(gücük patron) Küçük Patron

İnci Germenliler
435

ŞİİR


40

TAKİPÇİ

(gücük patron) Küçük Patron

ANILAR…ANILAR… (YENİ)
GÜCÜK PATIRON (KÜÇÜK PATRON)

Anılar tekrarı mümkün olmayan o güzel dünlerin, bize bıraktığı en değerli mirastır.
On yaşındaydım, 1958 yılıydı ve zeytin toplama zamanıydı. O zamanlar Mudanya’nın her tarafı zeytin ağaçlarıyla kaplıydı. Maviyle yeşilin uyum içinde kaynaştığı, antik çağlardan kalma, şirin bir sahil kasabasıydı Mudanya. Zeytin işçileri her sene zamanını bilir, zeytin toplamak için Uludağ'ın uzak bir köyünden çıkıp gelirlerdi. Adamlar sırtlarında yataklarıyla, kadınlar kucaklarına aldıkları çuvallarıyla habersiz geliverirlerdi. Babaannemin çok eski işçileriydi ve müştemilat olarak kullanılan, evimizin karşısındaki eski evinde kalıyorlardı. Bizim işimiz bitince başkalarına da giderlerdi. O zamanlar onlara herkes “Dağlı” diyorlardı.
Annem beni bir sabah işçilerin başında durmam için erkenden uyandırdı. O gün pazardı ve okul yoktu. Babam kendi işinde çalışıyor, annem küçük kardeşlerim olduğu için gidemiyordu. Ablam da annem ev işlerini yaparken kardeşlerimi oyalıyordu. İşçilerin başında durmam için beni uygun gördüler. Annem hava çok soğuk olduğu için beni lahana gibi kat kat giydirdi. Kulaklarım üşümesin başıma örtü bağladı. Ayaklarıma siyah lastik çizmelerimi giydirdi. Ben gitmek istemediğim için ağlıyordum. Annem:
"Kızım ağlama, sen işçilerin başında dur, bir kenara otur, bakalım güzel çalışacaklar mı?. Başka bir şey yapmayacaksın yavrum" diyerek beni ikna etti ve kapıya çıkardı.
Kadın işçilerden biri elimi tuttu:
"Hadi Gücük Patıron (Küçük Patron) beraber gidelim, elimi sakın bırakma ha!" dedi.
Yürümeye başladık, eşeklere küfeleri, sepetleri, yaygıları, su testisi ve merdivenleri yüklemişlerdi. Altı tane işçi, üçü erkek üçü kadındı. Hava ayaz mı ayazdı, soğuktan gözlerimden yaşlar akıyordu. Adeta donuyordum, ilk defa bu saatte sokağa çıkmıştım. Arkadaşlarımdan biri beni bu kılıkta görecek diye çok utanıyordum. Neyse ki sokaklarda benden başka çocuk yoktu. Uzun bir süre yürüdük, bir ara yoruldum diye beni eşeğin semerine oturttular ve sonunda zeytinliğimize geldik. İşçiler her sene geldikleri için zeytinliğimizin yerini biliyorlardı.
Adamlardan biri, zeytin ağaçlarının fışkınlarından ve çamlıktaki kozalaklarla hemen büyük bir ateş yaktı. Eşeğin semerini, ateşin yakınına koyup beni üzerine oturttular. Biraz ısınmaya başladım, daha sonra güneş yükselmeye ve sarı sıcaklığı her yerimi sarmaya başladı. Artık ağlamıyordum, işçiler yaygıları ağaçların altına yayıp merdivenleri ağaçlara dayadılar. Adamlar merdivene çıkıp zeytinleri sağıyor, kadınlar yaygıların üzerine dökülen zeytinleri sepetlere dolduruyorlardı, ben de oturduğum yerden onları seyrediyordum. Sepetler küfeler doldukça, zeytin ağaçlarının ne kadar bereketli ve insanlara yararlı bir ağaç olduğunu anladım. Meyvesinden, yağından, odunundan insanların faydalandığını görmüş oldum. Kadınlardan biri elinde bir çuvalla yanıma geldi:
" Bir isteğin var mı Gücük Patıron? diye sordu.
"Yok teyze" dedim”.
Kadın işçi ileride çam ağaçlarının bulunan yeri işaret ederek:
“Şu tarafa gidelim de hacet göreyim” deyince ne demek istediğini anlamadım ve merakla sordum:
“Hacet görmek ne demek teyze?”
“Su dökücem a gızım” deyince yine bir şey anlamadım ama peşinden gittim.
Kadın bir ağacın altına çömelirken bana çuvalı uzattı:
“Şunu önüme tutuver a gızım” dedi, işi bitince bana döndü:
“Hadi utanma gari, sen de hacetini gör dedi ve çuvalı önüme tuttu.
Çocuk aklımla içimden gülüyordum. Kadın işinin başına döndü, ben de semerin üzerine oturdum
Öğlen vakti babam faytonla, elinde paketlerle zeytinliğe geldi. Babamı görünce çok sevindim yanına koşup sarıldım. Babam:
"Sıkıldın mı kızım, üşüyor musun?" diye sorunca:
"Çok eğleniyorum baba, sabah çok üşüdüm ama şimdi hiç üşümüyorum" dedim.
“İstersen giderken seni de götüreyim kızım” deyince:
“Ben işçilerle gelirim baba” dedim.
Babam her işçiye bir ekmek getirmişti. Sucukları doğrayıp ince ağaç dallarına geçirip ateşe tuttu ve yarım ekmeklerin içine koydu. Her taraf mis gibi sucuk koktu. Daha sonra diğer yarım ekmeklere de tahin helvası koyup ikram etti. Tabii ki bana ve kendisine de hazırladı. İşçiler çok memnun oldular ve babama çok dua ettiler. İşçilerden bir tanesi mahcup bir halde babamın yanına geldi.
“Allah razı olsun Ekrem Bey, biz bunları hayatımızda ilk defa yedik. Köy yerinde nerden bulalım böyle şeyleri. Zaten bulsan bile para yok ki böyle pahalı şeyler almaya” dedi.
Bana da açık hava da yemek çok iyi geldi, hepsini iştahla yedim. Babam bana anlatmaya başladı:
“Bak kızım bu zeytin ağaçlarını bizim dedelerimiz dikmiş, bunca yıl insanlar bu ağaçların geliriyle geçinmişler. Zeytin ağacı çok kıymetlidir, bereketlidir, ailelerin geçim kaynağıdır. Ben bu işlerden anlamadığım için işçi tutuyorum bakımını, çapasını, ilaçlamasını yaptırıyorum ve bu iş bize çok pahalıya geliyor. Bakalım zaman ne gösterecek” diyerek işçilerin başına seslendi:
" Nasıl gidiyor, kolayladınız mı?"diye sordu.
"Yarın bitiririz Allah'ın izniyle Ekrem Bey "diye cevap verince babam kendisini almaya gelen Faytonla işine döndü.
Ben de akşama kadar işçilerin başında durdum. Onların bana ‘Gücük Patıron’ demesi çok hoşuma gitmişti. Sanki ben “Büyük Patron” muşum gibi saygılı davranıyorlardı. Zeytin dolu küfeler, sepetler eşeklere yüklendi ve yine yürüyerek eve döndük. Annem sarılıp beni öptü, gözleri dolmuştu:
“Aferin benim akıllı kızım, yoruldun ama bize çok yardımcı oldun” deyip beni soyup yıkadı. Temiz pijamalarımı, çoraplarımı giydirdi. Ben de (Eskiden banyo yapınca çocuklar büyüklerinin ellerini öperdi, onlar da sağlık suların olsun çocuğum derlerdi) annemin elini öptüm ve anlatmaya başladım:
“İyi ki gitmişim anne, biraz üşüdüm ama neler öğrendim neler” dedim ve anneme yeni öğrendiğim kelimeleri ve zeytin ağaçlarının faydalarını anlattım. Annem de bana:
“Hayat okulu insana çok güzel dersler verir kızım” deyip beni öptü.
İşçiler gece de boş durmuyor, yağlık ve yemelik diye zeytinleri seçip ayırıyorlardı. Annem onlara çok güzel yemekler hazırlamış. (Tavuklu, nohutlu pilav, ayran ve üzüm hoşafı)Kadınlar gelip tepsiyle yemekleri aldılar ve dua ederek kaldıkları eve sevinçle götürdüler.
Ertesi gün iş biteceği ve okula gideceğim için beni zeytinliğe göndermediler. Hayatımda ilk ve son zeytinlik maceram olmuştu. O zaman anneme çok darılmıştım, beni işçilerle zeytin bağına gönderdiği için. Aslında çocuklara hayat şartlarının, para kazanmanın ne kadar zor olduğunu bir vesile ile öğretmek lazım. İyi ki göndermişsin o gün anneciğim, böylece “PATRON” olmanın zorluklarını da öğrenmiş oldum.
Babaannem vefat edince babama kalan bağın tımarını, babam bu işlerden anlamadığı ve kendi işinde çalıştığı için adam tutup yaptırırdı. Onlar da başında kimse yok diye üç günlük işi beş günde yaparlarmış. Zeytinliğin getirisi, tımar ve işçi masraflarını karşılamadığı için koca zeytinliği çaresiz sudan ucuz bir fiyata sattı. Satın alanlar, yıllar sonra kat karşılığı müteahhide verip çok sayıda dairelere sahip oldular.

İnci Germenliler
Kayıt Tarihi : 19.7.2025 14:55:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Mustafa Bay
    Mustafa Bay

    Şimdi de
    "Sözde madene" kurban ediliyor
    O bereket timsali zeytin, zeytinlikler!

    Yetiştirmesi onlarca yıl sürer
    Zenginliği atadan gelecek nesillere,

    Yıkımı birkaç gün!

    Artık "değer" lafı da anlamını yitirdi,
    Kime,nasıl fayda sağlayacak odur önemli olan!

    İlginçti, günceldi
    Tebrikler İnci Hanım...

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (1)