Artık sana baktıkça, görmek istediğim gözlerin benimle olan alakasını kesmiş durumda... Başka şeylerle ilgileniyorsun... Mesela, sağ elindeki kalemle beni çizerken, sol elinde tuttuğun silginin yavaş yavaş beni sildiği gibi... Düşünmem gereken onca şeylerin arasından seni seçmem bir tesadüf olmasa gerek, ki seni sevmemde buna dahil.. Oysa, duymaya çok heveslendiğim bir çift cümleydi 'seni seviyorum'... Bir dilim çikolatanın dudaklarıma bulaşması gibi birşeydi bunu duymak...'Senden'... Belki şair değilim ama onca cümlenin altında senden bahsetmek bile bana kendimi bir nebzede olsa şair hissettirmişti.. Nedenini bilmediğim halde aynı soruyu sorup duruyorum kendime, ki seni saatler öncesinde bir çift göze anlatmış olmam garipsenebilir... Seni tanıdığımdan beri, kelimelerimin aşkla süslenmiş olması güzel olsa gerek, farkındayım aslında bunun.. İçinde sen geçen herşey ömrüme yeni bir tat katıyordu ama ben senin için böylemiydim... Seni seviyorum derken, dudaklarına çikolata bulaşmışmıydı hiç ya da aynaya baktığında kendini gülerken yakalıyormuydun? ... Üç nokta bırakıyorum cümlelerimin ardından, gün ağardığında devam etmeyi düşünerek... Ya mutlu gelir sonu, ya da sol elindeki silgi beni tamamen silmiş olur... 'Gri'
..
Bir kitabın sayfalarında rastgele dolaşırken seni ve beni okuyordum. Adını koymayı bilemediğimiz ama varlığını hep hissettiğimiz gerçekleri ve duyguları. Satırlarda geçtikçe zaman, seni daha çok özlediğimi hissettim. Gözlerim aşiyan ziyaretlerinle buğulanırken bir acıydı hissettiğim burnumun direği sızladı resmen, beynimin içine kadar işleyen bir acıyla. Ölümden geri sayıp, doğumumdan sonraki çocukluğuma geri sayan adımlarla yürürken çaresizlik duygusuydu içime oturan ve aylardır oturduğu yerden kımıldayan. Her kıpırdayışında zehir uçlu dikenler gibi ruhuma batan. Kitapta dizilmiş satırlar “kimseye zarar vermeyen kendimi yaşadığım bir hayat”ı anlatırken ömrümü çepeçevre örmüş hayatın verdiklerine karşılık benden aldıklarıyla hatta hiç vermedikleriyle yüzleştim. Özgür gibi yaşadığımız bu dünyada bir kafesteyiz, ölmeyecek kadar beslendiğimiz ama asla güçlenmediğimiz. Hayatımın üzerinde çizdiğim resimleri adsızlıktan ve griden sen çekip aldın yıllar sonra ve sen şimdi ne kadar uzaksın bana. Her an ruhumdaki akış gibi, ciğerlerimdeki soluk gibi yaşıyorum seni, beynimden geçen her düşüncede, içimde hiç dinmeyen fırtınalarda hep izlerin, hücrelerin var. böylesi bir yakınlığa rağmen uzaklığın, çaresizliğimin adı. Uzaklığın. Ben de hep yarım kalan, asla tamamlanamayan, hep için için yanan rengini, sıcaklığını, varlığını gri küllerin altında saklayan duygularımın adısın sen. Seninle içilmemiş bir fincan kahvenin, yürünememiş yolların, sabaha varmış karanlıkların, çıtır buğusu üzerinde bir ekmekle kapımı çalamadığın günlerin ahı var sessizliğimde. Seni anlattığım, senden korkmadan bahsettiğim seni canım diye çağırdığım günlerin hayali hala içimde yaşıyor. Kaderin, kadersizliği pay biçtiği ömrümde her geçen gün kan kaybetse de çaresizlik bir kaya gibi üzerinde onu ezse de henüz hala yok olmadı. Garip bir duygu bu. Ömrü biçilmiş bir hastanın ümitsizliğinde ölüme yakınlığını hissetmesi kadar gerçek ama ona rağmen korkuları kadar ayakta, dimdik. Tüm anlamsızlara varlığınla anlam getiren sen, çaresizliğin adı olan sen, kendimle buluşmalarımın ve kayıplarımın sebebi sen.
..
İçindeki sesi anlayamazsın ya, gölge gibi salkımlarını yerleştirirse peşi sıra kıtlık.
Boğazında bir şeyler düğümlenir kalır, böyle bir şey olsa gerek umudun ve sabrın bitiş nedeni. Tarifsiz, adı olmayan, günbegün insanın benliğini ele geçiren anlamsızlık duygusu. Kendi şarkılarını ezberlersin. Bildiğin tek nakarat vardır, onu da günlerce sessiz içinden mırıldanır durursun.
An gelir, ömrünün parça parça dağıldığını hissedersin. Birdenbire bir başına kalmanın hezimeti, bir kez daha hayata bağlamaya yetmez seni. Kulak ver, dinle! İçindeki sese inan ya da sokağa çık, bağır! Bir caminin avlusuna sığın, en basiti yeryüzünden kaç! Bir şeylere yandığını sorgulama artık! Aşktan kaç! En orospu, en hoyrat, en bitmiş, en frengili duyguların yalnızlığına sürün! Çünkü bizler, kötü çocuklardık. Gözlerimizdeki gri rengi göremeyecek kadar, özel duygulu. Hevesi kursağında kalmış, kötü çocuklar... Bir kez daha içindeki can sıkıntısına sarıl ve kendini hisset! Sarsıl…
..
Batarken ufuktan akşam güneşi.
Doğuyor ve yeşeriyor tüm hayal kırıklıkları sararmıyor solmuyor sonra. O hep kalıyor bir şekilde dökülmüyor, batmıyor, kurumuyor. Sevda kuşları bile ağlıyor lan. Ama bir şekilde bunlarla yaşamaya alışıyor insan ne kadar ağır olursa olsun kafatasının içindekileri eyvallah çekip belli bir süreden sonra dünyanın dönüş hızını takip ediyor. Gri duvarlar bile siktir çekiyor bazen, bazen sen iplemiyorsun bu sefer. Bu sefer diyorsun tamamdır öğrendim lan bu kez acımayacak eskisi kadar sonra bir yeni hayal kırıklığı, bir yeni çizgi, binlerce yol git gidebilirsen çek çekebilirsen. Ve oturup bir sandalyenin kıçına bir akşamüstü şarkısı açıp sigara yakıp derin bir nefes alıp bağırıyorsun oturduğun sandalyeden karabulutların içinde barındırdığı hüzünlü perilere '' yenisi gelsin ''
..
Geç kaldık
Geç kaldık mutluluk için yalan yanlış düşlere kapıldık, huzuru kaçırdık. Yanı başımızdayken mutluluk onu hep uzaklarda aradık. Sonra bir sevdaya kapıldık, kurtaran olmadı. Mavi idik gri olduk, yana yana kavrolduk, zaman değişti değişeli biz koşamaz olduk, herkes hiç utanmıyor, aşıkları boyanır oldularda göremedik daha gerçek nurlarını. Kaçırdık en güzel insanları aşk uğruna hemde en beyazlarını. Yanlış limanda yanlış gemiye binmişiz, bir çocuk geçmiş olsun diyor elleri anasında ve biz geçmiyor çocuk geçmiyor diyoruz. Ve, geç kaldık çocuk çok geç kaldık, yetişemeyiz doğru limanlara ve sevda gemileri battı bir bir gönlümüzün limanında. Geç kaldık çocuk biz hep geç kalırız olurda bir gün yetişmişiz, bilki o gün tam adam olduk çocuk…
..
Gölgede gri idim sensiz.
Karanlığa doğru geçiş…
Ve boşluğa yankımayacak sestim.
..
Yalnızlığın katran karası,
Terk ederken yerini, gri akşamlara,
Mavi bir sonbahar sabahı,
Turuncu gülüşünle çıktın karşıma...
Büyülenmiş gibi peşinde koştuğum,
Aşkın ayak sesi! ..
..
Hep gri bulutlar ardındaki
Güneşi hatırlıyorum
Sıcaklığın, ışığın hep silik
Sahi gözlerin ne renk senin?
..
Ellerinden tuttum savruk düşlerimin
Kalk gidelim buralardan
Kalk gidelim ki
Gri bulaşmamışken çiçekli fistanımıza
Muğlak bir mevsimin mutlak fırtınasında
Sırat olalım üzerimizde gökkuşağıyla.
Kuş tüyü türküler söylerken ruhumuzdaki deli azizler
..
Maviyi hep griye galip gelir sanarım
Yanar nehirler boyu eski eski yeniler
Görmediğim düşlerin kokusuna kanarım
Mavidir zemin lakin yüzen gri gemiler
..
pembe düşlerin rengi
gri ise hayatın
ya sen hangi renksin?
gel gök kuşağım ol
damla damla yağalım aşka
kaf dağında anka kuşu ol
..
Yıldız yok ay parlamıyor bu gece,karanlık can sıkıntısı. Islak kiremitlerde pencerelerden sızan cılız aydınlık,gri puslu bir hava yağmur yüklü bulutları bereket habercisi,tek tük insanlar sokaklarda gecikmişliğin telaşıyla gölgesine yetişemiyen.
Bir araba kornası gecenin sessizliğini yırtan,martı çığılıklarıyla...Ve düşünen bir adam! bir apartman bolkonunda en az bulutlar kadar yüklü,gece kadar karanlık düşleri,umutları ertelenmiş bir sevdanın belkilerinde yeşeren dallara özlemli, tükenmeye yüz tumuş cigarası,külü hayalleri,dumanı geleceği.Bir adam, herşeye rağmen doğurganına sevdalı.
2/10/2007
00/15
..
Gri bir ufka bakan griye benzer gözler
Nemlendikçe her seher çiğ tanesiyle doldu
Erkenin serinde kim ki sıcağı özler
Yaslanınca güneşe yandı,kül oldu,soldu
..
Kış geceleri gri olur
Ve bi o kadar uzun
Sarılacak umudun yoksa üşürsün
Şahin olur zemheri ayazı
Bulur bir tenhada garip serçeyi
Bir 'ah' kırmızıya boyar geceyi
..
Anımsarım seni ben geçen güzkü halinle
Başında gri beren ve o sakin yüreğin
Gün batımı ateşli oynaşır gözlerinde
Yapraklar dökülürdü nehrime benliğin
Bir asma dalı gibi dolanırdın koluma
..
Gri gökyüzü, yaş toprak ve tunç renkte deniz...
Her şekil gözümde karanlık, her nesne bir giz...
Bitik bir çekişme; düz ufukla cenkte deniz...
Her yanış böyle mi hazin; her batış mı şevksiz? ...
..
Sisler arkasından bakarken,
Feri sönmüş gözlerim
Okyanusda fırtınada yalpalayan
Küçük bir sandal bu yüreğim
Hayat bu kendinen bile saklar
Bir çok gerçeği, gri,siyah, flu,
Kimi zaman görmeyi istemediğimiz bir kabus
..
Gri günler vardı bu süreç içinde
Ve gri günlerin ardında
Sağnak yağmurlar yağdı delicesine
Ve bu yağmurlar
Islattı bizi acıtırcasına...
Güneş gelmeli avuçlarımıza artık
..
Hayat pembe ve gri, dönüşümlü bir dizi
Sona ererken biri, başlar hemen yenisi
Kimi yaşar bir asır, kalmaz dünyada izi
Kiminin ömrü kısır, silinmez efsanesi
..