GRİ ŞİİRLERİ

GRİ ŞİİRLERİ

Derya Mengüllüoğlu

Yürürken yaşamıyor gibiyim adımlarımı sonsuz uzanan hiçliğin içinde atar gibiyim. İnsanlara görünmüyor gibiyim, insanlar görmüyor gibi beni. Yokluk bende tanımlıymış gibi, yokluğu tanımlayan tüm kelimeler bir uzvummuş gibi.. Tanrı yalnızca bir sesin uçurumlarda yaptığı yankıymış gibi, koca bir yanılgıymış gibi. Zaman ise korkunç görünen sis.. Hiç yaşamıyor gibiyim, annemin karnında hiç çarpmamış gibi kalbim.. Kalbim… O kendini bilmez, sürgün edilmiş, kirli, gri sakallı yaşlı bilge... Kalbim.. O bana ihanet eden hain… Tanrıların lanetleyip içime attığı karalar giymiş azap meleği.. Ve çoğu zaman da hüznün şehrinden kaçıp sevdanın şehrine yelken açan tek gözlü korsan.. Ki, gemisinde getirdiği hüzün incilerini sevdanın toprağına dağıtır canhıraş acı çığlıklarla. Kalbim… İsyan edip çıplak yamaçlarda savrulan ve kaydı dünyanın kara kaplı koca defterine geçmemiş olan bir gerilla... Hiç olmadık bir vakitte yakar ateşini dağ başlarında ve atar kendini hiçliğin boşluğuna. Cesedini, son umudunu da tanrılara satmak üzere olan bir kartal alır, diriltir yavrularının karnında.
Zamanın en sararmış, en eski güncesinin bir sayfasındaymışım gibi... Düşmanına saplanmayı bekleyen keskin bir kılıcın üzerindeki kan lekesiymişim gibi, soluk soluğa kalmış cengaver bir atın yelesinde dolaşan çöl tozuymuşum gibi.. Kalbim ise atın dizginlerini elinde tutan kara peçeli savaşçı ve kimliğinden sıyrıldığı vakitlerde atın ayağındaki nal… Zaman güncesini birkaç asır daha geriye çevirdiğinde uzun ince, derisi çekilmiş elleriyle kıllı yaratıkların gözündeki çiğ damlası oluyor kalbim. Ciğeri oyulmuş kayaların sert tenine taşın soğukluğuyla çizilmiş resim oluveriyorum ben de.. Ki, çığırtkan dili oluyorum o vakit mağara adamlarının… Kan kırmızı dillerinde akmak için çırpınıp duran anlamsızlıkların adlandırılmış heyecanı oluyorum… Her çizgide biraz daha tamamlanıyorum ve her çizgide biraz daha ulaştırıyorum onları zamanın güncesindeki ak sayfalara..Onlar beyaz gecelere yaklaştıklarını sandıkça ben yitiyorum bir nebze.. Kalemine takılan bir engel, kalemini yolundan şaşırtan kötü sıfatı oluyorum zamanın, beyaz geceleri beyaz kılmak adına, kıllı mağara adamlarının umutlarını yakmamak adına… Ve zamanın güncesinde sayfalar ilerleyip asır oldukça her asır beni içinde taşıyor sır diye. Zaman yüzündeki kırışıklığı belli eden bir gülümsemeyle çevirirken sayfaları güncenin bir yerinde kalmış bir insan lekesine takılıyorum. Kalbim, sesi vadileri yaran bir çingene oluyor, kırmızı gül takıyor saçlarına ve çıkıyor meydanlara. Bedenini ağzı şarap kokan meyhane şairlerine satıyor geceleri… Kendi rengindeki kırmızı bir elmayı ısırıyor gün batımında kokusu cezp ediyor zamanı ve çekip alıyor beni insan lekesinin içinden… Kocaman, irinli bir leke gibi duruyor insan bundan sonraki sayfalarda ve gittikçe büyüyor, sarıp sarmalıyor zehriyle zamanın güncesini. Kelimeler çırpındıkça, zamanın elleri titrek bir mum alevi gibi geziniyor sayfalarda. Meydan okuyor zamana ve güncenin içinde yüzen beceriksiz kelimelere. “Nedir seni böylesine gizemli ve anlamsız kılan? ”diye soruyor insan lekesi zamana. “Hükmün ne vakte kadar sürecek böyle, ne vakte kadar nefessiz kalacağız, saniyelerin boğazımızı tıkayacak! ? ” Zaman duruyor o vakit, elleri durup düşünüyor, beyni, kalbi… Gözleri küflenmiş yüreğime takılıyor, bir derin ah çekiyor. “Siz hep beni yaşadınız, hep koştunuz, hesapladınız. Gün geldi sevdiniz çabuk dediniz gün geldi sövdünüz yeter olsun dur dediniz. Belki benim hükmümü giyinmiştiniz zor geliyordu size akmaktan yorulmayan, sonu olmayan bir nehirde kürek çekmek. Ve benim sonsuzluğumda ayarlı bir dilimin kahramanıydınız.. Ben bir saatin durmadan dönen akrebiydim sürekli dönüyordum siz ise bir tik ya da tak sesiydiniz tükenip gidiyordunuz sonra.. Ve sırada bekleyenler vardı gelip geçiyorlardı içimden. Siz beni tükettiniz, güzelliğimi sattınız soylu zamanlar çaldınız kendinize. Siz anlamlar yüklediniz kendinize ve bana.. Ben ise hep boşlukta kaldım bilmedim kendimi çünkü hiç de kendimden sıyrılıp kendimi dışarıdan seyredemedim. Ben hep kendimle birlikte bir hiçliğin içindeydim.. Ben hiç yaşamadım, adımı bilmedim.. Siz zaman dediniz akıp durdum akmak nedir bilmiyorum. Zaman nedir bilmiyorum.. Köleyim bu evrende ve kölelikten kurtulmayı düşlüyorum. Bir kurbağa benim içimde benimle birlikte onu saldım aranıza anlattı durdu beni. Aktım durdum. Hiç yaşamadım ben yaşanıp tüketildim yalnızca…”
Zaman sönmek üzere olan bir mum aleviyken gözleri yaşla doluyor, hiç dillenmeyen dili dillenirken yaşlar akıyor birer birer ve sönmeye başlıyor. Ben, zamanın içindeki kurbağa… Güncenin silik kısımlarına doğru koşuyorum. Hiçliğin karanlık dehlizlerine bırakıyorum kendimi, yüreğim ise zamanın meşale gibi dikildiği ve kendisinin erittiği mum oluyor.. Sesim kaybolurken aynı notada kalbim eriyor, zaman yaşlarının yağmuru altında sönüyor… İnsan lekesi ise, Tanrı’ya sunulmuş olan güncenin sayfalarında ve Tanrı’nın en sevdiği oyuncağı olan dünyanın tarihinde, kara bir leke olarak kalma hükmünü giyiniyor…
..

Devamını Oku
Sezgin Emre

Koyu renk yok
Üstünden geçtim hepsinin fırçayla
Güneşin önünde bulutlar
Hava sisli
Mavi mavi değil gökyüzü
Her yer camın arkasında
Gözlerim gri bakıyor
..

Devamını Oku
İbrahim Halil Beyazkaz

Yaşarım yalnızlığımı,
Feryad etmiş aydınlık, banane.
Kaç bucak bu dünya?
Dört duvar arasında yaşadım onu.
Gelin duvarlar gelin
Yığılın üstüme üstüme
Kanabulayın yerle göğü gelin.
..

Devamını Oku
Turkan Vatansever

Denizler serin anliyorum
Hava bulutlu her yer gri
Sisler kapatir daglari
Yok sanirsin oradaki yasamlari
Dag boyunca denize nazir kucuk evleri
Ordalar
Sis aralandi gosterdi istedigi kadarini
..

Devamını Oku
İrfan Kaya

Maskelerimi azalttım,
yolumu daralttım
Şimdi adımlarım daha kısa
daha usul
Düşlerimi bozdurdum
huzur pahasına
Çocuklarımı çıkardım bir kazanın içinden
..

Devamını Oku
Mithat Yaban

bir zamanlar yemyeşildi
şimdilerde gri
sokaklarında
sıcak insanları
nefes olur
hayat verir
sabahları esen karga yeli
..

Devamını Oku
Halime Erva Kılıç

Besteci Huybetre, ince duygulu bir yetimdi. Önünden her geçenin gözlerinde soru dolu, kıymık düzineleri birikerek, eğik iskeletinin çevresinde gezinirdi. Sızıntı gölgenin eşiğine dizleri üzerinde çömelen, gri-yeşil tırmıklı bir çocuğu izliyordu. Yıldız kümelerini kovuştururken, perde perde inivermişti düşleri.

Huybetre, elindeki tek kuruşunu yine mürekkep ve otobüs biletine verecek. Üzerindeki kirli, renksiz, gömleğine bir şeyler çizecek. Bulut öbeklerine değen merdivenlerde yürümek için dökeceği terin önemi yok gibi.

İlk bestesini teyzesinin kilerinde, sivri bir telle, buğulu pencereye geçirmişti. Sevdiklerini yitirmenin, kimsesizliğin hüznüyle her yere kederini çizmişti. İşte o gece, gökyüzünde bir yüz, onu izlediğini fısıltı şeklinde duyurdu. Lodosun hiddetten kudurmuş sesi, üç-beş fıçıyı devirdi. Teyzesinin sesiyle birleşti esler. Uğultu bu çocuğu ürkütüyordu. Kim irkilmezdi? Korkunun içinde besleme umut, güzellikleri görmesine vesile oldu. Dilinde tüttürdüğü kelimelerle pencereden gökyüzüne doğru bir resim belirdi. O günden beri çılgın dokunuşlu mimikleri, gökteki çocuğu bulup, şekerlemeler sunuyor sınırsız. Dişleri kırılır mı, çürür mü? Burnunun izdüşümünden göğsüne değen, ılık bir sızıntı, kovdu düşünü.

Eserlerin değeri keseyle ölçülüyorken, besteci Huybetre kimmiş, kim, nereden bilsin? Onun tebessümü, tüm cılız geçinen ceplere kızgınlığın tercümesi. İlmi mertebeyi dizginleyen soluksuz ezgileri, nefesini durdurup ne eyleyecek? Hem, meylettiği çocukluğun gözlerine ilişmesinde; düşüşü, sebep değil miydi bestelerine?
..

Devamını Oku
Nermin Devrimci

Mahzun bakışlı duruşuyla
Sevgiden nasibini hiç almamış
içinde gri bir gökyüzü,güneşi ise solmuş
Aydınlığı kaybolmuş.
Ne bir ışık hüzmesi nede bir umut var
Sonsuz grilikte sadece
Kuşlar uçmakta birer kanadları kırık.
..

Devamını Oku
Haluk Mahmutoğulları

Ya gel
Ya gözlerini gönder

Martıların uçuştuğu
Bir tutam mavi gönder

Zümrütlerin oynaştığı
..

Devamını Oku
İnayet Koçak

bırakın bana gri şehir sokaklarını
taşlı sokakların arasına sıkışmış suları
tavan penceresi arasında semaların
seyreden bu güzel bulutları
herşey yeter fazla beklentisi olmayana
yaşam içinde saklar mucizelerini
ve GÜN gelir gösterir bütün görkemini
..

Devamını Oku
Cem Büyükkaya

Gecenin Rengi nedir sizce? Gece varlıÄŸında belki de yüzlerce renk barındırır aslında...Ay ışıÄŸı,gökyüzünün alaca karanlıÄŸı...Şehrin süsü allı morlu ışıklar,gölgeler,karanlıklar ve gecenin kuytusunda yansıyan onlarca renk... Hangisi Gecenin gerçek rengidir? Denizin dalgalarda ki göz kırpmalarımı,yoksa yıldızların yansımaları mı? Yoksa şu karşı kıyıda yanan sokak lambası mı? Hani biri mor,biri sarı...Hangisi aydınlatır en çok sokaklarımızı...Şu gelen geminin üstünde ki yeşil ışık mı yoksa? Deniz feneri yüreklerimize de yol gösterebilir mi peki? Gecenin içerisinde saklanmış hayatların çıÄŸlıkları mıdır bu karanlıÄŸın asıl sebebi? Etrafımızda onca renk varken bakışlarımızda ki bu karaltı niye? Islak,donuk,saydam ve hissiz...Ne ye dokunsak onun rengini mi alır gecemiz? Neyi özlüyorsak onu mu resmederiz gözlerimize...İçimizdeki aydınlıklar yenildiÄŸinde karanlıklara,sessiz sedasız kayıplar düşüyorken bir bir kaldırımlara ve faili meçhul cinayetler ardı arkası kesilmez bir hızla infaz ediyorken yüreklerde sevdaları...İnadına beyaz için çırpınıyorken adam yürekler siyaha bulanan bu çirkinliÄŸin içerisinde...Ve kirleniyorken kırmızıda mavi de bu bataklıÄŸın içinde gitgide...Satılıyorken yeşil umutlar,pembe düşler hayat kadınları gibi kiralanıyorsa çirkin emellere...Ve haram eller deÄŸiyorsa en temiz düşlere... Hangisi sizce gecenin asıl olan rengi? Karanlık mı aydınlık mı? Yüreklerde yanan ateş mi kırmızısı gecenin yoksa hunhar cinayetlerin yerde bıraktıÄŸı kanlar mı? Ya gökyüzü? Siyah mı? Mavi mi? Gri mi? Daha saymalı mı? Aslında öylesine büyük bir savaş var ki gecenin içinde...Bütün çirkinlikleri gizleyen karaltılar her yanını sarmışsa da gecenin...Bakmasını bilene,bakan gözlere göre aydınlıklara da çıkar bütün sonu karanlık görünen yollar...
..

Devamını Oku
Deniz Can Kutlu

Kucağımdaki incirin ak çekirdeğinde
gözü yaşlı bir cenin...
Sen pervasızca terkederken gölgeni
İnce bir gökkuşağı vuruyor ak saçlarına
Yağmurun sillesi akıyor
Bıçağının kör sırtından

..

Devamını Oku
Evren Demirdelen

gündüz susup geceleri duyulan sesler gibi
çınlıyor ellerimin altında beyaz kağıt
ömrümün ilk çeyreğine ait**
gri susuşlarla..
ismi yeni verilmiş bebeğin
düşlerini elinden almak olur şeytan
seslerin susup renklerin konuştuğu
..

Devamını Oku
İzzet Yılmazustaoğlu

Arka sokaklarında buluyorum kendimi şehrin
Savuruyor yüzüme ayrılığı
gri duvarlar
Neden başka şehirler çekiyor beni

Değirmen kıvamında öğütülen aşklardan sonra
Seremonisiz teslim ediliyor hayatlar
..

Devamını Oku
Hüdayi Can

Her yaz gelin olup,
Her sonbahar ağlayan
Bulutlarım var.

Bulutlara bağlı,
Bulutlarla güzel,
Umutlarım var.
..

Devamını Oku
Musa Alican

Arasıra çakıllarında ağladığım bir nehir var!

Gözyaşım onunla dost!

Bazen yutsa derim beni
Bazen kaybetse

..

Devamını Oku
Elşen Hudiyev

Kayboluyor her şey, düşlerken iyi
Dokunmak hayal
Şu tabiat benim için değil ki,
Renklerim yok, gözlerimde perde var

Gökyüzüm açık gri, çiçeklerim kurşuni
Güneş beyaz sımsıcak
..

Devamını Oku
Nisa Öykü Avaroğlu

Saçma günler yaşıyorum hep ve saçma gün batımları.

Aniden bitiyor her şey.Her mutluluk verici şey uçup gidiyor birdenbire.Kuşlar da uçuyor gökyüzünde ya,mutluluk vermiyor o da.Saçma sapan işte.Derdimi anlatacak,içimi dökecek birini bulmam lazım.Saçma şeylerle oyalanıp içimdeki saçmalıklarla birleştirip yeni saçmalıklar üretmem lazım.Sabah bir kahve içip kendime gelmem lazım.Biraz kitap okuyup başka insanların farklı hayatlarına karışmam lazım işte.

Ne bileyim.Sokakta kalbi olan çok şey var.Şu yerde yürüyen karıncanın bile işi gücü var diye düşünüyorum çoğu zaman.Kuşların gideceği yer belli,konuşacakları şey çok.”Peki ben ne yapıyorum? ” diye soruyorum kendime de elde var sıfır işte.Saçmalıklarla dolu her şey.Anlamsızlıklarla geçiyor zaman.Bomboş.

Akreple yelkovan gibi kendi eksenim etrafında dönüyorum.Tamam gidiyorum da,dönüp dolaşıp geleceğim yer belli.Hep hayalini kurduğum,gitmek isteyip de gidemediğim yer belli.Adım belli.Yaşadığım ev.
..

Devamını Oku
Birol İşcan

Eski bir resmini buldum bu gece.
Donuk bir gülümseyiş miras bana
Keşke
resmindeki gibi
donsa kalsa hayat..
Yaşayabilir miydim
sensiz bu gri acılarla…
..

Devamını Oku
Ufuk Aykaş

Acımıyor, kabuk bağladı sensizlik içimde.
Unutmadım ama
Faydasız...

Gözlerin maviydi, saçların öyle savruk.
Şimdi gri rengi…
Kül kül yüreğim, sevdanın ardından biraz buruk...
..

Devamını Oku