazlığı'ndan bu denli korkması da çok doğal görünüyor.
Son iki dizede ise korkularını bir kenara bırakarak aslında kendinden çok da uzak olduğunu ifade eder. Öyle ki böyle bir süreçte kişi kendini tam olarak hiçbirşeyle tanımlayamaz duruma gelir. Benzer hissi taşıyan usta kalemin bu noktadaki tercihi de tren-istasyon argümanı olarak bölüme alınmıştır.
Gülü alıyorum yüzüme sürüyorum
Her nasılsa sokağa düşmüş
Kolumu kanadımı kırıyorum
Bir kan oluyor bir kıyamet bir çalgı
Ve zurnanın ucunda yepyeni bir çingene
___Final, şiirin giriş dizelerini yeniden kucaklamış gibi gözükmektedir. Kalem, bizlere hala aynı noktada olduğunu mu söylüyor acaba? Hiç sanmıyorum… Çünkü şiirde kendini kanıtlamış kalemler böyle bir zaafiyete düşmezler. Aslolanın o'ndaki 'özlem' duygusu olduğunu düşünüyorum.
Özlemek, insanı çaresizliğe belki de en kolay biçimde taşıyan bir duygudur. Kişinin sevgisi yüksek boyutta ise özlem de oradadır. Ve bu duygu bazen kişiye çok acı verse de, aşk'ın birçok ayrıntısında olduğu gibi 'gönüllü teslimiyetçilik'le buluşur.
Kısacası bazı insanlar;
özlemeyi, kavuşmanın getireceği mutluluktan dahi üstün tutarlar.
Kanaatimce şairimiz de bariz bir özlem içersindedir ki 'gül'ü yeniden yüzüne sürer. Yüzüne bu kadar yakın tutmasının bir diğer nedeni de o'na verdiği değerdir. “Sokağa düşmüş” ifadesinde ise bizleri aşk'tan çok daha farklı bir mecraya taşır. Artık aşk acısını öznelinden biraz daha günışığına çıkarmıştır.
Devamında da sokağı ve sokak çalgıcılarını bu yalnızlığa ortak eder. Belki de ona bu refleksi kazandıran, müzik eşliğinde görseline takılan bir çingenenin kırmızı elbisesidir.
Gül-tren-istasyon-sokak-çalgı-kıyamet... Derken kalemin çok daha fazla öne çıkardığı iki unsur, şiire damgasını vurur.
Çingene ve eller... Tıpkı beyazın özgürlükle buluşması gibi...
Şiirin özgün sesine sevgi ve saygımla,
GÜL
Gülün tam ortasında ağlıyorum
Her akşam sokak ortasında öldükçe
Önümü arkamı bilmiyorum
Azaldığını duyup duyup karanlıkta
Beni ayakta tutan gözlerinin
Ellerini alıyorum sabaha kadar seviyorum
Ellerin beyaz tekrar beyaz tekrar beyaz
Ellerinin bu kadar beyaz olmasından korkuyorum
İstasyonda tiren oluyor biraz
Ben bazan istasyonu bulamayan bir adamım
Gülü alıyorum yüzüme sürüyorum
Her nasılsa sokağa düşmüş
Kolumu kanadımı kırıyorum
Bir kan oluyor bir kıyamet bir çalgı
Ve zurnanın ucunda yepyeni bir çingene
Cemal SÜREYA
Gülün tam ortasında ağlıyorum
Her akşam sokak ortasında öldükçe
Önümü arkamı bilmiyorum
Azaldığını duyup duyup karanlıkta
Beni ayakta tutan gözlerinin
Bu şiir ile ilgili 75 tane yorum bulunmakta