2005 YILI İLÇE MİLLİ EĞİTİM MÜDÜRLÜĞÜ “BİR ZAMANLAR BEN DE ÖĞRENCİYDİM” KONULU “ÖYKÜ” YARIŞMASI ÜÇÜNCÜSÜ
Bazıları şehirlerin kokuları olduğuna inanır; bazıları ise tadı. Bazıları şehirleri kadınlara benzetir; bazıları ise çocuklara…Bense şehirlerin bir rengi olduğuna inanırım.
Burdur pembedir bence, pespembe…Babacığımın bana bayramlarda aldığı pamuk şekerinin tadında şeker pembe. Burdur denince aklıma çocukluğum gelir, ilkokula başlayışım, ilkokulum gelir. Adı gibi bir okul:” Şeker İlkokulu”
..
LAbii victis
o ölü bir adamdı, paris’te öldü, büyük harpte ispanya’da prag’da
hep gri bir göğün altında yaşadı, dirisinden
ne hayır gördü ki ne umacak
dirilişinden
..
Elâ, Yeşil, Siyah, Menekşe, Gri,
Kahverengi’li ya da Meneviş’li,
Bunların hepsi de birer göz rengi,
...
Ne var ki tümü de şöyle bir dursun,
Yumma gözün, aç ki âlem göz görsün!
..
Sen kalbinde gri bir aşk bırak
Bulutlar belki bir gün dağılacak
Belki fırtınalar kopacak
Ama bil bir gün inan
Güneş sana da doğacak...
..
Gri bir güvercin kanadında asılı yaşam,
Ve ölüm
med-cezir ortasında meczup kayıkçının ensesine dayalı.
İpince,yılan kıvrımında yol sürgünü arta kalanlar,
..
İniyordu, ezberindeki titrek,ağlak güneş,dünyanın.
Uzay zaman mekanını aşarak.
Uzak kuzey ay düğümüne henüz varmadan huzmeler,
Gecenin birtürlü kararmadığı,okyanus kıyısı o ülkede ve çok yukarlarda,
Yerin altından vurduğunda sıcaklığı,kıyısındaki çırpıntılara, alışamadığım uykusuzluna, soluk ışığa ve oynaşmalarına bakıyordum dalgaların..
Uyku gözümden akıyordu..Saat gecenin onbiri ve kararmaya karar verememiş geçirgenliği artmış hava beni denize itiyordu..
..
Uzaklığın zor geliyor bana. Ne mesafeler ne km.ler. nede ayrı şehirler. Ruhun bir kaçkın, gözlerin bir camın arkasında gizli, kalbin önünde buzdan bir duvar misali dikili, kelimelerin bir karanlık inmiş ve aydınlığını yitirmiş bir nehir gibi. Uzaklığın zor geliyor bana. Artık benim değilsin sanki. Kapıların ardından gizlice fısıldar gibi cümlelerin başkaları duymasın ve sezmesin bizi. Oysa hiç çekinmezdin gök kubbedeydi tüm sesimiz. Toprakta taşta havada suda tüm tınılarda biz vardık ve eskidendi sözünü eklemek bana çok zor geliyor şimdi. Bölüştürmen bize ait olanları ve benim dediğim bizim dediğimiz her şeyin yavaş yavaş kayıp gitmesi. Sevilmelerin kavuşma ve ayrılıkların tüm sevinç ve kırgınlıkların sıcaklığını yitiren bir mangal gibi yavaş yavaş küle döndüğünü izlemek şimdi bana düşen. Bir demlik çayın buğusuna karışan sohbetleri bölüştürmekte varmış, ve yerimi yavaş yavaş soğumaya bırakıp kalkıp gitmekte yazılıymış. Uzaklığın zor geliyor bana. Sıcaklığını yitiren ve bir örtüyle üstü örtülen evler vardır. Artık yaşanmayan ve anıların saklı kaldığı terkedilmişliğin küflü kokusunun sindiği duvardaki resimlerin çivilerinden düştüğü yalnızlığın rutubet gibi damladığı evler gibi mi olacak beraber döşediğimiz ve her noktasında bizden bir parça bıraktığımız yuvamız. Sesinin duyulmadığı senin ve benim cümlelerimizin geçmediği bir sessizlik mi kalacak şimdi bana. Oysa ben sesini duymadan nasıl yaşarım, sesine inen perdeyi görüp de nasıl sabahları bekler geceleri özler nasıl nefes alırım. Benim dediğim ve sen olduğum biz kelimesine düşen karanlığın sesine inen bu gölgenin yalnızlığına nasıl dayanırım. İki kişilik bir yaşamı yazan satırları okurken aklımdan geçen korkuların yüzüne çarparken ellerimden yitene nasıl kahrolmam. Bir buz parçası gibi eriyoruz işte. Damla damla kan kaybediyor artık bizim olanlar. Ahhh sevgili sen bilmezsin bu uzaklığının, bu kapılar ardından gelen fısıltılarının, bir camın ardında kalan solgun ruhunun ve duvarların ardındaki güneş açan yeni sabahlarının nasıl içimi darmadağın ettiğini fırtınalar estirip beni parça parça savurduğunu. Bu evde ördüğüm duvarları benden km.lerce uzak sende görüp anlamamak mümkün mü. İşte asıl acı bu gerçeğin şimşekler gibi durmadan düşlerime çakması. Kalbimin durmadan dumanlı gri bulutlara yoldaş olması yersiz değil içimdeki ince sızının son ses çınlaması boş yere değil. Ayrılık ayrı düşmek değil, ayrılık adı konmuş bir hikaye değil, ayrılık yalnız uyanmak değil; ayrılık kapıların ardında kalman ayrılık gönlünü başkasına açman, ayrılık bizim olanı sıyırıp yenilere yer açman, ayrılık yeni heyecanlarla güne uyanman. Ayrılık bu işte, önüme bu duvarı koyman. Buluşup söylediğimiz türküleri düşünüyorum da şimdi kırık bir sazdan dökülür gibi notalarımız. Ahhh sevgili biz artık bir çocuğun eskimiş ve duvara asılmış ilk sazı gibiyiz.
..
Özcan Nazik, siyasilerin tartıştıkları seçim proğramını izliyordu. Zart Parti başkanı kelaynak neslinin hızla tükendiğini ve kelaynakların mutlaka korunma altına alınması gerektiğini savunuyordu. Partisinin bu konudaki çok kapsamlı ve geniş projesini en kısa zamanda basın bildirisiyle kamuoyuna açıklayacaktı.
Curcuna Parti başkanı ise şimdiye kadar kelaynaklara yeterince kaynak ayrılmış olduğunu ve bunların Türkiye’de yeterince bulunduğunu savunuyordu. Curcuna’cıya göre kelaynakların değil gri merkeplerin her geçen gün sayısı azalmaktaydı. Sadece ülkemizde yaşayan gri merkeplerin ekolojik dengedeki önemi bilim adamlarınca keşfedilmiş olduğundan dolayı uluslararası bir çapta gri merkep kaçakcılığı başlamıştı. Yurt dışına kaçırılan gri merkepler başka ülkelerin hava şartlarına uyum sağlayamadıklarından çoğalmak şöyle dursun, gurbet ellerde telef oluyorlardı. Türkiye’de gri merkep çiftlikleri kurulup bu çiftlikler devlet tarafindan her yönüyle desteklenmeliydi. Özel yetiştirilmiş gri merkepler devlet aracılığı ile sağlıklı koşullarda ihraç edilmeliydi. Bu sayede hem ekolojik dengeye katkı sağlanmış olacaktı hem de ülke ekonomisi canlanacaktı. Özcan, tartışmaya kendini o kadar kaptırmıştı ki, eşinin yanına kadar gelip kendini çağırdığını zor duymuştu.
- Özcan! Kapı çalınıyor!
- Ayla sen bakiver, ben merkeplere bakıyorum!
..
Güz olunca gitmek ister,
Bekçisi olmadan şu mezarlığın
Olaki kanatlanır ruhum
Arafat'a karışmadan
Gitti güz bitti şimdi
Gri ocak salıncağı
Sallanmakta boş
..
Sabah uyandım,
Gün ışığı pencereme vuruyordu
Rüzgarın esintisi duyuluyordu.
Gökyüzüne baktım
Gri beyaz bulutlarla bezenmişti
Seni düşündüm.
Gittiğin gün de yine gri beyaz bulutlar vardı
..
Mavi gri yüreğimde, yanık tenli, ateş gözlü keyiflerim..
Masamın üzerinde,
Düşlerimin klavuzu yarı açılmış şiirlerim..
Dizelerin hurda ayrıntıları,
Huysuz sivri kıvılcımlar..
Boğazımda iri bir balık kılçığı...
..
Bazan deniz iyi gelir insana
Masmavidir ay, sapsarı kesilince su
Gri bir renk bozar bu ahengi
Yakomazlar yalanmış uykusunda balıkların
Bazan tutacak bir el arar insan
..
Dolunay, lamekan'a ışık, gri dünyama ay,
Kahve gözler sırça'dan FATMA diye bir saray..
SEN,gönül yorgunluğumu,sana olan AŞK'ıma say,
Sesini duymadığım vakit,gel gör ki halimi,vay ki vay..! !
..
Grisi güzel,İstanbul gibi
Dalga dalga olur mu gökte gri
Olur da batar mı yedi tepeden
Batar mı gün kan kırmızı
Bakar mı öyle ardın sıra
Kırmızısı güzel,İstanbul gibi...
..
Pembe düşlerim vardı eskiden
Beyazın saflığında
Tüm renklerimi
ve düşlerimi
Alıp götürdü biri
Şimdi her taraf gri
..
Uyandım!
Lacivert bir sabah.....
Mevsim yaz....
Her yer
Gri, kahve, mor, siyah...
..
Sifirin maddi alemde ki degeriyim bu gunlerde. VARIM VARIM ISTE.
Ben edebiyat adamiyim kardesim. Anlamsizligin otesiyim.
Kelimelerle oynamayi seviyorum.
Kelimelerin benimle oynamasini seviyorum.
Kelimelerin bana yon vermesini seviyorum.
Kelimeler...
..
Hazan mevsiminin ilk günleri, gittikçe usul usul havalarda değişim kendini göstermeye başlıyor. Özellikle geceleri daha serin ve sessizleşmekte. Ağaçlardaki yapraklar doğal döngüleri içinde sarıya durmaya hazırlanıyor. Hazan rüzgarları sarı acımtırak hüzün dolu şarkılar, şiirler daha bir hüzünlü söyleniyor, yaşamın bütün tınılarında bir yalnızlık, bir çıplaklık var, ağaç dalları gibi, biten aşklar gibi... Doğada yaprak dökümü var, tüm ayrılıklar gibi...
Her hazan mevsiminde nedenini bilmediğim bir duygu seli alır götürür beni. Çok derin tarifsiz yoğunlukta, duygu sellerinde sürüklenip durur yüreğim.
Yaşamda herşey tozlu ve gri gözükür, en uzak bir dağın silueti bir kor olur yakar bedenimi...
İçsel bir dönüş yaşanır tüm varlıklarda, bir iç hesaplaşma mevsimi gibidir hazan... PIRIL PIRIL GÜNEŞLİ GÜNLERİN SON DEMLERİ YAŞANIYOR BEN YİNE AMANSIZ BİR HASTALIĞA TUTULMUŞ GİBİ, HAZAN YELKENLİSİYLE FIRTINALARDA KAYBOLMAKTAYIM. HAZAN HÜZNE VURURKEN SAÇLARINI...
..
Ben,yeşil yalının gri duvarında mozaik çiçekliğim.
Yüzyıllık çınarlardan farkım var benim!
Ne bulurlar şehrin kokmuş kaldırımlarında?
Ahşap,gıcırtılı merdivenler ve tozlu,işlemeli sehpalara örtülmüş;
Tertemiz,lavanta kokulu gençliğim.
Ben, yeşil yalının gri duvarında mozaik çiçekliğim.
..